İpucu

17 3 0
                                    

Kafasında kask olduğu için mermilerle ilgili bir acı hissetmiyordu ama sarsılmıştı da.

"İyi denemeydi!"

İrem bunları söylerlen kendini gülmekten de alıkoymuyordu hakkıydı da kazanmıştı.Emre gözünün üstündeki boyalar yüzünden önünü göremiyordu. Kaskı çıkardı ve İrem'in üstüne koşan takımı gördü. Hep bir ağızdan bağırıyor, zaferi kutluyorlardı. Emre'nin takımı da Emre'ye yaklaştı olsun der gibi Emre'nin sırtını sıvazlıyorlardı.

"Sayı üstünlüğü sizdeydi. Attığım blöfü yememiş olman ise tamamen şans yüzde elli elli ya taşın olduğu yere gidersin ya buraya gelirsin."

Emre hırslı bir yapıya sahipti, kendine çok güvendiği strateji ve silah kullanımı konusunda kaybetmesi onu bir miktar kızdırmıştı da. Düpedüz kaybettiğini kabul edemezdi, kesin bir şeyler olmalıydı, kaybetmesinin sebebi karşısındakinin daha iyi olması olamazdı.

"Dediğim gibi olsun Emre. Ama hiçbir blöfün yüzde elli elli olmadığını iyi biliyorsun bence arkasında çok daha karmaşık psikolojik bir oyun vardır."

İrem bunları güler vaziyette söylemişti. Emre ise sinirli olmaktan uzaktı ama suskunluğunu da koruyordu. Sonunda bunun boş bir çaba olduğunu fark eden Emre.

"Doğru hiçbir blöf yüzde elli elli değildir. Sen kazandın, tebrik ederim."

Emre elini uzattı. İrem ise bunun samimiyetten uzak olduğunu düşünecek ki Emre'nin boynuna sarıldı. Zeynep ise bu olanları uzaktan tedirgin gözlerle seyrediyordu. Emre sarılırken İrem'in kulağına eğilip fısıldadı:

"Konuşmamız gerek."

Bu fısıldamayı kimse fark etmemişti bile ortama yenen takımın oluşturduğu bir kaos ve yenilen takımın uydurduğu bahaneler hakimdi. İki takımdan oyuncular da aslında bir bakıma sinirliydi. Birçoğu kafasına yediği merminin nereden geldiğini bile görememiş ve oyunu oynayamadan çıkmak zorunda kalmıştı. Aslında iki takımın da ortak temennisi bir maç daha yapılması tarafındaydı ama Emre ve İrem yorgun olduklarını söyleyip bu teklifi reddettiler.

Emre üstünü değiştikten sonra Zeynep ile veda konuşmasını yapıp tek başına eve koyuldu. Eve bırakma teklifi her zaman bir bahane bulunarak reddedilen Zeynep ise bu sefer herhangi bir teklifte bulunmadı. Aslında Emre'ye biraz kırgın gibiydi, tripli bir hali vardı. Emre ise bunu umursamamıştı aklında şu an daha önemli sorular vardı.

Eve vardığında çayını demledi ve her zaman kurulduğu pencerenin önüne çayıyla birlikte kuruldu. Çalan kapının sesini duyduğunda birden irkildi elindeki çayın birazını döktü ve aceleyle kapıya yöneldi. İrem gelmişti. İçeri buyur etti ve bir çay da ona koydu. Şimdi ikisi birlikte pencerenin kenarında oturup suskun bir şekilde manzarayı izliyorlardı. Suskunluğu ilk bozan İrem oldu.

"Konuşmamız gereken nedir?"

Emre karşısındaki kıza döndü ve şaka mı yapıyorsun dercesine bir bakış attı.

"Kaybetmen haksızlıktı kabul ediyorum. Sayı üstünlüğü bizdeydi ve ..."

"Hayır tabiki de konumuz bu değil."

İrem afallamıştı. Bu cevabı beklemiyor gibiydi. Çekinerek sordu.

"Peki ne?"

"Suçlu Zeynep olamaz. Paintball sahasında benle gözünün önünde olmama rağmen fark edemedi ve fark ettiğinde ise afallayıp hiçbir şey yapamadı, onu vurmak takımın geri kalanını vurmak kadar basitti. Merminin nerden geldiğini bile anlayamadı."

"Bak Zeynep maçın başından beri benleydi taktiğimizin bir parçasıydı. Ve beraber sizin takımın büyük bir kısmını vurduk. Sana karşı beslediği duygular onu zayıflatmış olabilir ve başarılı bir silah kullanıcısısın, muhtemelen sadece sana karşı böyle zayıf bir oyun sergilemiştir."

"Beraber dolaşırken karşılaştıklarınızı sen vurdun ve bu suçlunun psikolojik olarak da ne kadar güçlü olduğunu biliyorsun. Sevdiği kişi karşısına geldiğinde kör gibi davranacak biri asla böyle bir çetede böyle bir seri katil olamaz."

