16. Bölüm

Mulai dari awal
                                    

Bu kez ölmüştü.

Savaşta öldürdüğü onlarca insandan sonra birini öldürmek garip gelmiyordu.
Özellikle de böyle birini. Onunla fazla bile konuşmuştu.

**

Nazlı, uzun koridorda yürürken ‘daha fazla ne kadar sıkılabilirim’ diye düşünmeden edemiyordu. Babasının evindeyken gün boyu çalışır bir şeylerle meşgul olurdu. Hem köy evinde iş bitmezdi. Ama burda kimse iş yapmasına izin vermiyordu.

Sabahları mutfaktaki kadınlara yardım etmek istiyordu ama onu evin gelinisin diyerek gönderiyorlardı. El işlerini yapa yapa sıkılmıştı. Selime annesi gibi bağ bahçe işleriyle de uğraşmak da sıkıcı olmaya başlamıştı.

Daha geleli ne kadar olmuştu ki. Eğlenebildiği tek zaman kocasıyla akşamları yaptığı hoş sohbetlerdi. Nazlı, adının hakkını vererek kocasına hoş sözler eder, kocası da onu karşılıksız bırakmazdı.

Evliliği rüya gibi gidiyordu.

İçinden sürekli dualar ediyordu mutluluğunun bozulmaması için.

Bu düşüncelerle odasına doğru yürüdü. Hiçbişey yapmıyorsa biraz uyurdu. Odasının kapısını açtı ve sessiz adımlarla içeri girdi. Kenarda terliğe benzeyen ayakkabılarını çıkardı. Peçesini çıkardı, başından örtüsünü de çıkarıp boynunu yelledi.

Girişin kenarında olan aynaya baktı ve içeri dönecekken çarptığı bedenle “Hihy!!” diye bir nida kopardı.

“Hatun? Bu ne güzelliktir böyle..”

“Ayy..! Beyim, niye öyle sessiz sessiz yaklaşıyorsun.”
Ali Merdan usulca karısının belini sarıp kendine çekti ve duvara yasladı.

“İnsan kocasının odada olduğunu hissetmez mi hanım..”

“Vallahi gündüzleri kocam yüzüne hasret bıraktığından hiç odadadır diye düşünmedim.”

Ali Merdan içli bir kahkaha attı. Karısının etrafa saçılmış kara saçlarını okşadı. “Benim karım, kadınım, hatunum beni mi özlüyormuş.”

Nazlı, usul usul omzunu silkti ve bakışlarını odada gezdirdi. “Sen özlemiyorsan bilmezsin tabi.” Diye tatlıca sitem etti. Evleneli ne kadar olmuştu ki bu adama bu kadar bağlanmıştı. Onsuz uyuyamıyor, onsuz uyanamıyordu. Her nefesinde kocası vardı artık.

Ali Merdan, sevdiğinin bu nazlı hallerine içi giderek gülümsedi. Sevmekten, sevilmekten daha güzel ne vardır diye düşünmeden edemiyordu. “Özlemimi, sevgimi gösteremediysem bu da benim kusurum olsun.” İyice yaklaşıp karısının dudaklarına doğru fısıldayınca Nazlı da adama doğru meyillendi.

Birlikte oldukları süreçte bedensel ilişkileri iyice alevlenmiş, artık çekinme utanma kalmamıştı. Nazlı bazen çekiniyordu ama ilk baştaki çekinceli hali, gözlerini kaçırmaları yoktu. Bu durum en çok Ali Merdan’ı mutlu ediyordu.

Nazlı, kocasının sakallarla çevrelenmiş dudaklarına bakarak kendinden geçmiş gibi fısıldadı, “Senin kusurun olur mu Beyim.” Bazen, gösterdiği yakınlıkta dolayı kendini hevesli görse de sonunda karşısındakinin kocası olduğunu düşünüyor bütün çekincelerini ortadan kaldırıyordu.

Söylediklerinden sonra kocasının iç ısıtan gülümsemesiyle yine o çekinceleri kenara bırakıp kocasının dudaklarına doğru yükseldi. Kollarını başına dolanmış kendine çekerken nefes nefeseydi. Gerçekten de adamın tek dokunuşuyla ya da adama tek dokunmayla heyecandan yerinde duramıyordu.

İkisi de bu yakınlığa dayanamayıp dudaklarını birleştirdiğinde sanki her akşam hasret gidermiyormuş gibi dopdolulardı. Hevesle dudaklarını birleştirip ayırıyor, artık birbirlerini tanıyan vücutlar nereye yaslanması, nereye dokunması gerektiğini biliyordu.

VALİNİN OĞLU Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang