1

6 1 0
                                    

Güneşlik bir hava vardı. O ise üzgün bir şekilde evine yürüyordu. Elinde çiçekler, başı eğik, evine doğru gidiyordu. Normalde eğlenceli geçeceğini planladığı buluşması tam bir fiyaskoya dönüşmüştü. Çiçekler alıp seke seke gittiği sevgilisi ondan ayrılmıştı. Bu ay ayrıldığı üçüncü sevgilisiydi. Bu işte bir terslik vardı.

Gün içinde bir sürü kadınla görüşürdü ve hoşlandıklarına duygularını açardı. Çok çabuk anlaşarak sevgili olurdu. Her seferinde kendi kendine "İşte bu kadın, o kadın." derdi ancak bundan bir hafta sonra başka bir kadın aynı unvana erişiyordu. İkili ilişkilerde başarısızdı ancak nasıl oluyorsa bunu tasdiklemek için sürekli birilerini bulabiliyordu.

O bu düşünceler içinde evine doğru ilerlerken birden başında bir acı hissetti ve gözleri karardı. Gerisini görerek anlamak için bilinci açık değildi. Gözlerini açtığında kapkaranlık bir yerdeydi. Etrafına bakındı ancak bir şey göremiyordu. Birden karşısında çok güçlü bir ışık yandı. Işığa alışık olmayan gözleri acıyarak kısıldı. Daha sonra bir ses duydu: "Sana bir şans tanıyacağım ancak dikkatli olmalısın çünkü bunun çok büyük sonuçları olabilir." "Sen kimsin? Neden beni seçiyorsun?" "Sana bir şans veriyorum. Uzun zamandır istediğini sandığın şeye ulaşmak için. Hem de ölene dek! Bir insan. Bir kadın. Tamamen seninle beraber bir hayat geçirecek olan bir kadın yaratma şansı veriyorum sana." "Ne, nasıl yani?" "Şimdi bana en detaylı şekilde anlatacaksın istediğin kadını. Ben de senin karşına getireceğim. Hem kişiliğinden hem de görünüşünden sen sorumlusun. Ne sana ihanet edecek ne de seni bırakacak ancak şunu unutma ki bu kadın ömrün boyunca senden ayrılmayacak." Bunu duyunca birden kendine vurmaya başladı. Daha sonra ellerine baktı. Hiçbir şey bunun bir rüya olduğuna işaret etmiyordu. İçinden "Rüyaysa da elimden geldiğince tadını çıkarayım." diye düşündü. Daha sonra başladı anlatmaya. Önce fiziksel özelliklerinden başladı. Öyle bir kadın tarif etti ki adeta kusursuzdu, âşık olmayacak birisi henüz doğmamıştı. Daha sonra kişilik özelliklerine geçti. Tamamen kusursuz bir insan tarif ediyordu: "Suratını asmasın hiç, hep elindekiyle yetinmesini bilsin. Hah! Mesela bana hep sevgisini göstersin. Durup dururken de huzurumuzu kaçırmasın. Haaa! Benimle tartışmaya da girmesin arkadaş. Ben haklı değilsem konuşmam zaten. Bir de..." diye uzayıp gidiyordu. En sonunda her şey hazırdı. Bir kez daha sordu: "Bu sorumluluğu almaya hazır mısın?" Mutluluktan deliye dönmüş bir şekilde "Dalga mı geçiyorsun be! Hadi uzatma da gidelim. Hadi allahaısmarladık!"

Yanındaki kadınla beraber çıktı. Şimdi ne yapmalıydı? Nereye gitmelilerdi? O bunları düşünürken kadın birden ona yolun ortasında sarılmaya başladı. Adam irkilerek kadını ittirdi. "Yolun ortasındayız, burada olur şey mi şimdi?" Kadın dudak büzerek "Sadece sarılmak istemiştim canım. Aman neyse sen nerede istersen orada sarılırız aşkım. Benim için sorun değil." Bunları duymak adamı rahatlattı ve eve doğru yola koyuldular.

Bulundukları yer evden uzaktı ve adamın cebinde bir kuruş bile yoktu. Neredeyse bir saatten beri yürüyorlardı ve adam ağzından soluyordu. Sevgilisine bakınca sanki daha yeni yürümeye başlamışlar gibi hissediyordu. Birden koşmaya başlayacakmış gibiymişçesine yürüyordu. İçten içe sinir olmaya başlamıştı. "Senin yorulacağın yok herhalde. Bir dur da ben dinleneyim bari. Sen de ne düşüncesiz çıktın!" Kendince sinirini başka şeyleri bahane ederek çıkartıyordu. "Ay canım benim çok haklısın. Gerçekten özür dilerim bir tanem." –öpmeye başlayarak- "Çok düşüncesizce davrandım, haklısın ama telafi edeceğim canım." Bu ilk başta adamın hoşuna gitmeye başladıysa da öpücüklerin ardı ardası kasılmayınca zorla ittirmek zorunda kaldı.

Günler hızlıca geçip gidiyordu. Her şey olması gerektiği gibiydi ancak bizim adam yine de mutlu değildi. İşten gergin bir şekilde eve dönüyor, sinirini atacak bir yer arıyor ancak yok. Olmadık şeylerden kavga çıkarmaya çalışıyor ama nafile. Kadın her şeyi kabul ediyor, gık sesini çıkarmıyordu. Bu durum o kadar ilerlemişti ki adam kadını aldatarak yakalanmıştı ancak buna rağmen kadın "aşkım, canım, bir tanem..." diyor başka da bir şey demiyordu. Bu durum aynı zamanda adamın içindeki isteği de öldürüyordu. Sevgi göstermeye gerek kalmadan kadın adamın yanından ayrılmıyor, durmadan öperek aşkını anlatmaya çalışıyordu. Bu durum adamı iyice bunaltmaya başlamıştı. Bir yandan borçları da artıyordu. Adam sevgilisini sevindireyim diye bir hediye aldığı zaman kadın önce çok seviniyor daha sonra ne gereksiz harcama yapıyorsun diye sitem ediyor ancak bu beş dakikadan kısa sürede sevgiye dönüşüyordu.

Kusursuz kadını yaratmaya çalışırken oluşturduğu ikilemlerin hepsi gün geçtikçe kadının davranışlarında ortaya çıkıyor ve adeta bir robotu andırıyordu. İki dakikada sevinip ardından sitem edebilir miydi bir kadın? En sonunda konuşarak ayrılmaya karar verdi. Bu konuşma bile o kadar monotondu ki! Adam kadının vereceği her cevabı önceden tamı tamına bilebiliyordu. Onu o yaratmıştı. Onu en ince ayrıntısına kadar biliyordu. Aşk dolu gözlerle keşfetmeyi planladığı kadını kendisi yaratınca işler biraz daha farklı oluyordu.

En sonunda doğal olarak kadın yanından ayrılmıyordu. Adam her gün gittikçe daha da kötüleşiyordu. En sonunda bu hayata dayanamayıp intihar etti. İşte bu kalorifer borusuna astı kendini. "Sen de amma salladın Bilal abi!" "Yeğenim ne sallayacağım sordun anlattık işte. Hem ben o çocuğu tanırdım. Bizim kahvehanede anlattı bana bunları. Ne yalan söyleyeyim herkes intihar eder de en son ondan beklerdim. Ona rağmen en mantıklısı bu anlattığım şeyler yeğenim." O sırada bir kadın odaya girer. "Ayy Bilal! Yine mi şu ölen çocuktan bahsediyorsun. Kabul et canım benim deliydi o deli!"

Pygmalion'un ŞansıWhere stories live. Discover now