Onlar kurulan düzende yoktular. Sekiz yaşındaki Kaya'ya göre onların varlıkları tanrının yanlış bir matematik hesabından ibaretti. Otuz altı yaşındaki Kaya ise sorgulamadan sadece uzanıp yıldızları almak ve her birini cebime koymak istiyordu.

Anka'ya doğru uzattığım elim bir süredir havada asılıydı. Kolumu indirip Dinçer'in arabasının evden çıkmasını izledim. Öylece gitmesine izin veriyordum çünkü her ne kadar istemesem de Dinçer haklıydı. Burada kalamazdı ve ben hemen şu an onu buradan götüremezdim. Duyduğum her şeyi hazmetmem gerekiyordu ve beni o haldeyken köşede sessizce izleyen herkesin aksine ben hazmetmeyi gerçekten istiyordum.

Selin'in bana doğru yürüdüğünü fark ettiğimde gelmemesi için başımı iki yana salladım. Adımları yavaşlamış ve en sonunda durmuştu. Bütün olanları duymuştu ve bana bakışları farklıydı. Sanki ters döndüğümü görüyordu, öylece bakıyor ve tüm düşüncelerimi duyuyordu.

Arkamı dönüp Selin'i geride bıraktım ve bahçeye doğru ilerledim. Adım attıkça sessizlik kendini seslere açıyordu. Artık ayağımın altında ezilen çimenin sesi yerine birkaç adamın sesini duyuyordum.

Bahçeye geri döndüğümde herkesi bıraktığım gibi bulmuştum. Talihsiz bir açıklamayı yapmak için yaklaştığımı düşünen herkesin dikkati üzerimdeydi ama bunu yapmayacaktım. Olan biten her şey bir çocuk kitabına benziyordu. Resimleri vardı. Belki birkaç cümle. Açıklama aynıydı gerisi sadece hayal gücüne kalıyordu.

Adımlarım oldukça yavaştı, hiçbir acelem yoktu. Angelina'nın bir köşesine kıvrıldığı kanepeye doğru ilerledim ve yanında kalan boşluğa oturup arkama yaslandım. Angelina artık ağlamıyordu, sadece endişeli gözlerle bana bakıyordu. Onu hafifçe kendime doğru yasladım ve bir kolumu omzuna attım. Umursamaz bir tavırla beni izleyen diğerlerine döndüm, benimle konuşmak istediklerini biliyordum.

"Yüzünü asmayacaksın değil mi? Bunu yaptı Kaya. Bunu daha önce yine yaptı. Ne zaman başına bir şey gelse, incinse, zorlansa kaçtı ve her seferinde Pars'a gitti. Şimdi de Dinçer'i bulmuş Pars niyetine..."Bora'nın siniri geçmemişti ve öfkesi söylediği hiçbir şeyin faydası olmayacağının farkına varmasını engelliyordu. Söyledikleri umrumda bile değildi.

"Sesini yükseltmekten vazgeç artık. Yorgunum Bora. Çok yoruldum. Seninle kavga etmek istemiyorum."dediğimde Bora onunla alay etmişim gibi sinirle güldü.

"Birde bu yüzden benimle mi kavga edeceksin? Sen böyle biri değildin. Anka'yı çok seviyorsun tamam bunu görüyoruz ama benim tanıdığım Kaya biri korkunç bir hata yaptıysa bunu ona söylerdi. Tepki gösterirdi, arkasından koşmazdı. Bu benim tanıdığım Kaya değil."dedi Bora. Bu beni güldürmüştü. Selin'de bana beni tanıdığını söyleyip duruyordu. Herkes durmadan beni tanıdığını söylüyordu. Bu yanlıştı. Yıllar önce gördükleri Kaya bir yanılgıdan ibaretti.

"Şunu söylemekten vazgeçin. Beni tanıdığınıza bu kadar emin olmayın. On iki yıl önceki Kaya'yı tanıman bugün olduğum kişiyi tanıyor olduğun anlamına gelmiyor Bora."dedim. Sözlerim derin bir sessizliği beraberinde getirmişti. Bora başını salladı, oda gülüyordu ama benim aksime onun gülüşü duyduklarını komik bulduğu için değildi.

"Anka yüzünden kardeşimle tartışmayacağım. Bize bunu yapmasına izin vermeyeceğim."dedi Bora sadece. Oturduğu yerden kalkıp bütün gece Aslı'nın tek başına yudumlayarak yarıladığı içkinin şişesini aldı ve biraz uzaklaşıp çimlere oturdu.

"Benim aklım almıyor. Anka'yı nasıl böyle insanların çevresinde bulduk? O samimiyetsiz Dinçer denen adam, ağabeyi, Yiğit. Yiğit'e sempati duymak ne demek, olanları öylece nasıl unutabilir? Ben bile sürekli kabus görürken o nasıl arkasında bırakır?"dedi Erim. Bakışları Anka gittiğinden beri çimlerin üzerindeydi. Dinçer'i samimiyetsiz bulması başka bir zamanda beni mutlu edebilirdi ama şu an sadece duyup geçtiğim cümlelerden biriydi.

MODEL-2Место, где живут истории. Откройте их для себя