- Fakat... (Zurin devam ediyordu) istediğin gibi olsun. Hemen bir ev verelim sana. Bununla birlikte, doğrusu çok yazık... Eskisi gibi cümbüş yapsaydık... Hey! Asker! Pugaçev'in sevgilisi niye gelmiyor hâlâ? Dikbaşlılık mı ediyor yoksa? Söyleyin ona, korkmasın, Beyefendi yakışıklıdır, kabalık etmez deyin; sonra da ensesinden tuttuğunuz gibi alıp getirin.

Zurin'e:

- Ne demek oluyor bu? dedim. Pugaçev'in sevgilisi de kim? Merhum Yüzbaşı Mironov'un kızıdır o. Kendisini tutsaklıktan kurtardım, şimdi köyümüze götürüyorum; oraya bırakacağım.

- Ne diyorsun? Yoksa demin sözünü ettikleri sen miydin? Hay Allah! Peki, ne demek oluyor bu?

- Sonra her şeyi anlatırım. Fakat şimdi, Tanrı aşkına, askerlerinin ürküttüğü zavallı bir kızı yatıştır.

Zurin hemen gerekli emirleri verdi. Kendisi de elde olmayan bu terslik dolayısıyla Marya İvanovna'dan özür dilemek üzere dışarı çıktı. Başçavuşa, genç kızı kentin en iyi evine yerleştirmesini emretti. Ben geceyi Zurin'de geçirecektim.

Akşam yemeğinden sonra Zurin'le yalnız kalınca, başımdan geçen olayları bir bir anlattım. Büyük bir ilgiyle dinledi beni. Bitirdiğimde, başını sallayarak: - Kardeş, dedi; hepsi iyi, hoş. Fakat aklımın ermediği tek bir şey var: Hangi şeytana uyup da evleniyorsun? Ben, şerefli bir asker olarak, sana doğru bildiğim şeyi söylemek zorundayım: İnan ki evlenmek ahmaklıktır. Karınla cebelleşmekten, çocuk dadılığı etmekten başka yapacak şeyin yok mu? Boşver yahu! Ne diyeceğim bak: Bırak şu yüzbaşının kızını! Simbirsk yolunu düşmandan temizledim, tehlikesizdir. Onu yalnız başına gönder, annenlere gitsin. Sen burada, benim birliğimde kal. Orenburg'a dönmen için bir neden yok. İsyancıların eline düşersen, bir kez daha kurtulacağını hiç sanmam. Araya ayrılık girince sevda saçmalığı kendiliğinden geçer, her şey yoluna girer.

Aynı kanıda değildim onunla. Fakat Çarice'nin ordusunda kalmanın da bir namus borcu olduğunu hissediyordum. Zurin'in öğüdünü tutmaya karar verdim. Marya İvanovna'yı köye göndererek; ben burada, onun birliğinde kalacaktım.

Soyunmama yardım etmek için gelen Savelyiç'e, ertesi gün Marya İvanovna'yla yola çıkmaya hazır olmasını bildirdim. Hemen dikkafalılığa başladı:

- Bu da ne demek oluyor efendim? Seni nasıl yalnız bırakırım. Babanla annen ne der sonra?

Lalamın huyunu bildiğimden, onu içtenlikle, tatlı sözlerle yola getirmeye çalıştım:

- Arhip Savelyiç, dostum! diye söze başladım. Karşı çıkma; bu iyiliği esirgeme benden. Burada, görev başında, bir sıkıntım olmayacak. Ama Marya İvanovna'yı yalnız başına gönderirsem, içim rahat etmez. Ona hizmet etmekle bana da hizmet etmiş olacaksın; çünkü bu karışıklıklar biter bitmez evleneceğim onunla.

Bunu duyan Savelyiç, anlatılmaz bir şaşkınlık içinde ellerini birbirine çarptı:

- Evlenmek ha! dedi. Dünkü çocuk evlenmek istiyor! Fakat baban ne der, annen ne düşünür?

- Kabul edeceklerdir, diye yanıtladım onu. Marya İvanovna'nın kim olduğunu öğrenince, kabul etmeleri gerekir. Savelyiç, babam ve annem inanırlar sana: bizim için aracılık yaparsın değil mi? Ha?

Sözlerim, dokunmuştu ihtiyarcığa.

- Oh, iki gözüm, Pyotr Andreyiç! diye karşılık verdi. Gerçi evlenmen için henüz çok erken ama, Marya İvanovna öyle iyi bir kız ki, bu fırsatı kaçırmak yazık olur doğrusu. Haydi, dediğin gibi olsun! O tanrısal meleği götürecek, babanla annene de, böyle bir gelin için çeyizliğin bile kusur sayılmayacağını haddim olmayarak bildireceğim.

Yüzbaşının KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin