2.BÖLÜM

450 19 11
                                    


🌙

2. BÖLÜM

Derindi fırtınam benim, en derinlerimde... Güzdü her mevsimim, yağmurluydu gecelerim. Bir çekse diyorum karanlık beni kuyusuna, işte o zaman huzura kavuşurdum, biliyorum. Ama ne karanlık hatrımı soruyordu, ne de ona ulaşacak gücüm vardı.

Taburcu olmamın üzerinden on gün geçmişti. Yıllarca aynı kaderi paylaştığım, kardeşten fark gözetmediğim kız yanımdaydı, her zaman olduğu gibi. O olmasa ne yapardım bilmiyordum. Hüzün benim kader ortağım, yoldaşımdı. Onunla mazimiz eskiden geliyordu; yetimhaneden.

Bu sabah dikişlerim alınmıştı. Eve döndüğümüzde Hüzün hemen çay koyup kahvaltı hazırlamaya başlamışken bana iş yaptırmıyordu. Alışık değildim yan gelip yatmaya, bu yaşa kadar canımızı dişimize takıp, çalışıp çabalayıp bir şekilde ayakta kalmaya çalışmıştık. Şimdi öylece yatıp bir işe yaramıyor olmak zoruma gidiyordu.

''Lavinya, yeter artık! Geç otur içeriye, neredeyse her şey hazır zaten.'' diye çıkıştı sonunda. Gözlerimi devirip dümdüz baktım suratına.

''Sıkıldım artık. Dışarı çıkmama da müsaade etmiyorsun...'' diye yakınırken ben, Hüzün elindeki bıçağı kenara koyup yavaşça döndü bana doğru.

''Biliyorum... Ama korkuyorum, anlıyor musun? Sana bir şey olursa ben ne yaparım? O gece seni defalarca aradım, aramalarım cevaplanana kadar neler çektim.'' gözleri dolu dolu olmuş çaresizce bakıyordu gözlerime. Ne diyeceğimi bilemiyordum. ''Seni hastanede o vaziyette gördüğümde seni kaybedeceğimi zannettim!''

Dayanamayıp sarıldım. Gerçekten çok korkmuştu. Polisler onu arayıp haber verdiğinde aklını yitirmiş olmalıydı. Biz bu zamana kadar hep birlikteydik. Birimizin başına bir şey gelse diğerimiz canını verirdi. Birbirimizi aile bilmiştik. Küçükken yetimhanenin ruhsuz duvarlarının dibinde bugünlerimizin hayallerine tutunmuştuk. Öyle sıkı sarılmıştık ki birbirimize, hala bırakmamıştık. Bizim bizden başka kimimiz vardı ki...

Kahvaltımızı yaparken, geçen bir haftanın tedirginliğinin az da olsa dağıldığını görebiliyordum. Biraz da olsa rahatlamıştık ikimizde... Bunlar nasıl başımıza geldi diye merak ediyorsanız eğer, benimde bir fikrim yoktu...

O gece işten çıkıp yürüyerek eve dönüyordum. Çalıştığım restoran eve fazla uzak değildi, nitekim ben de yürümeye bahane arıyordum. Yolu uzatasım gelirdi bazen ama o gece aslında öyle olmamıştı. Takip edildiğimi hissetmiştim sadece. Sonra da mantıklı olmaya çalışarak kuruntu yaptığımı düşünmüştüm. İçimden bir ses yanılmadığımı söyleyip beni iyice tedirgin edince rastgele birkaç sokağa saptım. Nereye gittiğim önemli değildi o anda. Sadece emin olmaya çalışıyordum.

Aslında biraz da çantamdaki biber gazına güveniyordum. Birçok kere bana yardımcı olmuştu. Sonunda bir sokağa daha saptım ve hızla köşeye sindim. Yaklaşan adımlarla kalbim ağzımda atıyordu. Korku ve adrenalin yüzünden titreyen ellerimle, çantamdan çıkardığım biber gazını sanki tek dayanağımmışçasına sıkı sıkı tutuyordum.

İki adam köşeyi dönüp önce sokağın boş olduğunu görüp şaşırsa da, saniyeler sonra köşeye sinmiş beni gördüklerinde birbirlerine bakıp adice sırıtmaya başlamıştı. Sinir uçlarım onların bu tavrıyla iyiden iyiye gerilmişti. O an da tek düşündüğüm şey ne olacaksa olacağıydı.

''Bak burada kim varmış?'' İğrenç gülümsemesiyle bana yaklaşırlarken tuttuğum soluğu salıverdim.

Arkamdaki sindiğim soğuk duvardan güç alır gibi diklendim onlara. ''Bana bakın, sakın yaklaşayım demeyin yoksa pişman ederim!'' Dedim korkumu gizleyerek. İşte bunda ustaydım.

ÖLÜM ÇİÇEĞİDonde viven las historias. Descúbrelo ahora