case eight: love overcomes logic

282 33 125
                                    

Virginia, FBI Psikoloji Bölümü, 22 Kasım 2018, saat 08:59.

"Kendinize iyi bakın Ajan Hood." Doktor Darbus'a gülümseyip teşekkür ettikten sonra ofisinden çıktım. Sonunda seanslarımız bittiği için memnundum. Bir ay önce, kırık bir kaburga kemiği ve çatlamış parmak kemiklerimle hastanede yattığım sırada Ashton bana bir teklif sunmuştu. Ya bir ay görevden alınacak ve dokuz beş dosya görevi yapacaktım, ya da terapiye gidip davalarda kalacaktım. Masa başından nefret ettiğim için ikinciye atlamıştım elbette. Bir ay boyunca haftada üç sabahı Bayan Darbus ile geçirmiştim. Başta çok zordu, hiçbir şey anlatamıyordum. Holden Wade dediğim anda sanki kırık kaburgamdan vücuduma bir sızı yayılıyor gibi oluyordum. Ama zaman gerçekten güzel kabuk bağlatmıştı bana. Kendime gelmiştim. Stabil zihnime kavuştuğumu hissediyordum.

Omuz çantamın sapını ellerimle tutarak binadan çıktım ve bizim de birimin bulunduğu, ana binaya yürüdüm. Soğuk bastırıyordu lakin bu beni gülümsetti. Yılın en sevdiğim zamanı geliyordu.

"Calum Hood, üzerinizdeki kahverengi bir pardesü mü yoksa ben mi yanlış görüyorum?" Ani bir ses vücuduyla beraber yanımda belirdi. Masmavi sahte kürküne sarınmış olan ve yanımda kahvesiyle yürüyen Ann'den başkası değildi. Ona gülümsedim. Tepkisini anlıyordum. İlk defa bu kadar klasik bir şey giyiyordum ama hoşuma gitmişti. Tabi sebebi biraz da Jules'un klasik kıyafetleri sevdiğini söylemiş olmasıydı ama bu çok ufak bir etkendi.

Ona omuz silkerken cebimden kartımı çıkarttım. "Hayatımda değişiklikler yapmayı severim." Kartlarımızı okuttuğumuz ve asansörlere geldiğimiz süre boyunca canım arkadaşım söylediğime kahkaha attı. Tanrım, bu kadar mı düz ve alışkanlıklarla dolu bir insandım ben?

Beynimdeki düşünceleri duymuşçasına bana cevap verdi. "Sen hala öğrenci olduğun günlerde kullandığın aynı marka kalemleri kullanan, evinde aynı siyah kupadan yedi tane olan, hatta hep siyah çamaşır giyen bir insansın, beni kandıramazsın." Dedikleriyle şaşkınlıkla ona baktım. Asansöre girdiğimiz sırada konuştum.

"Çamaşırlarımı gördüğünü hatırlamıyorum?" Tepkim gülmesine neden oldu, neşesi o kadar gerçek ve bulaşıcıydı ki ben de gülmeme engel olamadım.

Bir süre durdu, cevap vermemesiyle jetonum düştü. "Jules bunu sana söyledi değil mi?" Kızararak başını salladığında derin bir nefes aldım ama dayanamayıp yine güldüm. "Ona söylersin o zaman," Kapı açıldığında ona baktım. "O da hep aynı noktayı öpmemi seviyor, yani en az benim kadar sıkıcı bir insan." Arkadaşımı kendi odasına gitmesi için ve dediklerimi sindirmesi için orada bıraktım ve gülümsememi saklamadan geniş açıklığa girdim. Birkaç kişiye günaydınlarımı ilettikten sonra çantamı masama bıraktım. Pardesümü de çıkardıktan sonra etrafa bakındım. Bizden kimse yoktu.

Başımı kaldırdığımda kapısı kapalı olan toplantı odasını gördüm. Hızlıca merdivenlere ilerledim. Ben olmadan hiçbir toplantıya başlamazlardı ki. Ya kötü bir şey vardı ya da bilmemi istemedikleri bir şey. Ki bu imkansız gibi bir şeydi.

Toplantı odasına yaklaştıkça açık perdelerden içeri baktım. Ekranda gördüğüm kişiyle bir an duraksadım. Rosalinda'nın fotoğrafı oradaydı. İki ay önce, kozumla zar zor içeri tıktığım Rosa'nın. Ama ben daha bunu sindiremeden görüntü gitti, karşımda bir anda Michael belirdi. Garipçe ona baktım. "Rosalinda ile ilgili bir şey mi var? O yüzden mi beni çağırmadınız-"

"Sakin ol dostum." Ellerini omuzlarıma koyduğunda gözlerine baktım. Rahatça bakıyordu, az önce kritik bir dava konuşan insanın gözleri değildi bunlar. Belki de gerçekten önemli bir şey yoktu. "Yeni vakada fikir üretmek için onun profilinin üstüden geçiyorduk. Hadi gel, içeride hoşlanacağın şeyler var."

the profile || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin