o gün, saat 12'den biraz önce

3.5K 483 389
                                    

Dila, dakikalardır gözlerini ayırmadan pencerenin ardında kalan gökyüzünü izliyordu.

"Dila'm?" Kapının gıcırtılı sesinin ardından içeri giren ayak seslerini duyduğunda arkasına baktı kadın. Dudaklarını gülümsemeye zorlayıp elini yatağın diğer tarafına vurdu, gel otur der gibi.

Feza oturup Dila'yı kolunun altına aldı ve alnından öptü. "İyi misin iki gözüm?"

Dila, Feza'nın omzundaki elini okşuyordu. "Değilim, Feza."

Adamın gözlerine anında bir korku silsilesi yerleşti. "Neden? Bir yerin mi ağrıyor?"

Dila içten bir şekilde gülümseyip Feza'nın bedenine sarıldı. "Hayır sevgilim. Hatta diğer günlerin aksine bugün hiçbir yerim ağrımıyor. Üzülme ama, sanırım ölüyorum."

Feza, titreyen elini nereye koyacağını bilemedi. "N-ne demek ölüyorum Dila? Hayır. Ölmüyorsun. İlaçlar etkisini gösteriyordur. Deme öyle, ne olursun. Konuşmadık mı bunu?"

Dila yüzünden gülümsemesini silmeden biraz zorlansa da vücudunu Feza'ya doğru döndürüp avuçlarını yanaklarına koydu, alnını alnına yasladı. Nefes nefese kalmıştı, zorlanmaya başlıyordu.

"Feza. Sen de biliyorsun. Ne bu hastalıkla yaşayabiliyorum, ne de bunu aşabiliyorum. Kaldım böyle. İçten içe bitiyorum, bittim. Gücüm kalmadı. Bu sefer hissediyorum, Tanrı beni yanına alıyor bugün."

Feza, gözyaşları Dila'nın gülümsemesine rağmen yanaklarından akarken kendinde konuşacak takâti bulamıyordu. "Dila istemiyorum. Gitme ne olur. Ne olur."

Dila'nın nefes alışverişleri hafiften yavaşlamaya başladı. Buna rağmen hâlâ gülümsüyordu. "Ben gitmiyorum ki Feza. Buradayım." Dila parmağını, Feza'nın kalbine koydu. "Ne zaman buraya baksan, ben hep burada olacağım. Başka bir yerde değil. Bu bir ayrılık değil."

"Söz mü?" dedi Feza.

"Söz." dedi Dila.

"Tanrı'yı hiç affetmeyeceğim ben Dila."

Dila küçük yüzünü Feza'nın boyun girintisinin altına saklayıp nefes almaya çalıştı. Ölüyordu. "Ona küsme Feza. Sadece sevgimizi test ediyor. Benim seni nasıl sevdiğimi, senin beni nasıl sevdiğini görmek istiyor. Ona küsme."

Feza elini Dila'nın saçlarına koydu. "Seneye buluşacağız, tamam mı? Ayrılmıyoruz, biliyorum, seneye buluşacağız. Yanına geleceğim. Bekle beni. Tamam mı? Tanrı bizi anlayacak."

Dila yüzünü kaldırıp itiraz edecekken Feza onu susturdu. "Hayır Dila'm. Ben dayanamam. İtiraz etme. Yanında olmazsam, dayanamam."

Dila yüzünü Feza'nın yüzüne yaklaştırıp dudaklarını dudaklarına bastırdı. İkisinin akan gözyaşları, araya karıştı. Dila nefes alamıyordu ama bırakamıyordu da Feza'yı. Feza mı? Feza zaten yaşayan bir ölüydü artık. Az sonra Dila'nın ruhu kanatlandığında onun ruhu da arkasından gidecekti. Tek fark nefes almaya devam etmesiydi.

Dila kendini geri çekip boğazını tutarak yatağa uzandı. Feza yere diz çöküp Dila'nın ellerini tuttu ve öptü.

Dila ellerinden birini kaldırıp Feza'nın yanağına koydu. "Kendine iyi bak. Ben bakamadım, sen bak." Gözleri kapandı ve inip kalkan göğsü hareket etmeyi kesti.

Feza ağlayamadı.

Sustu.

Saymaya başladı.

Bugün 1. gün.

Bekle iki gözüm.

Bekle.

Umarım hissetmişsinizdir.

Umarım beni duymuşsunuzdur.

Beni duyun.

sevgilim, saat 12.25 | textingWhere stories live. Discover now