Bölüm 10

199 9 1
                                    




Kentin Kuşatılması


Otağını çadırlara ve dağlara kurarak

Yükseklerden bir kartal gibi süzdü kenti

Ve hendekler kazdırarak ordugâh gerisinde

Gece kente salacağı yıldırımlarını gizledi.

Heraskov

Orenburg'a yaklaşırken kafaları kazınmış bir prangalı mahkûmlar kalabalığı gördük.Celladın kırbacı, yüzlerinin biçimini değiştirmişti. Kışla askerlerinin denetiminde, savunma mevzileri yapımında çalışıyorlardı. Kimileri kürekle toprağı belliyor, kimileri hendeklerden çıkardıkları süprüntüleri el arabalarıyla taşıyorlardı. Toprak tabyada duvarcılar, kentin surlarını kerpiçle onarıyorlardı. Nöbetçiler bizi kapıda durdurup kimlik belgelerimizi istediler. Çavuş, Belogorsk kalesinden geldiğimi öğrenir öğrenmez, dosdoğru generale çıkardı beni.

General bahçedeydi. Sonbaharın serin soluğuyla çıplaklaşan elma ağaçlarını gözden geçiriyor; bahçıvanın yardımıyla, özene bezene çaput sarıyordu onlara. Derin bir sükûnet, sağlık ve esenlik okunuyordu yüzünde. Gelişim sevindirdi onu. Hemen, tanığı olduğum korkunç olayları anlatmamı istedi. Her şeyi bir bir anlattım. İhtiyar, beni ilgiyle dinliyor, bu arada kuru dalları budamaktan da geri kalmıyordu.

Acıklı hikâyem sona erdiğinde:

- Zavallı Mironov! dedi. Çok yazık, iyi bir subaydı. Bayan Mironov da çok iyi bir kadındı, hele mantar salamurası yapmaktaki ustalığına diyecek yoktu doğrusu! Ya Maşa, yüzbaşının kızı, o ne oldu?

Maşa'nın kalede, papazın karısının yanında kaldığını söyledim. General:

-Vay, vay, vay! işte bu çok kötü! dedi. Haydutların sağı solu belli olmaz. Zavallı kız ne yapar orada?

Belogorsk kalesinin uzak olmadığını, zavallı Belogorskluların kurtarılması için ekselanslarının ordu göndermekte gecikmeyeceklerini umduğumu söyleyerek karşılık verdim. General kuşkuyla salladı başını:

- Bakalım hele, dedi. Konuşacağız bunu. Bana bir fincan çay içmeye gelmenizi rica ederim: Savaş kurulu toplanacak bugün. Pugaçev'in yaptığı dengesizlikler ve ordusunun durumu üzerine bize güvenilir bilgiler verebilirsiniz. Haydi, o zamana kadar gidip dinlenin şimdi.

Kalacağım evi Savelyiç düzene koymuştu bile. Oraya gidip belirli zamanın gelmesini beklemeye koyuldum. Toplantı saatini iple çekiyordum. Alınyazımın üzerinde büyük etkisi olabilecek bir toplantıydı bu. Belirtilen saatte komutanın odasında boy göstermekte gecikmediğimi okuyucu kolayca anlamıştır. Orada kent memurlarından biriyle karşılaştım. Aklımda yanlış kalmadıysa, gümrük müdürüydü bu. Şişman, pembe yanaklı bir ihtiyardı. Sırmalı kadifeden bir kaftan vardı üzerinde. Bana İvan Kuzmiç'in başına gelenleri anlattırdı. Onunla vaftiz akrabalığı varmış. Sözlerimi sık sık tamamlayıcı sorularla, öğretici uyarılarla kesiyordu. Bunlar, onun, savaş sanatından anlamasa bile zeki ve doğuştan akıllı bir kimse olduğunu gösteriyordu en azından. Bu arada savaş kurulunun öteki üyeleri de yerlerini aldılar. Aralarında, generalden başka ordudan olan yoktu. Herkes yerleştikten ve kendilerine birer fincan çay sunulduktan sonra, sorunu olabildiğince açık ve ayrıntılı bir biçimde ortaya koyan general şöyle bağladı sözlerini:

- Şimdi, baylar, isyancılara karşı takınacağımız tavır konusunda karar almamız gerekiyor. Saldırı mı, savunma mı? Her iki yöntemin de kendilerine göre yararlı ve zararlı yanları vardır. Düşmanın en kısa zamanda yok edilmesi için saldırı harekâtına daha çok umut bağlanabilir. Buna karşılık, savunma harekâtı çok daha tehlikesiz ve güvenlidir. Şimdi, yasa gereğince, yani en küçük rütbeden başlayarak oyları toplayacağız. (Burada bana döndü) Bay asteğmen, lütfen düşüncenizi belirtin!

Yüzbaşının KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin