13.Bölüm "Sevda Olmak,Sevdalı Olmak..."

1K 107 33
                                    


13.Bölüm

"Sevda olmak,sevdalı olmak..."

"Kalbimin içerisinde sen varken her şeye katlanabilirim."

Milena'ya Mektuplar, Franz Kafka


Başka başkaydık.

Rengarenk ve hatta tek renk belki de. Ne olursa olsun bizi biz yapan bize anlam katan taşıdığımız renkler değil de o renkleri taşıma çabasıydı bence.

Öyle ya neden Özdemir Asaf'tan tut da tüm şairlerin maviye olan aşkı bir başkaydı?

Yoksa mesele hiç bir zaman ne renk olduğumuz değildi de biz mi yanlış anlamıştık her şeyi? Her şeyin karanlığa büründüğünü düşündüğüm o an duyabileceğim en güzel ses tam da bomba gibi düşmüştü ortaya.

"Elif sana kaçtım."

Herkes bir anda sus pus olup bir bana bir Oğuz'a bakıyordu. Ne demeliydim? Ne demem lazımdı? Yanıma yaklaşıp elindeki valizi yere koydu. Yüzümün önüne düşen bir tutam saçımı kulağımın arkasına atıp iri ela gözlerini gözlerime dikti.

Kalbim yerinde durmuyordu ki.

Ah...

Neden her yer mavi, her yer gökyüzüydü ki?

"Elif..."

Başımı babama çevirdim. Mavileri pırıl pırıldı. Güneş en tepedeyken denizin üstünde parlayan mavi dalgalar vardı gördüğüm bakışlarda. Elini uzatıp yanına gelmem için beni çağırdı. Tam adımımı atacakken Oğuz benden önce atıldı.

Ne...

Ne oluyordu yahu?

"Ben de bu kolları bekliyordum Derya'm..."

Oğuz birden beni kenara çekip babama doğru adım atacaktı ki arkamızdan öyle yüksek öyle yırtıcı bir ses geldi ki hepimiz aynı anda durduk.

"Bir adım daha atarsan seni evlatlıktan reddederim Oğuz."

Oğuz'un gözlerinde yağdı yağacak yağmur bulutları görünmeye başladı. Ve ben o bulutların gölgesinde üşümeye...

Nasıl kıyardım ben ona?

Nasıl kıyardım annesiyle arasında seçim olmaya?

Olur muydu ki bu dünyada bir annenin değerinin karşılığı?

Bir anne ne kadar ederdi? Yahut anneye nasıl dönerdin sırtını? Oğuz'la göz göze geldiğimiz an akmaya başlayan bulutların yükü nicedir ağır, nicedir fazlaydı. Yağmurlara gebe olan yaşlarımız elalarını mavilerimden bir an olsun çekmeden akmaya başladı.

Omzuma dokunan sıcacık bir ele çevirdim bakışlarımı. Başımı çevirip görmek biraz zaman aldı. Ne kadar zaman geçmişti? Görüşüm netleştiğinde babamın mavilerini gördüm. Yıllardır görmemişim gibi sarıldım babama.

Yıllardır göğsünde ağlamamışım gibi ağladım saatlerce.

"Elif'im..."

Başımı okşayan elinin sıcaklığı hiç gitmese olmaz mıydı ki? Neden anneler, babalar ölümsüz olmuyordu ki? Biz ne zaman yağmur yüklü bulutlarla çevrilsek onlar alsa bizi göğsüne, sarsa, okşasa saçlarımızı ve biz yine çocuk olsak.

"Babacım. İbadetim, şükrüm... Sen böyle ağlarsan ben nasıl nefes almaya devam ederim benim en güzel aydınlığım? Ben nasıl Derya olur Deniz'e sevdalı bir martı olur uçarım uçsuz bucaksız maviliklere babacım? Sen benim maviliklere uzanan kanadımsın be Elif.. Nasıl yanmadan ciğerim yaşarım sen böyle boynunu bükersen cennet müjdem benim?"

Uçurtmalar - Kabadayı Serisi (4)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin