106 Part 2

204 15 7
                                    

Havaalanından çıktığınız anda, gözlerin dolmaya başlar. Hazırlıksız yakalanmıştın. 4 yıl sonra, yurduna döndüğün an onu görmeyi beklemezsin. Kevin, bunun farkına varır. "İyi misin Y/N? Yüzün soldu."

Ağlamamaya çalışırsın. Ama gözünde o kadar yaş birikmiştir ki, etrafı göremezsin. Sen kendini zorlamaya devam edersin. Ama yaşlar daha fazla yerçekimine dayanamaz ve yanaklarına akmaya başlarlar.

"Onu görmeyi beklemiyordum. Ani oldu. 4 yıl önce başıma gelenleri hatırladım." Kevin, omzunu sıvazlar. Sana destek olmaya çalışır. Kendisini sevmediğini bildiği halde, hala yanındadır. Hiç şüphen yoktur ki, Kevin senden hoşlanıyordur. Karşılıksız olarak. Onum haline de üzülürsün. Çünkü karşılık bulamayacak bir şekilde seviyordur seni. Senin gönlünün hala Jensen'da olduğunu bildiği halde. Onca olan olaya rağmen, onu sevmekten vazgeçmezsin. Sevgi budur işte. İnsanın başına ne gelirse gelsin, sevmekten vazgeçmez. Gerçek sevgi budur işte.

"Hadi gidelim." Bebek arabasını, bekleyen limuzine doğru sürersin. Limuzindeki şoför dışarı çıkar. "Bay ve Bayan Monroe, hoşgeldiniz. Umarım iyi bir yolculuk geçirmişsinizdir. Sekreteriniz sizi almam için beni gönderdi. Buyrun." Bebek arabasını bagaja koyar. Sen Mila'yı kucağına alıp, geniş koltuğa geçersin. Kevin'da karşına oturur.

Kevin'ın evine bırakır sizi. Hizmetçiler bavulları alıp, odalara yerleştirirler. Oturma odasına geçersin ve koltuğa bırakırsın kendini. Uzun bir yolculuk olmuştur. Bide üstüne Jensen'ı havaalanında görmen, seni daha da fazla yormuştur. Başın zonkluyordur. Elinle başına masaj yapmaya başlarsın. Kevin'ın sesini duyarsın. Gözlerini açtığın zaman, sana endişeyle baktığını görürsün. "İyi misin?"

"Başım çok fena zonkluyor. Hem yolculuk hem de Jensen'ı görmem, fazla geldi galiba." Kevin yanına oturdu. "İstersen başını ovabilirim. Sihirli parmaklarım olduğunu söylerdi hep teyzem. Ne zaman başı ağrısa ben ovardı. Yarım saate falan geçerdi baş ağrısı." Kafanı Kevin'ın bacağına koyarsın. Kevin nazikte başını ovmaya başlar. Birkaç dakika sonra etkisini hissetmeye başlarsın. Başın daha da az ağrımaya başlamıştır. Kevin haklıydı. Sihirli parmakları vardı. Masajın verdiği rahatlama hissiyle, uyuyakalırsın. Kahyanın sesiyle uyanırsın. "Bayan Monroe, akşam yemeği hazır efendim."

"Teşekkür ederim Mike. Geliyorum." Koltuktan kalkarsın ve üstünü düzeltirsin. Saatlerce koltukta uyumuştun. Ve her tarafın ağrıyordur. Kevin'ın karşısına oturursun. "Oo uyuyan güzel, uyandın demek." Gülümsersin.

"Her tarafım ağrıyor. Beni neden uyandırmadın ki?"

Kevin gülümsedi. "O kadar güzel uyuyordun ki, seni uyandırmak istemedim." Uzun bir süre sessizce yemeğinizi yersiniz. Sessizliği Mike bozar. "Tatlıları getirelim mi efendim?"

"Biraz sonra Mike. Yemeğin hemen üstüne iyi gitmez." Mike mutfağa geri döner.

Yarım saat sonra, tam tatlılarınızı yerken telefonun çalmaya başlar. Arayan Fay'dir. Telefonu açarsın hemen.

"Gediğini başkarından duyuyoruz Y/N. Aşk olsun."

"Özür dilerim Fay. Saatlerdir uyuyordum. Seni arama fırsatım olmadı bile."

"Affettim. Sana hiç sinirli kalamıyorum ki ben." Güler. "Hiç itiraz istemem. Yarın sen ve kızınla dışarı çıkıyoruz. Minik Mila'yı görmek için can atıyorum." Sesindeki heyecan, gülümsemene yol açar. "Kızımı da alıp geleceğim. Her zaman buluştuğumuz yerde mi buluşalım?"

"Tabiiki de orası Y/N. Orası artık bizim daimi mekanımız. Ne zaman dışarı çıkacak olsak, ilk oraya gidelim." Gülersin. "Tamam ilk oraya gideriz." Telefonu kapatırsın. Kevin'a dönersin. "Yarın Fay'le buluşacağım. Haberin olsun."

JENSEN ACKLES İLE HAYAL ETWhere stories live. Discover now