"Emre belki de karşılaştığımız seri katil silah konusunda yeterince iyi değildir. Sonuçta yeteri kadar psikolojik güce sahip bir kişi düşmanları her şekilde içeri çekebilir ve istediği şekilde de öldürebilir. Ya da belki kendini deşifre etmek istememiştir."

"Ama bir paintball maçında asla bu kadar tedirgin olamaz değil mi?"

"Sen onun zayıflığısın biliyorsun en cani suçluların bile duygusal bir zayıflığı bulunur Zeynep o an belki de gerçek silahlarla olan deneyimini ve seni düşündü. Ya da bambaşka şeyler olabilir belki de benim iyi silah kullanmam onu kuşkulandırmıştır ve geri kalan tüm maçı bunu düşünerek geçirmiştir."

İrem haklı gibiydi zaten İrem'e karşı çıkmanın şu ana kadar da hiçbir faydası olmamıştı. Şu barizdi ki İrem ondan her konuda çok daha iyi bir ajandı. Eskiden dünyanın en iyisi olduğunu düşünen Emre şimdi bu duruma düşmesinin sebebini içinde sorguladı. Şu ana kadar kolay olanı yapmış ve hep İd'yi suçlamıştı. Ama hatırladı ki son zamanlarında sıkça yaptığı şey eskiden en nefret ettiği şeydi. Başarısızlığa bahane bulmak onun yeni adetlerindendi ve ona bir şey katmak şöyle dursun elindekilerden de götürüyordu. Artık kabul etmeliydi, en iyisi değildi. Belki biraz çabalarsa en iyilerden biri olabilirdi ama artık o eski güzel günleri geride kalmıştı. Kimseye fark ettirmeden bir yük gemisini batırmak, başka bir ülkeden kendi içlerine yerleştirilmiş bir ajanı kandırıp yanlış bilgiler vermek, bir milyarderi dolandırarak tüm servetini bir trene koyup treni ise ıssız bir yolda bombalarla patlatmak -makinist kendisiydi- ki bu son yaptığı gündem olmuş ve günlerce konuşulmuştu. Onun eski görevlerinde yapabildiklerinim birkaçıydı sadece. Şimdi ise silah tutmayı bilmeyen bir suçlunun hakkından gelememişti.

İrem ellerini Emre'nin elinin üstüne koyup konuşmaya başladı.
"Kafanın karışık olduğunu biliyorum, hiç kolay olmadığını da, bir yandan hastalık öte yandan duygularınla çarpışıyorsun kendine haksızlık etme."

"Peki ya o da bizi anlamışsa peşinde iki ajan olduğunu biliyorsa."

"Zannetmiyorum ama elimizi çabuk tutmazsak olacağı bu sanırım. Neyse ki önümüzdeki 3 gün içinde bu işi kapatabiliriz. Elimde bir şeyler var sanırım arabasına bir böcek yerleştirdim ve arada bir uğradığı ormanlık araziye keşfe gittim. Yıkık bir fabrika vardı burada, boş gibiydi ama biraz izlemeye devam ettikçe yer altından birilerinin merdivenle çıktığını gördüm sanırım burası üretim yerleri. Zeynep'in gittiği birgün onu takip edip iş üstünde basabiliriz."

Emre bunun aslında iyi bir fikir olduğunu düşündü, basitti de. Niye kendi aklına gelmemişti? Bu artık alıştığı bir durum olmuştu. Ama planda bir açık yakalamıştı.

"Onu basmamız değil onunla beraber çetenin içine sızmamız gerekiyor."

"Orayı bastığımız da Zeynep'in suçlu olduğu bariz bir şekilde kanıtlanacak ve babası da asla bu işten sıyrılamayacak. Babasını tutuklayamasak bile asla bir daha bu işlere giremeyecek. Çünkü kızını ne pahasına olursa olsun kurtarmak isteyecek ama bunu bir çete lideriyken yapamaz gittikçe daha çok açık vermeye başlar. Domino etkisi gibi bir açık verdikten sonra asla toparlayamazlar. Amir de bunu öneriyor. Zeynep'i yakaladıktan sonra babasına teklif yapılacak. Bütün fabrika, çetesi ve mal varlığının büyük kısmına karşılık kızı."

Emre'nin amirini araması pek alışkanlığı değildi. Sadece cidden verilmesi gereken bilgiler varsa arardı. Ama amiri Emre'nin son birkaç aramasına karşılık vermemiş ve bununla ilgili mazeret de belirtmemişti. Artık amiri de görevin kimin olduğuyla ve hangisinin daha iyi olduğuyla ilgili kararını vermişti demek ki.

Şizofren AjanWhere stories live. Discover now