{Bölüm 8}

4.1K 383 281
                                    

                                            * * *

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

* * *

Laboratuvarın kapısını iki kez tıklattıktan sonra yavaşça araladım, başımı aralıktan içeriye sokarak tüm dikkatini önündeki modele vermiş olan Tony Stark'a baktım. O kadar konsantre olmuşa benziyorduki ne kapının tıklatıldığının ne de birinin onu izlediğinin farkındaydı.

Sessizce içeri girerek kapıyı arkamdan kapattım ve küçük adımlarla yanına doğru ilerledim. Sol kaşını havaya kaldırdığında bakışlarını önündeki metal parçadan çekmemesine rağmen geldiğimi fark ettiğini anlamıştım. Birkaç saniye sessizce yaptığı şeyi sürdürdü ve sonrasında dudaklarını araladı.

"Steve ile vakit geçireceğini sanıyordum."

Gözlerimi devirirken omuzlarımı hafifçe düşürdüm, gerçekten alınganlık yapıyor olması bir yandan komik bir yandan da üzücüydü.

"Önce sizi izlemeye karar verdim."

Başını yavaşça aşağı yukarı doğru salladı ve bir şey demeden işini yapmaya devam etti. Dudaklarımı sıkıntı ile büzerek sesli bir nefes verdim, bakışlarımı masanın üzerinde gezdirmeye başladım. Onun ilgilendiği modelin hemen yanında duran, küçük, parlak metal cisme gözlerim takıldığında düşünmeden onu elime aldım ve yavaşça incelemeye başladım, parlayan şeylere bayılırdım.

"Dikkatli ol."

Uyarısını göz önüne alarak cismi yavaşça elimde çevirmeye başladım. Herbir yanını dikkatle incelerken daha ne olduğunu anlayamadan sol orta parmağımın içinde hissetiğim sızı ile yüzümü buruşturdum, metal parçayı yere düşürürken hafifçe sızlandım.

"Aceline!"

Tony yerinden abartılı bir hızla kalkıp beni rahatsız etmeye yetecek kadar yüksek bir tonda adımı haykırdığında gözlerimi irice açarak yüzüne baktım. Canım o kadar acımamasına, ve normalde ağlamayacak bile olmama rağmen yüzündeki ifade ve ses tonu yüzünden tıpkı küçük bir çocuk gibi gözlerimin hızla yaşlarla dolmasına izin verdim. Elimi elleri arasına almaya yeltendiğinde arkamı döndüm ve koşarak laboratuvardan dışarı çıktım.

Parmağımın altına destek olarak koyduğum elime birkaç damla kan damlamasına rağmen kesiğin bir yara bandıyla düzeltilemeyecek kadar kötü olduğunu düşünmüyordum. Sadece odama ulaşmam ve bu sırada da sakin kalmam gerekiyordu.

Bir yandan burnumu çekiyor bir yandan da nefes alışverişlerimi yavaşlatmak adına içimden 10'a kadar sayıyordum. Yüzümü omuzlarıma sürtüp göz yaşlarımı silmeye çalışırken adımlarımı hızlandırdım ve sonunda üst kata doğru çıkan merdivenlere ulaştım. Daha ilk basamağa adımımı bile atamadan yukarıda, merdivenlerin başında Steve Rogers'ı görmeyi beklemiyordum. Ani bir rahatlama ile nefes alışverişlerim normale dönerken yanaklarımdan yeni yaşlar süzülmeye başlamıştı. Adamın sahip olduğu sert bakışları her zaman beni gördüğünde olduğu gibi yumuşadı ve büyük bir hızla merdivenleri inerek yanıma ulaştı.

Steve parmağımın kanadığını fark etmişti ama herhangi bir tepki vermedi. Elini sırtıma koyarak beni üst kata, odama doğru yönlendirdi.

"Odanda yara bandı var mıdır dersin?"

Başımı sakince aşağı yukarı doğru sallayarak burnumu çektim ve odamdan içeri girerek arkamızdan kapıyı kapatışını izledim.

Parmağımla yatağımın sol başucundaki komodini işaret ettiğimde Bay Rogers yavaşça yatağıma doğru yöneldi, yatağın üzerine oturdu. Bileğimi nazikçe yakalayarak beni kendine doğru çekti ve sol dizinin üzerine oturmamı sağladı. Komodinin alt çekmecesini açtı, kısa bir süre göz attıktan sonra batikonu, pamuk kutusunu ve renkli yara bantlarının bulunduğu kutuyu çıkardı. Bu çekmece benim ilaç çekmecemdi, almam gereken ve sıklıkla ihtiyaç duyulan her ilaç genelde burada olurdu.

