Yemin (Düzenlendi)

18.4K 1.2K 69
                                    

Keyifli Okumalar...


“Bora'dan”

Evden ayrıldığım da  deli gibi bir halim vardı. Uzun zamandan sonra meyhaneye gelmiş kafamı dağıtana kadar içmiştim. Kardeşim bana alkol aldığım için çok kızardı ve sonunda çenesinden bıkmış içmeyi bırakmıştım. Fakat yine onun yüzünden alkol almış geceyi de bir otelde geçirmiştim. Eve gidersem elimden bir kaza çıkabilirdi. Öfkeme yenik düşüp kardeşime bir zarar verebilirdim. Kardeşimin bizi üzecek bir şey yapmayacağını biliyordum.  Beynimde nedenler, niçinler, dolaşıp dururken Dilara'nın Kuzey'i öptüğü aklıma geldi. Onların arasında bir şey olması düşüncesi.... Hayır böyle bir şey olamazdı. Aralarında böyle bir şey olsaydı Kuzey asla kardeşimi yarı yolda bırakmazdı. Beni dahi karşısına alırdı. Bu güne kadar kimseyi yarı yolda bırakan biri olmadı.  Of Allahım kafayı yiyecek durumdaydım. Kuzey'le konuşmalı içimi rahatlamalıydım. Telefonumu elime alıp Kuzey’i aradım. Bir kaç kez çaldı ama telefonu açmıyordu. Bu da iyice şüphelenmeme sebep olmuştu.  Kapatmak üzereydim ki Kuzey’den ses geldi.

“Alo” .

"Kuzey seninle hemen konuşmalıyım. Sahildeki balıkçıya gidiyorum sende oraya gel." diyerek cevap vermesine fırsat kalmadan telefonu yüzüne kapattım. Otelden ayrılıp balıkçıya vardığım da deniz kenarında olan masa da oturdum. Kuzey'i beklerken içim içimi yiyordu. Dün geceden beri düşünüyordum, artık beynim çatlayacak duruma gelmişti. Bir süre bekledikten sonra Kuzey kapıda görünmüştü. Yüzünden düşen bin parçaydı iyi gözükmüyordu. Oda Dilara'dan böyle bir şey beklemiyordu. Yine de  bu durum ona kızgınlığımı geçirmeye yetmiyordu. Gözüm dönmüştü o an tüm biriktirdiklerim gün yüzüne çıkmıştı. Kuzey yanıma geldiğinde ayağa kalktım.   Yüzüne sert bir yumruk indirmemle Kuzey kendini yerde buldu. Kardeşim dediğim adama hayatımda ilk kez el kaldırmıştım.  Hiç bir şey demeden çenesini sıvazlayarak yerden kalkıp karşıma geçip oturdu. Balıkçıda ki bir kaç kişi sessizce sadece olanları seyretmekle yetinmişti. Burada beni herkes tanıyordu ve olanlar çoktan kulaklarına gittiği için ses çıkarmamışlardı.

"Bu yumruk kardeşimin seni öptüğünü benden sakladığı içindi." dedim dişlerimin arasından tıslayarak.

Kuzey ellerini masanın üzerinde birleştirirken derin bir iç çekmişti.  "Bora sana ne deseydim? Kardeşin bir hafta sonra evlenecekti. Dilara beni öptü mü deseydim. Neye inandığını umurumda değil. Dilara ile aramızda düşündüğün gibi bir şey geçmedi. Onun yaptığı düşüncesizce bir çocukluktu sadece! "

Alayla "Hayatına birini aldığı ve seni öptüğüne göre artık çoktan çocukluktan çıkmış olmalı!  deyip devam ettim. “Kafayı yemek üzereyim! Dilara neden böyle bir şey yaptı Kuzey! Kızgınlığım birini sevmesine değil sonuçlarını düşünemeyecek kadar ileri gitmesine. Hayatında biri varsa o serseri kardeşimin başkasıyla evlenmesine neden izin verdi? Düşünmekten beynim çatlamak üzere.” Diye elimi masaya öfkeyle vurdum.
“sakin ol Bora”
“haklısın sakin olmalı ve Dilara’yla konuşmalıyım.” deyip eve gitmek içşn bir hışımla ayağa kalktığımda Kuzey'de yerinden kalktı.  Kolumdan çekerek beni durdurdu.

"Dilara gitti," dedi üzgün bir sesle. Kaşlarım aniden çatılırken söylediğimin doğruluğunu beynimde tartıyordum. 

"Ne demek gitti! Nereye gider?"

"Kemal amca gitmesini söyledi. Nereye gittiğini bilmiyorum. Üniversiteyi kazanmış kayıtlar başlamak üzereydi belki İstanbul’a gitmiştir."  Duyduklarımdan sonra Kuzey’i balıkçıda bırakıp soluğu evde aldım. Kardeşim gidemezdi. Bu imkansızdı. Onu bir daha görmeme düşüncesi... Eve geldiğimde babam kiraz ağacının altında oldukça düşünceli bir halde oturmuştu. Hızlı adımlarla yanına giderek karşısına geçtim.

"Baba kardeşimin gitmesine nasıl izin verirsin? Ya başına bir şey gelirse?" Şuan Karadeniz’in dalgaları kadar hırçındım kardeşim yüzünden bu hale gelmiştim.

"O seçimini yaptı yapacak bir şey yok? Bir daha onun adını bu evde duymak istemiyorum." derken babamın mavi gözleri acı içinde bakıyordu.

"Artık bu konuyu kapat işlerine odaklan." diyerek yanımdan ayrılırken annem ağlayarak yanıma geldi.

"Bırak kardeşini! Düşme peşine! Kendi yoluna gitsin. Burada kalsa hem onun için hem de sizin için daha kötü olacaktı. Eskisi gibi ona kardeşim deyip sarılacak mıydın? Hiç sanmıyorum. Herkes çoktan olanları duymuş. Onun burada kalması onu diri diri mezara gömmekten farksız olurdu. Baban ve sen onu suçlarken kızım bu evde yaşayamazdı."

Biraz düşününce anneme hak verdim. Yine de kardeşimin gitmesini istemiyordum. Gözümün önünde olmalıydı.

"Haklısın anne. Fakat Nereye gider, ne yapar ?"

"İyi olacağını bil. Eğer anne olarak biraz hakkım varsa artık Dilara’nın peşini bırak oğlum." Annem gözlerime yalvarırcasına bakarken yüreğim annemin haline acımıştı. Tamam dercesine başımı sallasam da içim yanıyordu. Belki de onu bir daha hiç göremeyecektim.  Annemin bildiği bir şey olmasaydı böyle konuşmazdı. O yüzden azda olsa içim rahatlamıştı. Şimdilik  peşine düşmeyecektim ancak bir kardeşimlee yeniden buluşacaktım. O günee kadar tek temenim iyi ve mutlu olmasıydı.

Artık bu evde benim biricik kardeşim yoktu. Kimsede hata bulamıyordum. Kardeşimi çok sevdiğim halde onun ne hissettiğini anlamayacak kadar kördüm. Bu hataları yapmadan bana gelseydi belki her şey farklı olurdu.

*************************
Bir gün sonra

“Kuzey'den”

Bir öpücükle hayatımdan ki tüm dengem sarsılmıştı. Dilara yüzünden Bora, Kemal Amca ve Ayşe Teyzeye karşı mahcup olmuştum. Dilara'nın benim kalbimde yeri her zaman farklıydı. Kardeş demeye dilim varmıyor o benim ufaklığımdı.

Alnına silah dayadığında dünyam başıma yıkılmıştı, onu kaybetme düşüncesi ile ömrümden ömür gitmişti.  O hayat dolu maviş gözlü kızı kaybedecek bir daha görmeyecek onun kır çiçeği kokusunu içime çekemeyecektim. Yüzüne karşı onu kardeşim olarak gördüğümü söylediğim bir kız için bu düşünceler benim bile anlam veremediğim şeylerdi. İşte o an yemin etmiştin. Eğer ölmekten vazgeçerse ne olursa olsun onu koruyacak gerekirse onunla evlenerek onu düşdüğü durumdan kurtaracaktım. Bu yaptığım Mert'in dediklerini onaylamak olsa da, ailemi gerekirse Bora'yı bile karşıma almam gerekse de yapacaktım. Ama o ne yaptı? Beni ne hale getirdi? Benim ufaklığım beni kandırdı,  hayal kırıklığına uğratarak ardında darmadağın bir adam bırakıp gitti.

Hayatıma birçok kadın geçti ama kimse Dilara kadar beni yaralamadı. Beni sadece hatalarını örtmek için kullandığını söyleyerek sadece beni değil ailesini de aptal yerine koydu.

Her şeye rağmen bana söylediği yaptığı her şeyi affedip Bora'yı bile karşıma alacaktım. Fakat bu sabah öğrendiklerimden sonra vazgeçtim.

“İki gün önce.”

Dilara evimden kaçarcasına  ayrılırken peşinden gittim. Merdivenlerde oturmuş ağlıyordu. Tüm söylediklerine ve davranışlarına rağmen onun bu haline içim acımıştı. Belki de davranışları bugün yaşadığı ağır şeylerden kaynaklanıyordu. Apartmandan ayrılınca başına bir şey gelmesinden korktuğum için bir süre onu takip ettim. Her şeye rağmen Dilara'yı geri istiyordum. Garip ama sevmediğimi söylediğim kızı yanımda istiyordum. Dilara geceyi geçirmek için bir otele geldiğinde rahatlamış takibi bırakmıştım. Güvenilir bir arkadaşımı aramıştım.  Dilara’yı adım adım takip etmesi için rica da bulunmuş, kaldığı otelin adresini vermiştim.  Arkadaşım İstanbul'a kadar peşinden gitmişti.
****

Arkadaşım bu sabah arayıp "Dilara'yı otogarda kendi yaşlarında bir çocuk karşıladı Kuzey, iki sevgili gibi birbirlerine sarılıyorlardı. Sonra da çocuğun arabasına binip gittiler, bende daha fazla takip etme gereği duymadım," dediğinde her şeyden vazgeçtim. O zaman Dilara'nın suçlu olduğu için kaçtığına karar verdim.

Benim için Dilara o an itibariyle bitti. Madem gerçekten biri vardı beni neden kullanmıştı? O yüzden onu asla affetmeyecektim. O sevgi dolu masum kız nasıl bu hale gelmişti bir türlü anlam veremiyordum. Bora'ya bu bildiklerimi ve Dilara'nın bana söylediklerini bana yumruk atmasına rağmen anlatacaktım ama daha fazla Dilara yüzünden kahrolmasına izin veremezdim.

Dilara,  yemin ediyorum tekrar karşılaştığımız da Kuzey Özalp kimmiş fazlasıyla göreceksin. Beni bu duruma düşürdüğü için seni pişman edeceğim. Bora'yla düşman olmam gerekse de bunu yapacağım. Sadece o günü bekle ufaklık.
***************



4 yıl sonra

"Dilara hadi kalk uykucu kendi mezuniyetine geç kalacaksın."

"Tamam,  biraz daha"

"Kızım hadi ama daha kuaföre gideceğiz. Bana paspal halinden kurtulacağına söz versin. Dört yıldır hala aynısın kızım kendine çeki düzen ver. Koskoca mimarsın sen artık." diye sesleniyordu Eylül.

