b e ş

892 78 39
                                    

Bella,
Bu yazdıklarım sana ulaşmayacak biliyorum. Oradayken beni aklına bile getirmediğinin de farkındayım. Ama yine de seni özlemekten kendimi alamıyorum.

Böyle olmamalıydı. Sana söylemiştim Bella, ona böylesine bağlanmak akıl işi değil, demiştim. Bunlar tehlike işler, demiştim. Voldemort'muş! Öylece ortadan kaybolup gitti. Ne elde ettiniz? Söyleyeyim, Azkaban! Ne uğruna peki? Koca bir hiç!

Fevrisin, düşündüklerin doğru olsa da yaptıkların yanlış. Güç ararken kendi sonunu getirdin. Kafayı yemiş bir adama takıldın kaldın.

Senin hırsların gözünü bürürken ben kendi dertlerimin peşine düştüm. Sana engel olmalıydım. Beni dinlemezdin kesin, ama en azından çabamı göstermiş olurdum. Belki o zaman vicdan azabı kalbimi böylesine sarıp kurutmazdı. Bencilce bir düşünce ama...

Sen de gidince kimsem kalmamış gibi. Deli dolusun, ne düşündüğün, ne yapacağın hiç belli olmaz belki, ama senin bir yerlerde güçlü ve dimdik olduğunu bilmek bana güven ve huzur veriyordu. Ya şimdi?

   Sadece bir an kendimi senin yerine koydum. O soğuk taş duvarların arasında olduğumu düşündüm ve, ah Bella, nasıl dayanacaksın buna? Hayatını kendi ellerinle bitirdin. Seni oradan asla çıkarmayacaklar.
  
Lucius aklandı. Tabii bu senin hiç de hoşuna gidecek bir haber değil. Ama bir hiç uğruna Azkaban'da olamazdı. Bir ailesi var, bir oğlumuz var. Bizi bırakamazdı değil mi?

Sık sık düşünüyorum, acaba sen de biraz sakin bir yaşam sürmeyi denesen nasıl olurdu diye. Oraya buraya asa sallayıp millete saldırmaktansa, dükkan dükkan gezip alışveriş yapardın, bakanlıkta bir masada çalıştığını düşünsene! Şu halde bile güldürdü bu fikir beni.

Ama kocanı sevdiğini, çocukların olduğunu, tatillerde hep beraber olduğumuzu hayal edince, bilemiyorum, harika olmaz mıydı? Biraz daha büyüyünce Draco'ya nasıl büyüler öğretirdin, nasıl da güzel bir ilişkiniz olurdu...

Draco demişken, seni özlüyor. Onu asanla havada zıplatırdın ya, nasıl hoşuna giderdi, aynısı ben yaptığımda ağlıyor biliyor musun? Seninle özel bir bağı vardı. Yaptığın bütün o saçmalıklar ona çok komik gelirdi. Ha, unutmadan, konuşmaya başladı. Senin adını söylemeyi öğrettim. Resimlerini gösteriyorum, senin adını söyleyip neşeli sesler çıkarıyor.

Onun da bizden başka kimsesi yok, biliyorsun. Ailemiz paramparça, herkes bir yana dağıldı. Orta yolu bulamadık gitti. Ama bundan daha üzücü olanı, ben artık bu duruma alışmaya başladım. Sanki hepimiz bambaşka insanlarmışız, hayatlarımızın ortak bir yönü yokmuş, sadece soyadı benzerliğiymiş gibi. O kadar çok şey oldu ki üst üste, inan bana, sanki başka birinin hayatını izliyor gibiyim. Başına bunlar gelecek bir aile miydik biz?

Dün gece rüyamda seni gördüm. Gerçek gibiydi. Yemyeşil bir bahçenin ortasında ellerinde çiçeklerle duruyordun. Normalde hırçın olan saçların, alışılmadık bir zarafetle, omuzlarına dökülüyordu. Mavi elbisen prenseslere layıktı. Öyle güzel gülüyordun ki, seni görenler gözlerini ayıramazdı. Sana doğru koştum, ama bir türlü yanına gelemedim. Ağlamaya başladım. Hüzünle gülümseyerek kollarını uzattın bana. Öyle zarif, öyle masumdun ki. Uyandığımda, rüya olduğunu farkedince dünyam başıma yıkılır gibi oldu. Kalkıp içimden geçenleri yazmak istedim, belki biraz rahatlarım diye. Aslına bakarsan çok daha berbat hissediyorum. Sanırım artık gözyaşlarımı tutamayacağım.

Seni bir daha görebilecek miyim dersin? O zamana kadar bu mektubu saklayacağım. Geri dönmeni sabırsızlıkla bekliyorum. Sana ihtiyacım var.

                                   SON
Okuduğunuz için teşekkürler.
12/05/2020

Narcissa'dan MektuplarWhere stories live. Discover now