"Elbette farkındayım." dedi.

Ayağa kalkıp demir kapıya yönelmesi zamanının dolduğuna işaretti.

Derin bir nefes alıp soruyu sordum.

"Siz burada ki mahkumları hiç dışarı çıkarmıyor musunuz?"

Sormak istediğim diğer bir soru ise siz hiç burada ki mahkumlara duş alma gibi bir izin vermiyormusunuzdu, gerçi bunu dile getiremezdim. Sanırım bunu kendi imkanlarımla halletmeliydim.

Biraz düşündükten sonra konuştu.

"Çıkıyorlar ama iki ayda bir.... galiba senin iki ayın doldu."

Söyledikleriyle beynimi bambaşka düşünceler istila etti.

Çıkıyorlar ama son nefeslerini verdiklerinde, karanlık hücreye götürülürken, istediklerini söylemediklerinde sevdiklerinin gözlerinin önünde öldürülürken, ağır işkencelerin sonucunda iki ay içinde hayatta kalmayı başarabiliyorlarsa çıkabiliyorlar.

Güneşi ne zaman görebiliyorlar son nefeste ve son nefese yaklaştıklarında.

"Lisa bugün çıkmak istiyorsan çıkalım."

Son sözleriyle kendime geldiğimde "İstiyorum" dedim.

Diğer insanları görmek istiyorum, bu kadar acımasızlığa karşı suskunluğunu görmek istiyordum.

Hücrenin kapısını açarken " İstersen hırkanı al soğuk olabilir."dedi.

"Feracemin üzerine hırka giymiyorum o zaman örtümün hiçbir manası kalmıyor Komutan Dean."
Elbette bunu ona söylemedim. Anlayacağını da sanmıyordum inancına ters düşüyordu.

Hücreden koridora çıktığımızda soğuk duvarlar içimi ürpetti. Az ilerimizde ki
hücreden acı bir inilti yükseldiğinde kalbimi işgal eden acı ve çaresizlikle gözlerimi kapayıp açtım.

Duraklayan adımlarla hiç bir ses duymamış gibi ilerleyen General Dean ban döndüğünde zulme alışık olan ama diğer yandan da vicdanı sızlayan bir adamın gözlerini gördüm.

"Vaz mı geçtin?" dedi.

"Sesi duymadın mı?" dediğimde "Duydum, içeride ki mahkum için üzülme merak da etme onun sorgusu artık bende."

O mahkuma sahip mi çıkacaktı.
Acı bir tebessümle ona baktım merak etmeyecektim ama üzülecektim.
Keşke bütün mahkumların sorgusu onda olsaydı.

Dışarı çıktığımızda güneş olmasına rağmen esen rüzgar üşümeme sebep olmuştu. Gözlerim fazla aydınlığa alışmak da epeyce zorluk çekmişti.
Binanın arkasına doğru ilerlediğimizde şiddetli bir öksürük irkilmeme sebep olurken Dean bana döndü.

"Örtünle yüzünü kapatır mısın? Çabuk ol!"dediğinde gözleriyle etrafı kolaçan ediyordu.

Eşarbımın bir kenarıyla yüzümü kapadığımda iğneledim.

"Sorun ne?"dediğimde sağ tarafıma geçti. Şuan ki konumum hemen arkasındaydı.

"Sonra söylerim."derken diğer binanın köşesinden iri yarı göbekli bir asker köşeyi dönerken peşi sıra iki asker dah geliyordu.

İki askerin bedenleriyle kıskaca aldığı mahkumun hâli hiç iyi görünmüyordu.
İki büklüm olmuş bir vaziyetteydi. Şiddetli bir öksürük yine kulaklarımıza ulaştığında bu öksürüğün sahibi mahkumdan başkası değildi.

FİZÂNİWhere stories live. Discover now