Zorla da olsa yatağımdan kalkıp banyoya girdim. Üzerimi çıkarıp kendimi ılık suyun altına bıraktım. Duştan çıktığımda uyku sersemliğim gitmişti. Beyaz bornozu üzerime geçirip aynanın karşına geçerek uzun uzun kendime baktım. Geçen yıllara inat hala on sekiz yaşındaymış gibi görünüyordum. Dört yıl, dilek olay tam dört yıl olmuştu. Sanki daha dün gibiydi buraya gelişim. Benim için her şey o kadar yabancıydı ki. Buraya alışmakta çok zorlanmıştım. Dillerini öğrenmekse tam bir işkenceydi.  Eylül sayesinde her zorluğun üstesinden gelmiştim. Çok canım yanmış, çok ağlamıştım. Sonunda dört yılı geride bırakmıştım. Yıllardır buradaydım geldiğim günden tek farkım saçlarım nerdeyse belime kadar uzanmıştı. Çalı süpürgesinden farkı yoktu. Okulu bitirmeye odaklandığım için kendime fazla bakmamıştım. Okulumu dereceyle bitirdiğim için bu günde karşılığını alıyordum.

Artık geçmişten sıyrılıp yeni bir ben olmalı,  kimsenin beni aşağılayıp ezmesine izin vermemeliydim. Görünüşte hala küçük gibi dursam da bu dört yılda yeterince büyümüştüm ve geri dönme zamanım gelmişti. Ailemi çok özlesemde onlarla karşılaşmaya henüz hazır mıyım bilmiyordum.

Eylül banyonun kapısını çalarak şakacı bir tavırla "Kızım kırklanıyor musun çık hadi." dedi.

"Bitti sayılır birazdan çıkarım." Üzerimi giyip banyodan çıktığımda
Eylül hazırlanmış beni bekliyordu. Elinde ise mezuniyetimde giymek için aldığı elbisesini askısından tutuyordu.


Banyodan yeni çıktığım için saçlarım hala ıslaktı. Nasıl olsa kuaföre gidiyorduk. Odamdan mezuniyetimde giyeceğim elbisemi yanıma aldım. Elbiseme uygun ayakkabılarımı almayı da ihmal etmedim.
****

Çağırdığımız taksiyle Eylül’le Roma'da çok lüks bir kuaföre gelmiştik. Önce ben koltuğa geçip oturdum. İsminin  Elena olduğunu söyleyen bayan "Nasıl bir şey istiyorsunuz hanımefendi." diyerek yüzüne tatlı bir tebessüm kondurdu. Aslında ne istediğimi bilmiyordum ki ben sadece Eylül'e uymuştum.

"Bilmiyorum aslında siz ne tavsiye edersiniz?

"Renkli gözleriniz var, beyaz tenlisiniz saç renginizi değiştirebiliriz.  Size sarı tavsiye edebilirim." Sarı ve ben ikisini aynı karede düşünemiyordum.

"Yok, ben ve sarışın olmak hiç sanmıyorum," diyerek hayır anlamında kafamı salladım.

"Hadi yapma! Kurtul artık eski Dilara'dan adını soyadını değiştirdin görünüşünü de değiştir bence."


"Doğru bunu yaptım. Çünkü babam artık kızı olmadığım söylemişti. Ailem beni istemediğine göre onların soyadlarını taşımamın bir anlamı yoktu. Fakat  ismimi babam koyduğu için ismimi değiştirmeye bana yaşattığı her şeye rağmen gönlüm razı olmadı. O yüzden ikinci isim olarak Hayal'i ekledim. Sonradan var olan bir hayal olduğum için, bunları sende biliyorsun." Sona doğru dedim yükselmişti. Nedense eski günler aklıma geldiği için biraz gerilmiştim.


"İşte bu yüzden görünümünü de değiştir diyorum ya. Dört yılda duruşun, yürüyüşün, konuşman dâhil her şeyin değişti yerel aksanın bile yok artık. Sarıya boyatalım saçlarını sarı seni daha olgun gösterir. Yirmi iki yaşına geldin hala küçük bir kız gibi gözüküyorsun." Dedi Eylül naif bir sesle. Eylül ciğerci kedisi gibi yalvararak bana bakarken ona hayır demek imkânsız gözüküyordu.

