case eight: all criminals have weaknesses

En başından başla
                                    

Saçma bir şekilde içimde büyümeye başlayan gerginliğimi görmezden gelip onunla şehir hakkında konuşmaya başladım. Bu tamamen vücut dilini okuyabilmek içindi. Gülümsemesi genişlemişti, basit şeylerden konuşuyor olsak da sesinin desibeli yükselmişti, ellerini daha çok kullanmaya başlamıştı. Evet, birazdan yapacağı şey için oldukça heyecanlanmıştı. Kim bilir beyninde benimle ilgili neler hayal ediyordu.

Gerçekten komik bir şey söylediğinde elimde olmadan kahkaha attım ve olduğum yerde durdum. O da gülüyordu, ama onun neşesinin kaynağı bambaşkaydı. Hala gülmeye devam ediyor gibi yapıp başımı çevirdim. Luke ve Michael, kararında bir mesafeden el ele arkamızdan geliyorlardı. Karşı kaldırımda da Pablo ve Ashton vardı. Rahatça nefes aldım. Bana sinirli olsalar da bu insanların kıçımı kurtaracağını biliyordum. Ya da en azından buna çalışacaklarını.

İyice kıyıya yaklaştığımızda sesiyle durdum. "Burası, hadi." Başımı merdivenlerini çıktığı apartmana çevirdim. Çok güzeldi. İçinde altı tane insanın ölmüş olamayacağı kadar güzeldi.

Arkasından ana kapıdan girdim, kapıyı yavaşça, tam kapatmadan örttüm. Aslında zekiydi ama onu heyecanlandırmış olacaktım ki bu yaptığıma dikkat etmedi. Ben de sakince üst kata doğru onu takip ettim.

Dairesine girdiğimizde bir an duraksadım. Dairesi harikaydı. Eh, doğaldı. Sağlık çalışanıydı. Güzel para kazanıyordu. Ve de harcamaları sadece yemek ve cinayet aletlerine gidiyordu emindim ki.

"Sen rahatına bak, ben bir şarap alıp geleyim." Pardesümü omuzlarımdan aldığı sırada gerilsem de bunu hızlıca ona dönerek çaktırmamayı başardım.

"Önce lavaboyu kullansam daha iyi olur." Nazikçe gülümsedikten sonra bana koridorun sonundaki kapıyı gösterdi. Ben de hızlıca gülümseyip oraya ilerledim.

Salona girdiğini gördüğümde lavabonun önünden dönüp diğer odalara bakmaya başladım. Salonun içinde mutfağın olduğunu anlamıştım ve olduğum yere oldukça uzak olduğundan yakalanmayacağımı düşünüyordum.

İlk iki odaya baktıktan sonra umudum kesiliyordu ki üçüncüde şansım döndü. Tek bir yatak ve halıdan ibaret olan oda bana neredeyse "Altı kadını burada öldürdü" diye bağırıyordu. Bunda tabi ki duvardaki ve yerdeki kırmızı lekelerin de parmağı vardı.

Hızlıca oradan geri çıktım. Salonda dolanan adımlarını duyduğumda banyoya girdim ve sifona bastım, Michael'a da bulduklarımı anlatan kısa bir mesaj yazdım. Hazırlandıklarını, onlar gelmeden bir şey yapmamamı söylediği mesajı okuduktan sonra banyodan çıktım.

Salona döndüğümde loşlaştırılmış ışıkları fark ettim önce, ardından da sehpadaki iki kadeh şarabı. Tam ona seslenecektim ki arkamda olduğunu hissettim. Ona dönemeden kokusundan kloroforma batırılmış olduğunu anında anladığım mendili yüzüme bastırdı. Bir kere daha solursam bayılacağımın farkında olduğumdan hızlıca kollarından sıyrılıp kendimi yere attım. Göz göze geldik. Elindeki mendili bıraktı. "Normalde işimi böyle kolay halletmem." Elimi hemen bol gömleğimin altına götürdüm ama karşılaştığım şey boşluk oldu. "Bunu mu arıyorsun?" Arkasında tuttuğu elini kaldırdı. Silahım oradaydı. Dikkatimi mendile vereceğimi biliyordu, hemen belimden almış olmalıydı.

İç çekip yavaşça ayağa kalktım, silahımı bana doğrulttuğundan ellerim havadaydı. "Dean, bunu konuşabiliriz-"

"Dean'in gerçek ismim olmadığını bildiğini biliyorum. Oyunu bırak." Yutkundum. Gözleri bir anlığına duvara döndükten sonra tekrar bana baktı. Siniri eskisi gibi yoğun değildi, onun yerine hayal kırıklığı vardı. Kaşlarımı çattım. "Sana inanmıştım. Güzel rol yaptın. Tüm gece dediğim her şeye güldün, beni dinledin. Kanıma girmeyi başardın. Başarılı da olmak üzereydin." Nereden anlamış olabileceğini düşünüyordum. Kimliğim cebimdeydi, silahım belli değildi-

the profile || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin