Fazla kıpırdamamaya çalıştı, nefes alışlarını bile kontrol ediyordu. Ama çok normal bir şekilde daha çok kıpırdanıyor ve daha düzensiz nefesler alıyordu. Zihninin bu saçma yaptırımları uygulamasına engel olmak istiyor ama başarılı olamıyordu. Tıpkı var gücü istediği bir hareketi, zihninin ona yapmama konusundaki kesin emri gibi. Neden arkasını dönmüyordu mesela? Neden gözlerini yatağın karşı duvarındaki bir kusura dikmek yerine onun kocaman, kahverengi gözlerine bakmıyordu? Camdan içeriye doğru sızan sokak lambasının görünür kıldığı tozları izlemek, Ilgaz'ı izlemekten daha mı iyiydi? Şu an içinde bulunduğu vaziyetin ne kadar büyük bir mucize olduğu aklına geldi. Bu, ona vaat edilmiş ve hatta verilmiş bir cennet bahçesiydi. Aşık olduğu kadın yanında neredeyse yarı çıplak vaziyette yatıyordu. Hayat bu kadar rastgele iken, böyle ince düşünmek pek akıl karı değildi.

   O bir karara varmaya çalışırken bütün planları ve ezberleri alt üst eden bir el değdi sırtına. İki minik dokuş, iki minik saniye... Kabul edilemez bir mağlubiyeti vardı Ilgaz'a karşı. Bu son derece onur kırıcı ama bir o kadar huzur doluydu. Önce kafasını sonra vücudunu ona doğru çevirdi. Tek kulaklığını çıkarmış kısa saçlı kadın -tabi ki saçları suratında olan bir kadın- ona doğru bakıyordu.

         "Uyku tutmadı galiba?" dedi gülerek. Boşta olan kulaklığı alıp Mercan'a uzattı: "Ninni açayım sana." dedi son derece ciddiyetle. Kablo kısa geldiğinden Mercan kafasını uzatarak kulağına yerleştirmeye çalıştığında Ilgaz bunu görüp: "Yaklaşabilirsin adam yemiyorum." dedi imalı bir tonda. Mercan söyleneni yaparak ona yaklaştı.

[Elton John - Sorry Seems To Be The Hardest Word]

   Gerçekten ninni gibi gelecek bir parça olmasına rağmen Ilgaz'la bu kadar yakınken uykunun aklına gelmesi dahi imkansızdı. Omuz omuza yatmış tavana bakarken; az önce birbirine değmesin diye uğraştığı bacakları, şu an birbirine yapışık duruyordu. Kolunu karnının üstüne koymuştu ama bir kısmı da onun üstündeydi. Nefes alış verişini hissediyor, şarkıyı mırıldanışını duyuyordu. Sonra kendinden hiç beklenmeyecek bir şey yaptı. Neden yaptığını bilmeden. Karnında duran eli, şu an Ilgaz'ın elini kavradı. Zihninin zincirlerinden kurtulabildiği bir an aklından geçen ilk şeyi yaptı. Ilgaz hiçbir tepki vermedi. Elini çekmedi, suratına bakmadı, ne yaptığını sormadı. Sadece ona uzanan eli aynı şekilde kavramıştı.

   Zaman ilerlemiyor, oturmuş onların bu sessiz "Seni seviyorum"larını izliyordu. Kulaklarında yankılanan ses:"What have I got to do to be heard" (İşitilmek için yapacak neyim var) dediğinde Mercan kafasını Ilgaz'a çevirdi. Ilgaz bunu fark ettiğinde aynı şekilde karşılık verdi. Zaman meydan okuyup kazanan bakışlarının daha yakından buluştuğu olmuştu. Ama gözleri ilk defa birbirine bu kadar çıplak pozlar vermişti. Birbirleri için saydam bir camın ardında durmuş, aktarmak istenilen; düşünceleri, hisleri ve diğer her şeyi göstermek için uğraşıyorlardı.