Aslında içten içe haklı olduğunu biliyordum o yüzden biraz düşündükten sonra bu radikal değişimi kabul ettim.

4 saat sonra

Saçım makyajım tamamlandığın da  aynaya bakarken kendime değil bir yabancıya bakar gibiydim. Bir saç insanı bu kadar mı değiştirirdi? Bir kaç saat önceki kızdan eser yoktu.

Eylül'ün şaşkınlıktan gözleri fal taşı gibi açılmış "Vay! Vay! Vay! Kızım senin içinde ne cevherler varmışta haberimiz yokmuş tam bir sarışın afet oldun. Yemin ederim sokakta görsem tanımazdım.” diyerek beğeniyle süzmeye başlamıştı.

“O kadar çok mu değiştim?" Yüreğim heyecandan kıpır kıpır olduğu için bu durum ses tonuma yansımıştı.

"Değişmek ne kelime inan baban bile bu halinle seni tanımaz."  Eylül söylediklerinin farkına varıp mahcupça dudaklarını bir birine bastırdı. Eylül'ün sözlerinden sonra içim burkuldu gözlerim buğulandı. Ağlama zamanı değildi makyajım akabilirdi. Hem bu gün benim en mutlu günümdü hiç bir şeyin keyfimi kaçırmasına izin vermemeliydim. Bu mutlu günümde ailemden kimsem yoktu. Oysa hayallerimdeki mezuniyet törenim bundan o kadar farklıydı ki.

Eylül "Yapma hadi sakın ağlama makyajın akmasın, Biraz daha oyalanırsak törene geç kalacağız çabuk elbiseni de giy." Dedi.

"Elbisemi kuaförün giyinme odasında giydim. Elbisem bana Halam ve Metin amcanın mezuniyet hediyesiydi. Straplez,  üst kısmı Fransız danteli tozpembe uzun etekleri olan şifon bir elbiseydi. Kuaför saçlarımı su dalgası yapmış dağınık bırakmıştı. Hafifte bir makyajla tamam olmuştum. Boynumda Kuzey'in düğün hediyesi kolyemde olduğuna göre ben artık hazırdım. Geçtiğimiz dört yıl boyunca o kolye bana dayanma gücü vermişti.

Ben odadan çıkınca Eylül girmiş elbisesini giyip gelmişti. Eylül'de saçları dağınık topuzdu, sıfır kol, uzun, buz mavisi bir elbise giyip hafifte makyaj yapmıştı. Esmer olduğu için açık renkler ona çok yakışıyordu.

"Sende çok güzel olmuşsun. Abim olsa seni çoktan göz hapsine almıştı. Esmerlere karşı her zaman zaafı var." dediğimde esmer teninde bile yüzünün kızardığını fark edebilmiştim.

"Aman Allah korusun o kalas benden uzak olsun." diyerek yanımızda ki cam sehpaya parmaklarını tıklattığın da onun bu hareketi gülümsememe neden oldu.

Çağırdığımız taksiyle önce eve uğrayıp giysilerimizi bıraktık. Sonra diploma töreni için okula gittik.

Tüm öğrenciler Leonardo Da vinci Üniversitesinin konferans salonunda toplanmıştı.  Tören başladığında alfabetik sıraya göre isimlerimiz okunmuş diplomalarımız verilmişti. Bana ayrıca üçüncülük derecem olduğu için plaket verilmişti. Şuan çok mutluydum. İstediğim gibi mimar olsam da yanımda Eylül'den başka kimse yoktu.  Halam, Kağan ve Metin Amca gelmek istemişti ancak ailem yanımda olmadığı için onları da istememiştim. Biliyorum ki daha kötü olacaktım. Eylül'ün mezuniyetin de bu yüzden çok kötü olmuştum. Kimsesizliğim bir kez daha yüzüme çarpılmıştı.

