Bölüm 1

6.9K 390 128
                                    

Başlıyoruz bakalım :)

Herkese şimdiden keyifli okumalar.

E.Ç.

***

An animal, you're an animal

Don't take anything less

***

BÖLÜM 1

Kat

Koşuyordum. Hayır, kaçıyordum. Avucumun içi gibi bildiğim koridorlardan, kullanılmayan kapılardan, bizi dünyadan ayıran tünellerden... Etrafımı saran metal duvarların arasına sıkışmış sıcak nemli hava her zamankinden bile boğucuydu bugün. Üzerimdeki tulumun tenimle bütünleştiğini hissedebiliyordum. İki beden büyük gelen botlarımın içinde ayaklarımın altı şimdiden su toplamıştı. Şüphesiz onlarsız çok daha hızlı ilerlerdim. Bir kedinin patilerini deri kılıflara soktuğu nerede görülmüştü ki zaten. Ama zemini kaplayan asitli suyun tenime değdiği an ayağımı diş macununa çevireceğini daha küçük bir kızken öğrenmiştim.

Ah bir de şu lanet olası sıçanlar yok muydu... Benimle alay ederce suyun içinde oradan oraya sıçrıyorlardı her adımımda. Ayaklarımı kavrulmaktan koruyan botların arkadaşlarının derisinden yapıldığının farkındaydılar belki de. Biz insanlar tüm acizliğimizle hayatta kalmaya çalışırken onlar durmadan adapte oluyor, gelişiyor, everiliyordu. Bir zamanın sıradan kemirgenlerinin bugün aside bile dayanan derileri olması bazıları için şaşırtıcı olabilirdi. Bense okuma yazmadan bile önce öğrenmiştim: doğa her zaman kendi yolunu bulurdu.

Yine de sıçanlardan nefret ediyordum. Bir kedinin bir fareden nefret ettiği gibi... Beni şimdiden canımdan bezdirmiş kötü koşullarsa peşimdeki avcıyı azıcık olsun yavaşlatmışa benzemiyordu. Yukarı dünyada gururla taşıdığına emin olduğum kanatları bu fare yuvasında kesinlikle bir avantaj değildi. Adımlarının benim çevikliğimle yarışamadığının da farkındaydım. Yine de yılmadan takibi sürdürüyordu. Elbette... diye düşündüm. O bir kurt. Uçabilen bir kurt. Ve aynı zamanda pek çok diğer şey. Asla benim gibi yırtıcı bir kedi kadar hızlı olamayacaktı belki. Ama muhteşem koku alma ve iz sürme yeteneğiyle sonsuza dek beni kovalayabileceğinin ve ilk eline geçirdiği yerde çiğ çiğ yiyeceğinin farkındaydım.

Düşün Kat, düşün! Düşmanım bir başkası olsa şimdiye çoktan bir düzine çözüm üretmiş olurdum muhtemelen. Bir kaçak ve hırsız olarak yetiştirilmiştim sonuçta. Ama peşimdeki yeni dünyanın belki de en önemli adamıydı. Gücün, sistemin, geleceğin tek veliahdı... Neden? diyordu beynim durmadan. Neden burada, neden peşimde, neden ben? Onun gibi birinin biz unutulmuşların arasında ne işi olabilirdi ki? Bunu yapacak koca bir ordusu, varlığımızı kökten kazıyacak silahları vardı. Buna rağmen yalnızdı ve şu ana kadar o silahlardan birini kullanmaya yeltenmemişti.

Çünkü beni canlı ele geçirmeye çalışıyor dedim yeni bir dehşet dalgasıyla sarsılarak. Gerçekten istese beynimi çoktan havaya uçururdu; oysa peşimden koşmaya devam ediyor, arayı açmayı her başardığımda o değerli metreleri uzun bacaklarıyla kapatıyordu. Laboratuvarımızı mı öğrenmişlerdi? Yaptığımız operasyonları, hayatını değiştirdiğimiz onca insanı... Öyle bile olsa bu onun neden yalnız olduğunu açıklamıyordu. Neden peşimdesin Allah'ın cezası, neden?

Tünel önümde ikiye ayrıldığında düşünmeden sağa hamle yapıp kafamın üzerinde uzanan borulara doğru sıçradım. Parçalanmış rayların arasında göl olmuş asidik suyun düşmanım için eşsiz bir tuzak olduğunu düşünüp kendimle gurur duyduğum iki kısa saniyenin ardından tüneli kaplayan dev kanatları görmüştüm. O bir kuş gibi havalanıp yeniden yere konana kadar gözlerimi karşımdaki manzaradan alamadım. Az önce dişleriyle tenimi deşeceğini düşündüğüm oğlan şu görüntüsüyle sonum olacak bir ölüm meleğinden farksızdı. Büyüleyici, eşsiz ve korkunç!

N.O.A.H. - IWhere stories live. Discover now