case eight: all criminals have weaknesses

Start from the beginning
                                    

Luke ve Michael.

Ona resmen kendi isteğimle söylemiştim.

"Hatanı fark ettin, değil mi?" Gülmeye başladı. Sadece ona baktım. O konuştukça onu oyalamış oluyordum, arkadaşlarımın şu kapıdan girmesi an meselesiydi. "Arkana baktığını gördüm. Barda gördüğüm bir Yunan tanrısı ve uzun çocuk sokağın başındaydı. Bizimle oraya kadar tesadüfi gelmedikleri belliydi." Devam edecekti ama apartmandan gelen seslerle kendini durdurdu, kapıya doğru baktı. Eğer şimdi bir şey yapmazsam beni rehin alacağını adım gibi bildiğimden hızlıca üstüne atladım. Silahı tutan elini büktüğümde tetiğe bastı ama mermi sehpaya bıraktığı şarap şişesini patlatmaktan başka işe yaramadı.

Beni üstünden atmaya çalıştığında ona eğildim. Göz göze geldiğimizde duraksadı. Bakışlarının değiştiğini gördüğümde neredeyse kusacaktım ama bu bana ihtiyacım olan fırsatı verdi ve yutkunduğu an gevşemiş elinden silahı aldığım gibi kabzasıyla şakağına vurdum.

Anında bayıldı, hissettiğim rahatlamayla kendimi üstünden kaldırdım. O sırada da kapı açıldı. İçeri ilk giren Ashton oldu, silahını hemen Chester'a doğrulttu ama kaşındaki kanı ve bayıldığını görünce rahatlayarak bana baktı.

"Sana son attığım mesajı görmedin ve yine dayak yedin, değil mi?" Ashton ile olan anlamlı bakışmamı Michael'ın sözleri bozdu. Gözlerimi ona çevirdim. "Sana hazırlandığımızı yazdıktan sonra pencereden dışarı baktı, o sırada ben de yeleğimi çoktan giymiştim ve Ashton'ı bekliyordum. Göz göze geldik ve anında perdeyi kapattı. Hala banyoda olduğunu düşünerek sana mesaj attım ama bakıyorum ki görmemişsin." Saçlarıma baktığında elimi saçlarıma geçirdim. Biraz dağıldıklarını kabul edebilirdim.

Ashton yanıma adımladığında ona baktım. "Yine de iyi hallettin. Silahın ateşlendiğini duyduğumda korksam da bunu başaracağını biliyordum." Genişçe gülümsedim. Devam etti. "İki gün önce söylediklerimde ciddi değildim. Sadece beyninin çalışması için onları söylemek zorundaydım." Başımı salladım.

Bir süre durduk. Ashton'ın dediklerini düşündüm. Açıkçası bunu duymak çok iyi gelmişti. O, bu dünyada her şeyiyle takdir ettiğim çok az insandan biriydi. Şu an burada olmamın nedeni oydu.

Zihnim, Ashton'dan Chester'a geçti. Onu yakalamak için çok fedakarlık yapmıştım ama değmişti, bunun için mutluydum.

Aklıma gelen şeyle gülümsememi saklamaya çalışarak Michael'a döndüm. "Onu bence sen kelepçelemelisin, ama ayılmasını bekle." Garipçe baktı ama sorgulamadı, başını salladı. Chester birkaç dakika sonra ayıldığında başında dikilen üç ajana baktı, ardından da doğruldu. Michael ise kalkmasını beklemekten sıkıldığını açıkça belli edercesine kolundan tutup onu kaldırdı. Ardından arkasını döndürüp kelepçeleri bileklerine takmaya başladı.

"Chester Perez, altı kadının cinayetinden tutuklusunuz."

"Sıkıntı değil." Chester beklediğim tepkiyi verdiğinde gülmemek için dudağımı ısırdım. Michael'ın kaşları çatıldığında elimi ağzıma kapattım.

Michael bir şey demek üzereyken onu odaya giren Luke böldü. "Neredeyse yirmi dakikadır arabada bekliyorum, birinizin öldüğünü-sen, ah siktir, pislik herif." Chester'ın suratını görünce hemen ne olduğunu anlayan arkadaşım öne atıldı, zanlımızı Michael'ın ellerinden alıp kapıdaki Pablo'ya yürüttü. Michael bize döndüğünde ben çoktan gülmeye başlamıştım bile.

"Calum, tek eğlenen sensin." Huysuzca söylendi, nefeslenip kendimi durdurmaya çalıştım.

"Silahımla beni rehin aldığında sana Yunan tanrısı dedi ve ben de şimdiden senden intikam almak istedim çünkü bu geceyle hayatım boyunca dalga geçeceğini biliyorum." Kelimelerimle huysuz ifadesi yok oldu; sırıtmaya başladı.

the profile || hoodWhere stories live. Discover now