Diploma töreninden sonra arkadaşlarımla mezuniyet balosuna katıldık. Bir kaç gün içinde Türkiye'ye döneceğim için baloda tüm arkadaşlarımla ve hocalarımla vedalaştım. İyi kötü dört yılım burada geçmişti. Burayı özleyecek olsam da Türkiye'ye dönmek için sabırsızlanıyorum. Balo geç saatte bitmiş yorgun argın eve gelmiştik.

Üzerimi çabucak değiştirip hemen kendimi yatağa attım. Eylül’de yorgun olduğu için hemen odasına gitmişti. Yatağa yattığım halde uyumaktan çok sağa sola dönerken bundan sonra neler olabileceği aklıma geldiği için gözüme bir türlü uyku girmiyordu. Şuan dertleşmeye ihtiyacım vardı. Eylül'ü uyandırmaya kıyamıyordum. Zaten benim için yıllardır kendini paralamıştı.

İhtiyacım olan eski dostum günlüğümdü. Komodinimin çekmecesinden günlüğümü ve  kalemi çıkarıp elime aldım. Sınavdı, stajdı, mezuniyetti derken eski dostumu bayağıdır ihmal etmiştim.


Sevgili Günlük, eski dostum;

Biliyorum seni yine çok ihmal ettim ama çok yoğundum. Sana güzel haberlerim var. Artık sana bu satırları bir mimar olarak yazıyorum. Mutluyum, sonunda hayal ettiğim gibi mimar olabildim. Ama bu yarım bir mutluluk. Bu mutlu günümde Annemin, Babamın Bora’nın hatta Kuzey’in yanımda olmasını ne kadarda çok isterdim bilemezsin. Bu geçirdiğim dört yılda hiç bir günüm onları düşünmeden geçmedi. Tek ailem halam ve kuzenlerim oldu. Özellikle Eylül. Benden üç yaş büyük olduğu için benim için arkadaştan çok abla oldu onunla ağladım, onunla güldüm onunla dertleştim ama ailenin yeri bambaşka biliyorum artık babamın prensesi abimin biricik kardeşi annemin nazlı kızı değilim ama yine de onları çok özledim. Annem dört yıldır kokuna ne kadar hasretim bir bilsen,  Baba diplomamı sana gururla getirip göstersem sende gururla bana gülümseyip alnımdan öpsen, Abim sende böyle mutlu günlerde yaptığımızı yapsan önce bana sıkıca sarılsan sonra da beraber sabaha kadar sokaklarda bisiklet sürsek. Ya sen Kuzey, eminim hâlâ benden nefret ediyorsundur çünkü ufaklığın seni kandırıp seni hatalarını örtmek için kullandığını düşünüyorsun. Uzaktasın ama doğum günün kutlu olsun. Tam 29 yaşına basacaksın. Eminim eskisinden daha yakışıklısın, sende büyüdün artık daha olgun bir adamsın. Senin ufaklıkta büyüdü çok değişti belki de görsen tanımazsın. Aynaya bakınca bugün ben bile kendimi tanıyamadım. Ayrı geçen yıllara nasıl dayandım biliyor musun? Düğün hediyem olan kolye bana güç verdi. Kolye boynumdayken sende benim hep yanımdaydım. O yüzden kimseyi yanıma kalbime alamadım. Ya sen?  Belki bir sevgilin ya da karın var. Bundan korktuğum için halama seni hiç soramadım. Seninle ilgili haber alacağım her şeyden uzak durdum ama artık dayanamıyorum. Seni çok özlemiş olsam da seni görmeye korkuyorum

Lütfen Oylarınızı  Eksik etmeyin. Diğer hikayelerime de profilimden ulaşabilirsiniz.

 Fırtınaya Vurgun(Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin