"Belki bir kadınla beraberdi. Olamaz mı?" dedi Marcus gülümseyerek.

Bu dediğinden sonra çok korkmuştum. Sanki beni biliyormuş gibiydi ama dalga geçtiğinden emindim. Korkmamın bir diğer sebebiyse Alex'in sevgilisine böyle bir söz söylemek her baba yiğidin harcı değildi. O Marcus'tu.

Marcus boğazına kadar gelen kahkahasını tutmaya çalıştı. Alex'e saniyelik bir bakış attığımda o da gülümsüyordu. O an Mathilda'ya üzülmüştüm. Resmen abi kardeş kadınla dalga geçiyorlardı. Ve bunun sebebi büyük harflerle bendim. DEVİN.

Kendimi fazlasıyla kötü hissediyordum. Hiçbir şey yememiştim ve midem bulanıyordu. Bu gerginlik bütün kaslarımı sıkmama neden olmuştu.

"Yalandan hoşlanmadığımı ikiniz de biliyorsunuz! Bir de dalga mı geçeceksiniz yani?" dedi Mathilda. Cırtlak sesi kafamın içini parçalıyordu sanki.

"Yeter." dedi Alex.

Kısa ve netti. Çünkü ses tonunda birden fazla duyguyu sezinleyebiliyordunuz. Sert bir yeterdi. Son noktayı koymuştu.

"Herkes dışarı. Çocuk parkı değil burası."

"Çocuk olan sensin! Ne diye yalan söylüyorsun?" dedi Mathilda ona dönüp. Hâlâ bağırıyordu.

Alex hiç beklemediğim bir şekilde oturduğu sandalyesinden ayağa kalktı ve ellerini masaya sertçe vurarak Mathilda'ya baktı.

"Bıktım senin bu şımarıklarından! Hiçbir iş bilmiyorsun, bilenlere de mani olma daha fazla ve git sakinleş, öyle gel karşıma. Burası bir iş yeri. Kimse senin çığlıklarını dinlemek zorunda değil."

Son sözcükleri bastırarak söylemişti. Mathilda daha fazla gıkını çıkaramadı. Gözleri dolu bir şekilde bir süre Alex'e baktı.

Kafasını iki yana sallayarak yanında duran çantasını kaptığı gibi geri döndü. Uzun ve sert adımlar atarak odadan çıkacakken bana çarparak, "Çekil yolumdan." dedi. Muhtemelen ağlayacaktı.

Mathilda'yı sevmiyordum. Alex'in sözleri nedense hoşuma da gitmişti. Ama üzülmüştüm de. Ben bile korkuyla titrediysem, sözlerin ok gibi saplandığı Mathilda'yı düşünemiyordum. Üstelik bir kadın olarak hiçbir kadının kırılmasına razı gelemezdim. Fazlasıyla kırılmış bir kadındım ve bundan zevk alamazdım.

Alex'le başlayan samimiyetimizi derhal kesecektim.

O günü olabildiğince ayak altında gezinmeden tamamladım. Biran önce bu kaosun bitmesini diliyordum. Kendimi işe vermek için ne kadar çabalasam da boştu.

Dün geceyi aklımdan çıkaramıyordum. Onu her düşündüğümde kalbim tekliyordu. Nefesim çekiliyordu.

Alex'in çekin alanına girdiğinizde, her şey başkalaşıyordu. Sanki gözlerim puslu görüyormuş gibi netleşmişti. Kulaklarım her sesi - onun sesini - nerede olursa olsun ayırt edebiliyordu. Yerçekimini hissetmiyordum. Yüksekten bırakılmış ama yere çakılmamış gibiydim. Dokunuşu aklıma her geldiğinde titriyordum. İçinde saf bir güven vardı ona karşı.

Halbuki erkeklere güvenmeyi babamla bırakmıştım ben.

Babamın kendi öz kızını sırf işleri için satmasından sonra yıkılmıştım. Bir kız çocuğunun en güvendiği, sığındığı, arkasını yasladığı duvarıydı bana göre baba kavramı. Ben o duvara yaslandığım gibi dipsiz, karanlık bir kuyunun içerisinde bulmuştum kendimi.

Kızımın da kaderi benim gibiydi. Ona elimden geldiğince hem anne hem baba olmaya gayret gösteriyordum ama ne kadar yapabilirdim? Yerini tutabilir miydi? Hayatımızda Arda olsaydı, her şey daha kolay ve atlatılabilir olurdu. Ama o çoktan meleklerin huzurunda gökten kızını korumak için dört gözle bizi seyre dalmıştı.

Devin | RAFLARDA |Where stories live. Discover now