Steve pamuklardan bir tane alarak üzerine birkaç damla batikon damlattı ve her zamanki kibarlığıyla narince parmağımı tuttu, avcunun içine koydu ve yanmaması için üzerine üfleyerek batikonla kanı temizledi.

"İşte oldu, bandıda yapıştırdıkmı hiçbir şey kalmayacak."

Hafifçe tebessüm ederek bir kez daha burnumu çektim ve dikkatlice onu izlemeye devam ettim. Yarabandı kutusundan pembe, üzerinde beyaz çiçekler olan bir bandı çıkardığında o da gülümsedi ve parmağımı yavaşça sardı. Çıkardığı her şeyi çekmeceye geri koyduktan sonra pamuğu daha sonra atmak üzere komodinin üzerine koydu. Bakışları bana döndüğünde tekrar tebessüm etti ve alnımın yan tarafına dudaklarını bastırdı. Bunu bir davet olarak kabul etmeye karar vererek düşünmeden başımı omzuna koydum. Sanki bunu bekliyormuşcasına eli başımın arkasındaki yerini buldu ve yumuşak hareketlerle saçlarımı okşamaya başladı.

"Bana bunun nasıl olduğunu anlatmak ister misin?"

Ellerimle yavaşça yanaklarımı kuruladım ve ellerimi tekrar kucağıma indirerek parmaklarımla oynamaya başladım.

"Biliyorsunuz, laboratuvardaydım. Tony'e ait modellerden birini inceliyordum ve yanlışıkla parmağımı kestim. Büyütülecek bir şey yoktu ama bana bağırdığında korkup ağlamama sebep oldu."

Derin bir nefes aldı ve anladığını belirtircesine yavaşça başını salladı. Gözleri arkamdaki duvarda, tahminen saatin üzerinde takılı kaldıktan birkaç saniye sonra boşta olan kolunu yastığıma doğru uzatarak yastığı yorganın içinden çekip çıkardı ve yatak başlığına yasladı.

"Saat çoktan bazı küçük kızların uyku saatini geçmiş gibi gözüküyor."

Kurduğu cümle kıkırdamama sebep olurken yavaşça yatakta geriye doğru giderek sırtını yastığıma yasladı ve başımı omzundan göğsüne doğru kaydırarak üzerine doğru uzanmamı sağladı. Eli hala başımın arkasında, saçlarım ile oynuyordu.

Steve Rogers ile hangi ara bu kadar samimi olduğumuzu bilmiyordum ama şikayetçi değildim, uyumak için bundan daha güzel bir yol seçebilir miydim?

Gözlerimi kapamış kendimi uykuya hazırlarken kapının tıklatılması ile tekrar gözlerimi araladım, başımı kaldırıp kapıyı görebileceğim şekilde diğer tarafa doğru çevirdim ve tekrar göğsünün üzerine koydum.

"Girebilirsiniz."

Kapı yavaşça aralandığında gelen kişinin Natasha olabileceği aklımdan bile geçmemişti.

"Sadece uyudunmu diye kontrol edecektim, bensiz eğleniyor musunuz yoksa?"

Steve ile aynı anda gülerken sarışın adam başıyla yatağın sağ tarafında kalan boşluğu işaret etti.

"Yerimiz var."

Natasha Romanoff birkaç saniyeliğine duraksadı, yüzündeki ifade bunu başkası birisi teklif etmiş olsaydı kesinlikle reddedeceğini gösteriyordu, kapıyı yavaşça arkasından kapattı. Sonrasında tıpkı bir çocuk gibi yatağa atlayarak yatağın öteki ucuna uzandı.

"Bundan kimseye bahsetmek yok."

Dudaklarımı sıkıca birbirine bastırarak ağzımın mühürlü olduğunu gösterdim ve kıkırdadım. Steve Rogers saçlarımı okşamaya devam ederken daha fazla uykuya karşı koyamayacağımı biliyordum.

-

Umarım bölümü beğenmişsinizdir, böyle bir gecikme için özür dilerim

Sweet but Psycho || AvengersWhere stories live. Discover now