| DH - 01 | Wait For Us London! |

20.5K 632 127
                                    

Hikaye 2014-2015 yıllarında yazılmıştır. Bundan dolayı içinde bazı hatalar, o zamanlardaki aşırı fangirllüğüm yüzünden gereksiz nefretler ve yanlış bir takım düşünceler barındırmaktadır. Şimdiden özür diliyor ve yazıldığı zamana göre değerlendirmenizi rica ediyorum.

*

Selam! Buradaki ilk hikayem, umarım tutar. Zayn'in ünlü olduğu pek fanfiction yoktu ben de yazmaya karar verdim. Bu ilk bölüm diye sıkıcı oldu, diğer bölümlerde mizah da olacak. Her neyse eğer beğeni gelirse ikinci bölümü Pazar günü yayınlayabilirim. Daha önce okuduğunuz hiçbir hikayeye benzemeyecek! Yorumlarınızı bekliyorum!

''Ne düşünüyorsun Mira?'' diyen babamın sesiyle irkilerek kafamı kaldırdım. Beni umursuyor muydu? Vay be, ondan beklenmeyecek bir davranıştı.

''Hiç...'' diye mırıldandım spagettiyi çatala sarıp bırakırken.''Hiç bir şey düşünmüyorum.''

''Bana anlatabileceğini biliyorsun.''

Bu adama ne oldu bugün böyle? Yıllar sonra bana ilk kez 'Neyin var?' demişti sanırım. Bu oldukça şaşırtıcıydı, onun ilgisizliğine alışmıştım. Hiçbir şey demedim ve makarnamı çatala sarıp bırakmaya devam ettim. En azından eğlenceliydi.

''Sorun Mine değil mi?'' dediği anda gözlerimi büyütüp ona baktım. Benim hakkımda araştırmalar mı yapmaya başlamıştı? Nereden biliyordu?

''Bilirim ben.'' dedi düşüncelerimi okumuşçasına. En sonunda pes ettim ve konuşmak için dudaklarımı araladım. Belki iyi gelirdi, ha?

''Benim tek dostum o baba. Hatta dost bile değil, o benim kız kardeşim. Ve o olmazsa ben... ne yaparım bilmiyorum. Londra'ya gidiyor, zaten herkes Londra'da. Değer verdiğim neredeyse herkes orada. Ben burada ne yapacağım? Kiminle dertlerimi paylaşacağım? Kiminle eğlenebileceğim? Annem zaten yok. Artık kimsem yok!''

Sesimin yükselmesi ve gözlerimin dolmasıyla ağzını şaşkınlıkla aralamıştı. Ah tabii, o bilmiyordu. Kolayca ağlayabildiğimi, sorunlar yaşadığımı, hiçbir şeyi...

''Ben varım.'' dedi kısık sesle. ''Benimle her şeyini paylaşabilirsin.'' Bu sözlerine neredeyse yuvarlanarak gülecektim, ki sadece histerik bir kahkaha atmak daha iyi gelmişti.

''Sen mi varsın? Eve geliyorsun, yemek yiyorsun, evden çıkıyorsun. Gece geç saatte gelip, sabah işine gidiyorsun. Bazen gelmiyorsun bile! Annem öldüğünde üzülmedin bile! Sanki bunu bekliyormuş gibiydin! Kimsem kalmadı baba. O bahsettiğimde kızdığın beş çocuktan başka kimsem kalmadı! Sıkıldım!''

Gözümden yaşlar akarken hiçbir söylediğimden pişman değildim.Şuan yaşıyorsam, One Direction sayesindeydi. Zaten gün boyunca tek yaptığım Zayn'e tweet atıp, kliplerini izlemekti. Beni dünyanın diğer ucundan mutlu edebiliyorlarken, yanımda bulunan hiç kimse mutlu edemiyordu. Mine de gidiyordu zaten, artık tamamen yalnızlığa mahkumdum.

''Yanındaki zarfa bak.'' diye mırıldandıktan sonra sandalyesini geriye attı ve üst kata çıktı. Evden gitmediği için hayret ederken kafamı çevirdim ve bahsettiği zarfı elime aldım. London yazısını görünce kaşlarımı kaldırarak merakla zarfı açtım. İçinden birçok kağıt çıkınca en baştakini elime aldım ve okumaya başladım.

''Sayın Mira Gök.

Okulumuza yaptığınız başvurunuz kabul edilmiştir.En kısa zamanda gelip kaydını doğrulayabilirsiniz.

Londra Üniversitesi.''

Ben başvuru yapmamıştım, bu durumda başka biri benim için başvuruyu yapmış oluyordu. Ve bu da babam dışında hiç kimse olamazdı. Ağzım şaşkınlıkla aralanırken diğer kağıtlardan birini aldım. Gördüğüm uçak biletiyle şaşkınlığım artarken, Mine ile aynı saatte hatta aynı uçak olduğu gözümden kaçmamıştı. Bu durumda, babam Mine ile konuşmuş ve geçen haftadan her şeyi ayarlamıştı. Gerçekten beni şaşırtmaya devam ediyordu. Öbür kağıdı elime aldığımda bir adres yazıyordu ve iki anahtar vardı. Biri ev, diğeri araba anahtarı. Şaşkınlığım bin katına çıkarken biraz önce babama dediklerimi hatırladım. İçimde bir pişmanlık alevi ateşlenince yavaşça odasına çıktım. Kapısını tıklattığımda ses gelmedi ama yine de açtım. Pencereden dışarı izliyordu, geldiğimi fark etmesine rağmen arkasına dönmemişti.

''Ben... özür dilerim.'' diye mırıldandım. İçimdeki Mira'nın 'Hala söylediklerinin doğru olduğunu düşünüyorsun!' diye bağırmasını kulak ardı ederek.

''Bir anlık sinirle söyledim. Cidden üzgünüm.'' Derin bir nefes alarak arkasına döndü.

''Sorun değil. Kağıtta yazan adres eviniz ve evin önünde de araba var. Mine ile aynı evde kalacaksınız. Hadi şimdi git bavulunu hazırla.''

''Ama-''

''Gerçekten önemli değil. Hadi küçük hanım, odana!'' dedi gülümseyerek. Yıllar sonra bana gülümsediğini görmek mükemmeldi. Ben de gülümsedim ve koşarak odama çıktım. Act My Age'i söylerken dans edip aynı zamanda Mine'nin numarasını tuşluyordum.

''Mira?'' dedi heyecanla. Tamam belki Londra'ya gidip beni bırakacağını öğrendiğim günden beri onunla konuşmuyor olabilirdim. Ama ne yapayım? O benim tek yakınımdı ve onun da gideceğini düşünmek gerçekten üzücüydü!

''Kankaların en tatlısı, en güzeli en aptalı, en şirini nasılsın?'' diye neşeyle sordum. Özlemiştim damla çikolatalı kekimi yahu!

''İ-iyiyim. Sen öğrendin değil mi?''

''Evet. Neden daha önce bana söylemedin?'' diye yarı sitem eder bir şekilde sordum.

''Baban sürpriz olmasını istedi. Neyse hazır mısın kızım?!'' Konuyu değiştirmesi gözümden kaçmasa da kendi kendime gülümsedim.

''Hayır be kapat hazırlanacağım!'' diyerek kıkırdadım ve telefonu kapattım. Son ses Midnight Memories'i açıp bavulu hazırlamaya başladım.

''Evet bir sağa bir sola! Midnight Memories ooooo! Hey Harry, kalçalarıma mı bakıyorsun? Çok ayıp adamım!''

Kendi kendime kahkaha attım ve dans etmeye devam ettim. Bütün dolabı bavula sığdırmıştım neredeyse. Artık orada yaşayacaktım, hayallerimin ülkesine gidiyordum. Sokakta gezerken Arsız Bela yerine Zayn Malik'i görebileceğim ülkeye. Bağıra bağıra One Thing söylemeye başladığımda kafama vuran teyzeler yerine, eşlik edecek gençlerin olduğu ülkeye gidiyordum. Evet, One Thing söylerken bir teyze kafama vurup ''Sus be kızım, bu gençlik hiç iyi değil, hiç!'' diye bağırmıştı ama konumuz bu değil. Yine kendi kendime gülerek fotoğraflarımı almaya başladım. Mine ile olan fotoğrafımızdan sonra elime ailecek olan fotoğrafımızı aldım. Annem, babam ve ben. Onu o kadar özlüyorum ki... Gözlerimin dolmasına engel olmaya çalışarak diğer çerçeveyi elime aldım. Burada annemle ben sımsıkı sarılmıştık, gözlerinin içi gülüyordu. Elimi fotoğrafın üstünde gezdirirken gözümden bir yaş aktı. Ruh halim saniyeler içinde değişebiliyordu gerçekten. Annemin olduğu tarafa bir öpücük kondurdum ve fısıldadım.

''İstediğin gibi olacağım anne. İstediğin gibi başarılı bir avukat olacağım.''

****

''Evet dostum Londra'ya gidiyoruz!''

Mine'ye sırıtarak bakarken, aklımda babamla ayrılışımız vardı. Şuan havaalanındaydım ve babamın işi yüzünden evin önünde vedalaşmıştık. Sanki gitmemi bekliyor gibiydi, sarılmıştı ve yollamıştı. Ayrıldıktan sonra taksiyle havaalanına gelmiştim ve Mine ile burada buluşmuştuk. Resmen üstüme atlamıştı öküz. Ve şimdi uçağın anons edilmesini bekliyorduk. Aklımda Londra sokakları canlandı, telefon kulübesi... Ve sonra da One Direction. Zaten aklımda hep onlar vardı. Dün her şeyi hazırladıktan sonra Zayn'e 128.850. tweet'imi atmıştım. Düşüncelerimi Mine'nin mutlu sesi böldü.

''Düşünsene, uçaktan inince 'Merhaba Londra!' diye bağıracağız ve aynı Hannah Montana'da olduğu 'mööö' diye bir ses gelecek.'' Dediğinde ikimizde kahkaha patlattık. Uçağımız anons edildiğinde neredeyse koşarak güvenlikten geçtik ve uçağa bindik. Yerlerimize oturduğumuzda ikimizin de yüzünde gülümseme vardı.

''Hoşgeldiniz efendim'' diyen taş hostu görünce sinsice sırıttık ve aynı anda ''Hoşbulduk'' dedik. Halimize gülüp diğerlerinin yanına giden adama kahkaha attım. Her şeye kahkaha atasım vardı. Mine'ye döndüğümde o da aynı zamanda bana döndü. Uçak kalkışa geçerken birbirimize heyecanla gülümsedik.

Bekle bizi Londra!

Didn't Happen / ZMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin