39

2.3K 186 937
                                    


Kafamı kesmek istiyordum.

Cidden, kafamı kesip bir yere fırlatmak istiyordum.

Sakinleşmeye ve başımdaki ağrıyı dindirmeye çalışırken direksiyonu kırdım hızlıca, o Seokjin pisliğinden tüm bunların hesabını soracaktım.

Arabanın camlarına şiddetle vuran yağmur, benim sinirimi benden çıkarıyormuş gibi acımasız ve kızgındı. Silecekler bile önümü tam görmem için yeterli olamıyordu, bizim bu halimiz gökyüzünü dahi kızdırmıştı.

Bana yapmadığı şey, yaşatmadığı acı kalmamıştı ve hala onun ayağına giden kişi bendim. Hala ondan vazgeçemeyen, onsuz yapamayan kişi ben oluyordum ve bu büyük bir haksızlıktı. Kabul edilemezdi, kabul edemiyordum. Sadece üzülen tarafın ben oluyor olmam sinir bozucu olmaya başlamıştı.

Ama Kim Seokjin, beni bırakıp gitmemişti.

Pekala, bu onu affetmem için kesin bir sebep değildi. Beni bırakıp gitmemişti fakat...

Her neyse, kimi kandırıyorsam.

Gergin bir şekilde el frenini indirdim ve arabadan indim, ellerimi birbirine sürterek bahçeye girdiğimde kalbim boğazımda atıyordu. Tamam, bu sahneyi biliyordum ben. Seokjin'e her yaklaştığımda olan doğal fiziksel sonuçlar işte, bunlar gayet normaldi.

Sert yağmur damlalarını tenimde hissediyordum, sanki güçlerinin yettiği kadarıyla beni yumruklamaya çalışıyorlardı. Elimi gergince kaldırıp kapıyı tıklatacakken ben dokunmadan açıldı ve karşıma Jimin çıktı. Yüzünde heyecanlı ve garip bir ifade vardı, başını hafifçe sallayıp "Arkada." diye işaret etti eliyle.

Ben de aynı onun gibi başımı salladım, yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyordum fakat bu ifade Jimin'i şaşırtmış gibi gözüküyordu. Hafifçe dudaklarımı dişleyip evin arkasına doğru yürüdüm, yağmurun ıslattığı toprak yumuşamış ve attığım adımlarla ayakkabılarım çamura batmaya başlamıştı. Hızlı olmasına özen göstermeme rağmen fazlasıyla yavaş olan adımlarımla evin kenarını turladım, güzel bir yer olan asıl bahçeye geldiğimde derin bir nefes verdim heyecanla.

Oradaydı.

Düzenli bir bahçeleri vardı, şu anda karanlık olmasına rağmen nerede ne olduğunu az çok biliyordum. Düzgün uzunlukta yeşil çimlerle kaplıydı bahçe, bir yerinde gereksiz eşyaların konulduğu fazlasıyla küçük bir kulübe vardı. Tahtadan olan bu yer sanki her an çökecekmiş gibi gözükse de şu anda olan yağmurdan çok daha fazlalarını atlatmıştı önceden, hepsini Jimin anlatırdı.

Evin çatısının uzandığı ve yağmurdan koruduğu bir kısım vardı, buraya bir koltuk ve masa yerleştirmişti Jimin. Tatlı bir dizaynı vardı ve yazın keyifle oturulabilecek bir yerdi. Jimin burası için gerçekten uğraşmıştı, bahçe duvarlarının kenarlarına diktiği çiçekleri özenle büyütmüş ve şu anki rengarenk görüntünün oluşmasını sağlamıştı. Bana hep söylerdi, bunlarla uğraştığı için Seokjin'den fazlasıyla azar işitirmiş, böyle boş işlerle uğraşmamasını söylermiş o.

Olduğum yerde daha fazla dikilmeyi kestim ve bahçenin tam ortasında, çiçeklere dönük bir şekilde duran Seokjin'in yanına doğru gittim hızlıca. Uzun süredir burada olduğu için üstündeki tişörtü vücuduna yapışmış, omuzlarını ve kaslarını belirgin hale getirmişti. Sırılsıklam olan kıyafetlerine baktım bir süre, burada böyle durması delilikti.

"Seokjin." dedim soğuk bir sesle, tam bir metre gerisinde duruyordum. Bana baktığı an, güzel yüzünü gözlerim önüne sunduğu an benim için her şeyin biteceğini biliyordum; bu yüzden tüm her şeyi bu şekilde, olabildiğince soğuk anlatacaktım.

trouble ¦ namjinWhere stories live. Discover now