orkestranın melez piyanisti

755 86 470
                                    

[Chopin - Piano Concerto No. 1 in, Op 11]

Güz ayının ıslak, yağmurlu akşamında sokaklarda kendini nefret ettikleri sudan korumak isteyen kediler, evrak çantalarını şemsiye olarak kullanmaya çalışan memurlar, at arabalarının tekerlerinin su öbeklerinden geçerken kaldırımda yürüyen hanımefe...

Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.

Güz ayının ıslak, yağmurlu akşamında sokaklarda kendini nefret ettikleri sudan korumak isteyen kediler, evrak çantalarını şemsiye olarak kullanmaya çalışan memurlar, at arabalarının tekerlerinin su öbeklerinden geçerken kaldırımda yürüyen hanımefendilerin saten elbiselerini kirletmemek için kaldırımda kenardan yürüyenler ile klasik bir yağmurlu Paris akşamıydı.

Bugün ki orkestra salonunda Fransa'nın ve belki de bulundukları 19. yüzyıl sanat döneminin en karma ve büyük, yetenekli kalıbına giremeyecek kadar usta olan sanatkârların toplandığı 27 kişilik orkestra grubunun bu akşam, dokuz sularında konserleri bulunuyordu. Fransa'nın asilzadeleri, rütbeli kont ve kontesleri, dükleri ve düşeslerin altın biletlerle saatlerce bu tutkulu, büyük haz veren, 'sıradan insanların' bu sarhoş edici tattan uzak tutulduğu ya da bu naçizane sanatı fakir ve gri ruhlarının anlayamayacağı düşünülen orkestralara, operalara, tiyatrolara ve nicelerine gidiyorlardı, zengin kesimdeki sanata bağlı insanlar.

Gösteriye yarım saat kala simsiyah tüylere sahip iki heybetli atın sürdüğü arabadan inen genç dük, arabacının kapıyı açıp elini ona uzatması ile narin ve ince ellerini kaplayan beyaz ipek eldivenleriyle arabacının nazik desteği ile arabadan indi.

"Gösteri bitiminde kapıda ol, lütfen Edward." dedi genç dük sıcak sesiyle. Yaşlı arabacı Edward, papyondan ötürü sıkışan gıdığı ve tombul yanakları ile kafasını gülümseyerek sallayıp, "Emredersiniz, Düküm." diyerek gencin geçmesi için reverans yaparak çekildi.

Uzun ve kırmızı halı serilmiş olan kapıya geçti, genç dük. 3 metre mesafede olan kapının önündeki halıda yürürken çevresi uzun bitkiler ve sarı ışıklarla aydınlatılmış; yağmuru engelleyen yarım daire şeklindeki mermer tavandan geçiyordu. Önündeki asil çiftler, altın döşemeli pervazlı kapının başındaki smokinli görevliye biletlerini gösteriyor; genç adam ise biletleri elindeki bilet kesme aparatı ile biletlere delik açıyor, ardından yüzündeki eksilmeyen gülümseme ile davetlileri içeri buyur ediyordu.

Genç dükümüz, Fransa'nın kraliyet ailesinin 3. kuşağında yer alıyor; başkentteki saygıdeğer rütbesi ve halk tarafından sevilmesiyle neredeyse tüm davetlere katılması istenilen bir soyluydu. Yaptığı iyilikler, alçak gönüllüğü, burnu havada olmayışı ve de sanata olan büyük ilgisi ile daha 26 yaşında olan gencin halk içerisinde önemli bir konumu vardı.

Davete tek başına gelen dük, kapıya geldiğinde siyah kabanının cebinden altın renginde parıldayan biletini çıkartıp görevliye uzattı. Görevli bileti alırken tanıdık bir gülüşle düke, "Yalnız gelmişsiniz, Bay Midoriya?" dedi. Genç dük kafasını sakince onaylarcasına, "Evet, öyle." demekle yetindi. Görevli, bileti kestikten sonra eliyle kapıya işaret ederek,

"İyi seyirler, Düküm."

"Teşekkür ederim."

Gıcır gıcır kunduraları, tertemiz, ütülenmiş, jilet gibi koyu yeşil takımı; kıvırcık, yemyeşil saçlarını geriye yatırmış, ciddi duruşu olan dükün bu sert duruşunu yanaklarında yaldızlı gökyüzünü andıran güzellikteki çilleri ve güven verici gülüşüyle soğuk ayazlı gecelerde dahi içinizi ısıtan yemyeşil ormanı andıran parlak gözleri, Izuku Midoriya'yı fazlasıyla içten ve samimi gösteriyordu, nitekim genç dük, zaten böyle bir adamdı.

orkestra | tododekuTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon