Bölüm 6

2.7K 237 131
                                    

Selamlar canlar!

Heyecan dorukta bıraktığımız son bölüme kaldığımız yerden devam ediyoruz! Noah kardeşler, Ark ve yepyeni karakterler sizi bekliyor.

Hadi keyifli okumalar,

E.Ç.

***

Save tonight and fight the break of dawn
Come tomorrow - tomorrow I'll be gone

***

BÖLÜM 6

Tyron

Lee panik atak geçiriyordu sanırım. Eli kalbinin üstünde, nefesi kesik kesik, gözleri patlayacak gibiydi. "On... onları..." diye kekeledi. "Onları yok ettin."

Elimdeki metal boruyu yere fırlatıp avucumu kolumdaki yaraya bastırdım. "Onların bizi yok etmesini mi tercih ederdin?"

 "Onların bizi yok etmesini mi tercih ederdin?"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Lee cevap vermedi. Ben düştükleri yerde paramparça olmuş dronlardan birinin başına çöktüğümde o da koşup yanıma gelmişti. "Ne yapıyorsun?" diye sordu merakla.

"Bizi buradan çıkartıyorum," dedim sabrımın kalan son zerresiyle. Bu kovalamaca kesinlikle dayanabileceğim sınırı çoktan aşmıştı. Önce bir grup kaçak tarafından hapsedilmiş, iki kez bayıltılmış, silahsız bir şekilde teneke şehrin ortasına atılmış, kendimi başka bir savaşın içinde bulmuş, bu da yetmezmiş gibi bana hizmet etmesi gereken aptal robotların saldırısına uğramıştım. Yukarıda bir yerlerde biri beni ciddi bir ilahi sınavdan geçiriyor olmalıydı.

Bir şekilde dronları durdurmayı başarmıştım evet ama, kolumu sıyıran lazer ve kanatlarıma isabet eden mermiler zaferi kutlamama engel olacak kadar can sıkıcıydı. Lee de bunu fark etmiş olsa gerek buruşturduğu yüzüyle beni izliyordu. "Sen... iyi misin Ty?"

Bu yaralar beni öldüremezdi. Muhtemelen. Ama iskeletimin her köşesinde hissettiğim ağrının şiddetlenip hareketlerimi tamamen engellemesi ya da kurşunun kanımı zehirlemesi mümkündü. Kalıp bunu görmeyi hiç düşünmüyordum açıkçası. Burnumdan soludum. "Buradan kurtulana kadar hayır!"

Daha fazla konuşmamış, ben sivri tırnaklarımla dronun yanmış kapağını açarken de içindeki anakartı dışarı çıkartırken de sadece izlemişti Lee. En azından dronları görüp kaçan insanlar tekrar bize saldırmadığı için şükretmeliydim sanırım. Yeni dronların ne zaman başımıza üşüşeceğini ise kestirmek imkansızdı.

"Saati ver," dedim avucumu uzatıp.

Lee iki saniye sonra ne istediğimi anlayıp cebine sokuşturduğu poşeti çıkarmış, işlevsiz saati bulup bana uzatmıştı. Arka paneli açıp aleti dronun içindeki gizli kafese oturttum. Dr. L. onun aklını ne kadar kurcalamış olursa olsun askeri bir silahtı bu saat ve elektronik bir iletişim aracı olduğu kadar tehlike anlarında kullanılmak üzere tasarlanmış mekanik bir anahtardı da. Dişliye oturduğu an içinde kalan güçle yeniden canlanmıştı dron. Ama bu kez etrafındaki disk mavi yanıyordu. Tıpkı en başında olması gerektiği gibi...

N.O.A.H. - IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin