Acıyan parmağım bozulan sinirlerimle ahenk içinde beni çıldırtmaya devam ederken şişeyi tıkamış olan mantarın üst kısmını oldukça deşmiştim.

"Bana bırak istersen." dedi Alex.

Hemen yanı başımdaydı. Ne ara oturduğu yerden kalkıp yanıma geldiğini bilmiyordum. Şimdi aramızda sadece bir adım vardı.

Gözlerimi ona kaldırdığımda onay bekler gibi bana baktı.

"Üzgünüm, ben daha önce hiç şarap açmadım da." dedim. "Sanırım biraz zorlandım."

"Dert etme." dedi ve elimde tuttuğum bıçağı aldı. Parmakları tenime değdiğinde bir saniyeliğine ortamda bulunan tüm hava çekilir gibi oldu.

"Yağ bıçağıyla denemek yerine daha büyük bir bıçak işimizi görebilir." dedi ve o an bıçağın küçüklüğünü fark ettim. Bana gülümseyip sanki yerini biliyormuş gibi çatal bıçak çekmecesini açıp büyük bir bıçak çıkarttı. "Bu daha iyi." dedi.

Yerime çivilenmiş gibi onu seyrediyordum. Bu tür şişeler için özel olarak açmaya yarayan şeyler vardı ama Nalan bunu koymayı unutmuştu anlaşılan. Alex de zorlanıyordu ama yüzü o kadar sakindi ki...

Uykuya dalmak istedim.

"Sizin için sakıncası yoksa.." dediğimde lafımı kesti.

"Sen." dedi.

"Anlamadım."

"Bir aradayken bana patronunmuşum gibi davranmana gerek yok." dedi.

Dudağımı ısırarak başımla onayladım.

"Peki. Senin için sakıncası yoksa üzerimdekileri değiştirip gelebilir miyim?" dedim.

Gülümsedi.

"Burası senin evin Devin. Bir şey yapmak için benim senden izin almam gerekir senin benden değil." dedi.

Ağzından çıkan her bir sözcük beni affallatıyordu.

Az önce çıkarmış olduğum ayakkabılarımı oldukları yerden alıp odama geçtim. O orada şarabı açmaya uğraşırken ben de üzerimdeki elbiseyi çıkardım.

Beyaz lastik paçalı bir eşofman giyip üzerime siyah sporcu atleti giydim. İnce bir hırkayı kollarımdan geçirdikten sonra sıkıca bağlamış olduğum saçlarımı açtım.

Bir pamuk yardımıyla hemen yüzümdeki fazlalık makyajdan kurtuldum. Az makyaj yapmama rağmen sanki yüzümde tonla ağırlık varmış gibi hissediyordum.

Tamamen hazır olduğumda odamdan çıktım ve Alya'yı kontrol ettim. Mışıl mışıl uyuyordu. Kapısını kapatarak salona yöneldim.

Onun yanına gittiğimde şişeyi açmış, bulduğu iki kadehe de şarap dolduruyordu.

"Açabilmişsin." dedim.

"Evet. Zor oldu biraz ama değdi." dedi.

Elinde tuttuğu kadehlerden birini bana uzattığında koltuğa çokta oturmuştu. Elindeki kadehe uzandığımda ben de yanına oturdum.

Resmen biriyle baş başa alkol alıyordum ve bu kişiyi daha doğru düzgün tanımıyordum. Kendime fazla kaçırmayacağımın sözünü verdikten sonra şarabı yudumladım. Keskin kokusu midemi bulandırırken boğazımdan aktığını hissettiğimde içimi yaktı. Oldukça sert bir şaraptı. Ama birkaç yudumdan sonra ısınmaya başladım ve tadı artık daha nahoş geliyordu.

Bir süre ses etmeden içkilerimizi içtik. Sanki ikimiz de bir sessiz kalma oyununun içindeydik ve önce konuşan kaybedecekti.

İkimizin de bardakları boşaldığında, "Bir tane daha-"  diye sehpaya uzandık. İkimiz de konuşmak için bu anı bekliyorduk sanki. Birbirimize baktığımızda güldük.

Devin | RAFLARDA |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin