17. Bölüm

92.2K 4.2K 671
                                    

“Beyim.. Benim sana bişey demem lazım..”

Ali Merdan, Nazlının muhtemelen aniden aklına gelen şeyle yüzünün düşmesini izledi. Sanki bildiği bişey vardı da yeni aklına düşmüş gibiydi.

Nazlıyı bu kadar incelemek artık Ali Merdan’ın ihtiyacı gibiydi. Bunu yaparken bazen kendi gibi davranmıyordu. Normalde ne kadar kendine güveni yerinde olsa da konu Nazlı olunca sürekli şüpheye düşüyordu. Yetersizlik hissi kanına sızıyor, kanına sızdığı gibi aklına da sızıyordu.

‘Nazlı evlilikten memnun mu?’

‘Nazlı birlikterinden, temaslarından memnun mu?’

‘Nazlı, kendisi hakkında ne düşünüyor?’

‘Nasıl davranırsa Nazlıyı  daha çok mutlu eder?’

‘Nazlı bu evde olmaktan memnun mu.’

‘Nazlı, kendisi gibi aşık oldu mu yoksa evliliği yürütmek için mi yakın davranıyor..?’

Ali Merdan, gündelik yaşamında karısı yanında yokken bu sorulara dalıp gidiyordu. Belki bu şüpheler, sorgulamalar evliliğin ilk zamanlarında olduğu için bir heves gibiydi. Ama Ali Merdan’ın çoğu zamanını meşgul ediyordu. Hevesten ziyade de kalıcı bir ilgiye benziyordu. Bunun sonsuza dek sürmesi fikri Ali Merdan’ı biraz ürkütüyordu.

‘Ya Nazlı bu ilgiden sıkılıp gitmek isterse.?’

Babasının işlerine yardım ederken düşüncelere dalıyor, biri seslenmeden de kendine gelemiyordu. Sadece iş yaparken değil bazen uykudan uyanıp düşündüğü oluyordu. Bu zamanlardaki tek tesellisi karısının kendisine sarılarak uyuması oluyordu.

Sürekli onu görmek istiyordu. Nerde olduğunu, ne yaptığını, de düşündüğünü, ne hissettiğini... Ali Merdan karısının hakkında her şeyi bilmek istiyordu. Sonsuz bir merak çukurunun içine düşüyor ama karısı gözlerinin içine bakıp sevgiyle gülümseyince kendini bile unutuyordu. Bu çok saçma bir kısır döngü olsa da Ali Merdan için sonucu mutluluk vericiydi.

Bunun ne zaman olduğundan haberi yoktu. Bu hislere ne zaman kapıldığını bilmiyordu. Bilse bile engelleyebilecek kudrete sahip değildi. Olsa olsa akarsuyun önüne konmuş bir tahta parçasına benzerdi. Nazlıya karşı hiçbir anlamda direnemezdi. Ona karşı duvarları, zırhları veya savunma araçları yoktu.

Eğer Nazlı saldırmak istese, Ali Merdan savunmasız bir barakadan farksız olurdu. Hem tükenirdi hem de kullanılamaz hale gelirdi. Nazlıya karşı fazlasıyla savunmasızdı.

Söyleyeceği şeyin memnuniyetsizlik barındırması Ali Merdan’ı korkutuyordu. Merak ettiği şeyleri soramıyor, onu sıkmaktan ve gözündeki konumunu değiştirmekten korkuyordu. Nazlının ona yüz çevirmesinden çekiniyor, bazen sözlerini seçerek konuşuyordu.


Aciz olduğu tek kişi karşısındaki kadındı. Babasının karşısında bile daha sert durur kendini bozmazdı. Ama şu kadının yüzü düşse dünyayı önüne seresi geliyordu. Ne söylese kabul edecek, onaylayacak bir ifadeyle “Bir derdin mı var Nazlım. Anlat ki çare bulayım. ”dedi.  Elini, karısının çenesine koyup göz göze gelmelerini sağladı tekrar. Nazlının gözleri ıslaklıkla parlayınca Ali Merdan daha bir telaş edip yaklaştı ve bütün yüzünü, saçlarını okşayıp sözsüz bir teselli vermeye çalıştı sevdiğine.
‘Ne olmuştu onun Nazlısına...’

Nazlı, biraz korku biraz tedirginlikle nefeslendi. İçinde bulunduğu durum biraz şüpheli olsa da niye daha önce söylemediğini sorup kızabilirdi Ali Merdan.

VALİNİN OĞLU Where stories live. Discover now