   Mercan'ın farkında olmadan son birkaç dakikadır gösterdiği cesareti, tekrar gün yüzüne çıktı. Bakışları Ilgaz'ın dudaklarında gezinmeye başladı. Çok büyük olmayan kıvrımlı dudakları hafif aralık ve kuruydu. Bu bakışı daha fazla uzatamadan yüzünü ona doğru uzattığında, Ilgaz da onun izinden ilerledi. İkisinin de bakışları gözlerinden uzaklaşmıştı artık, tek bir adım sonra ise dudakları hiç olmadığı kadar yakınlaşacaktı. Nefes alışları yavaşladı ama içeridekin sessizlikte hala durur vaziyetteydi. Sonra ortamı hazırlayan o melodi birden kesildi. Yerine son derece yüksek bir şekilde Ilgaz'ın zil sesi yükselmeye başladı. Birbirlerinden öte tarafa kaçtı ikiside, sanki birisine yakalanmış gibiydiler. Bir bakıma öyle de olmuştu, bir kaç dakika mola veren zihinleri iş başı yapıp onları hayata geri döndürdü. 

   Ilgaz telefonu kulaklığın mikrofonunu ağzına doğru götürerek açtı. Ama karşısındaki kişi onun konuşmasına izin vermedi. 

         "Ilgaz sence siyah olanı mı giyeyim yoksa kırmızıyı mı?" dedi Mercan' tanıdık gelen, kalın bir ses tonuna sahip kadın. 

         "Ne diyorsun Tuğçe gece gece."  dedi Ilgaz. Mercan ismini de öğrenince kim olduğunu anladı. Bugün tanıştığı Ilgaz'ın arkadaşlarından birisiydi. Son derece kibar ve insan canlısı birisiydi, uzun kızıl saçları Mercan'ın yüzünde canlandığında sesi de eklenerek:

         "Ya bu gece çocukla buluşacağım dedim ya hangi çamaşırı giyeyim diyorum." dediğinde Mercan Tuğçe'nin cidden insan canlısı olduğuna kanaat getirmişti. Sesi gitmesin diye sessizce kıkırdadı. Ilgaz da gülerek:

         "Ben şu an bunu seçebilecek kadar müsait değilim hayatım."

        "Ne işin olabilir senin bundan ön..."  Lafı yarım kaldı, bir süre duraksadı "Anladım." dedi uzatarak "Senin yanında..."  Derken Ilgaz sözünü bitirmesine fırsat vermeden üstünde duran telefondan kulaklığı çıkartıp hemen kulağına götürdü ve yatakta doğruldu. Mercan onun bu ani hareketi karşısında irkilmişti, pek bir şey anlamadan ona baktı. Ilgaz bacakları aşağı doğru çevirmiş yatağın ucunda oturuyordu.

        "Kapatıyorum Tuğçe... Ama çok boşuna çabalıyorsun şu an... Hadi canım hadi kapat... Of tamam tamam!... Bay bay." diyerek sonunda telefonu kapattı, bunu yaparken eliyle alnını sıvazlıyordu. Telefonunda bir süre daha uğraşarak, yanda duran komodinin üstüne koydu ve:

         "Su alacağım, sen de ister misin?"

   Mercan hayır anlamında kafasını salladı. Ilgaz bir şey demeden ayaklandı. Tişörtü gerçekten çok kısaydı, Mercan, Tuğçe'nin ne giydiğini bilmiyordu ama Ilgaz'ın siyah giydiği çok belliydi. Bunu düşünürken hem gülüyor bir yandan gülüşünü Ilgaz'ın duymaması için dua ediyordu. Bacaklarına kayan gözleri onu odadan çıkana kadar takip etti. Yalnız kaldığı zaman bu yaptığından dolayı kendini kötü hissetse de, bir yandan hala onu düşünüyordu. 

         "Yani istiyor mu? Yoksa bir anlık bir yükselme mi? Sadece biraz heyecan istediğinden mi bir kadını öpmeye yeltendi? Yoksa karşısındaki ben olduğum için mi? Elimi tuttu. Belki de kendimi kötü hissetmemi istemedi. O zaman bana değer veriyor olmaz mı? Sadece herhangi bir kız arkadaşının elini tutmak gibi de olabilir. Nefes alışı, bakışları hepsi değişti, ama bu..." diye düşünürken, gelen ses ile tüm bu düşünceler açılan kapının aralığından çıkıp gittiler. 

   Ilgaz içeri girdiğinde elinde bardak yoktu, suratında hafif su damlaları olduğundan Mercan onun lavabodan geldiğini anladı. Mercan'a bakmadan yatağa geçti ve hemen yattı. Sırtını da dönmüştü. Mercan bir süre sessizce ne yapacağını düşündükten sonra aynı şekilde ona arkasını döndü.



Sanat Aşk İçindirWhere stories live. Discover now