case eight: love overcomes logic

En başından başla
                                    

"Michael eğer yine bana içinde parmaklar olan bir kutu vereceksen tanrıya yemin ederim ki seni şu masaya yatırır-"

Herkes bir anda bağırınca durdum. "Sürpriz!" Okuduğum laneti yarıda bırakıp önümdeki arkadaşlarıma baktım. Ortalarında, elinde ufak bir pasta tutan Jules vardı. Sol yanımda birini hissettiğimde o tarafa döndüm, Ann bana bakarak gülümsüyordu. Anı bölen Luke'un sesi oldu. "Cümleni bitirsene." Dediğine gülmeye başladık. Ama o gülmüyordu, tanrım, çok kıskançtı.

"Sadece gıdıklarım diyecektim, gerçekten." Gülmesini sağlamak için incelttiğim sesimle onu kırmayı başardım, güldüğünde yüzümdeki gülümsemenin daha da genişlediğini hissettim.

Üstünde adım yazan ve yanında kocaman bir kalp olan pastaya ilerledim. O sırada Ashton'ın sesini duydum. "Bugün terapinin son günü olduğunu biliyorduk ve kutlamak istedik. Bu süreci çok iyi atlattın Hood. Seni tekrar kendin gibi görebilmek çok güzel." Dolan gözlerimle sözde patronum olan ama aslında dostum olan adama döndüm. Dediklerinin ne anlama geldiğini biliyordum. Başlarda, gerçekten kendimi kaybetmiştim. Rüyamda Wade'i ve eskilerde beni öldürmek üzere olan diğerlerini görmeye başlamıştım. Onları görmemek için bazı geceler uyumadığım olmuştu. Bu elbette ruh halimi de çok etkilemişti. Ama o günler geride kalmıştı. Tabi hala bazen kabus görüyordum, en azından titreyerek uyanmıyordum.

Her birine sarıldıktan ve milyon tane teşekkürümü söyledikten sonra hızlıca bir fotoğraf çekildik ve pembe tabaklarımızdaki pastalarımızla masaya oturduk. Tabakları Ann özel olarak getirmişti, en sevdikleri bunlardı ve sadece bizim içindi.

Önümdeki dosyayı açtığımda mutlu anların sonsuza kadar sürmeyeceğini bir kez daha anlayarak geniş ekranın önünde vakayı anlatan Ann'i dinlemeye başladım. "New York. Bir haftadır kadınlar kaçırılıyor ve ertesi sabah ölü bulunuyor. Şu ana kadarki kurban sayısı beş. Polis departmanı az önce bize birinin daha kaybolduğunu söyledi."

"O yüzden değerlendirmeyi direkt jette yapacağız. Hadi." Ashton toparlanmamızı istediğinde elimden geldiğince hızlı hareket ettim. Belki, içimde bir umut vardı, birini kurtarabilirdik.

Jette, saat 10.01.

Jules'un bizim için yapmış olduğu kurabiyelerden birini yerken önümdeki dosyaya bakıyordum. Ayrıntılara odaklanmam gerektiğinin farkındaydım ama beynim fotoğraflarda mutlu gözüken bu kadınlara takılmıştı.

Başlarına ne geleceğine dair hiçbir fikirleri yoktu.

"Cesetler hep aynı yere, Brooklyn Köprüsü'nün ayağına bırakılmış ama kadınların son görüldüğü yerler hep farklı." Francais'in sesiyle dalmış gözlerimi onlara çevirdim. Hepsi gayet ciddi gözüküyordu. Ağzımdaki lokmayı yutup ben de dikleştim.

Aklımda bir fikri oluşturmaya çabaladığım sırada bu sefer Pablo'yu duydum. "Kadınların hepsi en son değişik barlarda görülmüş. Onları kolayca etkileyip eve gitme sözü vermiş ve işte," Omuz silktiğinde çoktan diyeceği şeyi anlamıştım. "Seks yerine onları öldürmüş olabilir." Başımı salladım. Bir tane fotoğrafı alıp masada ortaya kaydırdım.

"Bileklerde ve ayaklarda ciddi izler var. İçimde adamımızın çok spesifik bir fantezisi olduğuna dair bir his var." Dediğimi birkaçı başıyla onayladı.

Ashton otoriter sesiyle konuştuğunda hepimiz ona döndük. "Bunun için cesetlere bakmamız gerek. Hood, indiğimizde Clifford ile adli tıpa gidin," Ben ve yanımdaki Michael'a bakarak konuştuktan sonra Jules ve Rebecca'ya döndü. "Croft ve Fitzroy, siz de dedektiflerle cesetlerin bırakılma bölgesine gidersiniz. Kalanlarınız da benimle karakolda coğrafi profili hazırlayacak." Hepimiz ona başımızı salladık. Gözlerimi yanımdaki pencereye çevirdim, hızlıca altımızda akıp giden dağlara baktım.

the profile || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin