Ölümün Vücut Bulmuş Hali

47 5 0
                                    

Gözlerimi kapamam la açmam bir oldu iki buçuk saatin bu kadar hızlı geçtiğini hiç görmemiştim. Alarmımı susturup M'i dürterek uyandırdım, biz hazırlanırken gelmesi için bir taksi çağırdım. Bir süre sonra korna sesini duyup hemen aşağı indik, taksiye binip havaalanına gideceğimizi söyledim ve biraz daha kestirmek için gözlerimi kapadım. M dürterek uyandırdı ve taksiciye ücretini vermemi söyledi, cebimden cüzdanımı çıkarıp ücretini ödedikten sonra eşyalarımızla indik ve dış hatlar kapısına doğru yürümeye başladık. Gerekli kontrollerden geçtikten sonra acıkmış olan karnımızı doyurmak için hava-alanında bir kafeye oturduk ve yiyecek bir şeyler söyledik. Bu olaylar yaşanırken ağzını neredeyse bıçak açmayan M "Bu işler hallolduğunda sana hakkımda birkaç bir şey ve senden anlaşma şartı olarak sunduğum isteği yerine getirmeni isteyeceğim olur mu?" diyerek beni birden merak içinde bıraktı. Zaten bu konuda yeterince meraklıydım üstüne bir de kendi hakkında bir şeyler diyecek olması beni gerçekten heyecanlandırmıştı. Gelen yemekleri yedikten sonra uçağa binmek üzere kafeden çıktık. Saat 04.47 uçağın kalkmasına 13 dakika kalmıştı bu yüzden hızlıca uçağa doğru yola koyulduk, biniş alanına vardığımızda herkes çoktan binmişti ve bizi bekliyorlardı hemen geçip yerlerimize oturduk. Ben hala uykumu alamadığım için biraz daha kestirmek istiyordum bu yüzden göz bandımı takarak uyudum. Yaklaşık olarak inmemize 10 dakika kala uyandım ve M'e "Hazır mısın?" diye bir soru yönelttim, evet dercesine başını salladı. Bağdat Hava alanına indiğimiz gibi döviz bozdurmak üzere bir döviz bürosuna gittim ve 1 gün için ne olur ne olmaz diye 2 bin TL para bozdurdum. Bu sırada M'e dönerek "Ben çok aptalım nasıl böyle bir şeyi unutabilirim" gibi bir söylenişte bulundum "N-ne oldu?" dedi heyecanla. "Gücümü kullanırken dil fark yaratıyor mu acaba? Bunu hiç denemedim senin bir bilgin var mı?" sorusunu yönelttim ve cevap vermesini bekledim. Yaklaşık birkaç dakika kadar düşündü ve "Hayır" yanıtını verdi, bu gerçekten içimi rahatlattı ne kadar kullanışlı bir güç diye geçirdim içimden. Havaalanındaki güvenliğe doğru yönelerek bir taksi çağırabilmek adına konuşma çabalarında bulundum ve 10 dakika sonunda başarılı oldum. Gelen taksiye binerek Amerika Konsolosluğuna gitmek istediğimi söyleyerek M'e döndüm "Anlatacakların İran'dan dönüşümüzde mi olacak yoksa tüm bu olaylar bittiğinde mi?" sorusunu yönelttim. Yüzünü yere eğerek "İran'dan döndüğümüzde söyleyeceğim hislerin değişirse isteğimi yerine getirmekte zorlanacaksın. Bu bir lanet ve buna kimse karşı koyamaz ben bile" cevabını verdi. Söylediklerinde bir mantık bulamıyordum ama konuşan M'di o konuşurken bir mantık aramak zaten saçma olurdu. Taksici vardığımızı söylermişçesine dürterek el hareketi yaptı ve binayı gösterdi. Teşekkür ederek ücretini ödeyip taksiden indik. M'e dönerek "Olaydan sonra 1 günlüğüne burada kalmak istiyorum. Yerel halkın tavrını merak ediyorum bu yüzden ben işleri hallederken sen şu parayı al ve bir otel ayarlayıp adresi bana mesaj at olur mu?" dedim. Tamam dercesine kafa salladı ve yürümeye başladı bu sırada bende konsolosluğa doğru yürümeye başladım. Giriş kapısına doğru attığım her bir adımda daha da çok geriliyordum, her ne kadar kendimi buna hazırlamış olsam da bacaklarımın titremesine engel olamıyordum. İçeri girdim ve oradaki bir yetkiliye burada çalışan güvenliklerin Amerika vatandaşı olup olmadığını ve toplam kaç güvenliğin çalıştığını sordum. Bunu sormamın sebebi konsoloslukta silah taşıyabilen insanların sadece güvenlikler olabileceğini düşünmemdi. 14 güvenliğin çalıştığını ve tüm çalışanların Amerika vatandaşı olduğunu söylediler, hemen 14 güvenliği bulup üzerlerinde gücümü kullanarak akşama doğru saat 4 sularında önlerine gelen İranlıyı öldürmelerini söyleyerek konsolosluktan ayrıldım. Tam bu sırada M otelin adresini mesaj atmıştı adresi navigasyona girerek oteli buldum ve M'in söylediği oda numarasına çıktım. "M ben geldim, senden bir şey isteyebilir miyim?" sorusunu yönelttim ve evet cevabını alınca "Hani şu konuşmak istediğin konuyu hazır şu an müsaitken konuşsak olur mu? Gerçekten merak ettim." Diyerek ikinci sorumu yönelttim. Biraz düşünüp olur cevabını verdi ve anlatmaya başladı. "Ben 207 yaşındayım, 200 yıl önce daha 7 yaşındayken evimize giren bir hırsız tarafından öldürüldüm ve Tanrıların huzuruna çıkarıldım. Tanrı bana hak edilmediğim bir şekilde öldürüldüğümü ve bu yüzden ya istediğim bir hediyeyle beni tekrar canlandırabileceğini ya da cennete gidebileceğimi söyledi. Haksız yere öldürüldüğümü bilerek hiçbir şeye karışmaması beni çok sinirlendirmişti ve bu yüzden 2 seçenek arasından ilkini seçtim ve Tanrı bana hediye olarak ne istediğimi sordu. Ben ise Tanrıya istediğim her şey kesin olarak olacak değil mi? sorusunu yönelttim. Tanrı hiç düşünmeden bile evet cevabını verdi, düşünmek için biraz zaman istedim ve aklıma Tanrı'nın güçlerini isteyebileceğim fikri geldi. Tanrıya dönerek senin güçlerini istiyorum dedim. Çok fazla sinirlendi ve böyle bir şeyi kabul edemeyeceğini söylüyordu ama bir kere ağzından ne istersen yapacağım kelimesi çıkmıştı bile bunun geri dönüşü yoktu çünkü diğer tanrılarda bizi izliyordu ve diğer Tanrıların gözü önünde bir tanrı yalan söyleyemezdi. Tanrının güçlerini aldım ama aynı zamandan Tanrı tarafından lanetlendim içimde olan güçleriyle beraber bir yüzüğe hapsedildim, bu hapisten kurtulmak için biriyle anlaşma yapma zorunluluğu verdi ve kim ile bu anlaşmayı yaparsam onunla birbirimize deliler gibi âşık oluyorduk. İlk başlarda bu güzel gidiyordu, ama yaşadığım her şeyin bir lanet tarafından gerçekleştiğini düşündükçe kahroluyordum ve bir zaman sonra anlaşma yaptığım kişilere şart sunmaya başladım. Bu şart ise ona vereceğim güç karşılığında beni öldürmesi olacaktı ama Tanrı'nın laneti o kadar güçlüydü ki kimse sevdiği birini öldürmek istemedi ve bu zamana kadar geldim. Diğer bir lanet olarak da Kembral'ı güçlerini benden alabilmek için peşime taktı" Diyerek yüzüme baktı gerçekten şok içinde ağzım açık kalmıştı ve anlattıklarını dinliyordum. İyi ki bugüne kadar ona karşı hissedebileceğim şeylerden korkarak kendimi tutmuşum diye düşünüyordum. Çünkü Tanrının kendisinden zaten nefret ediyordum üstüne üstlük bir de ilk aşkımı onun laneti yüzünden yaşamak istemiyordum. M'e dönüp "Kim bu Kembral?" sorusunu yönelttim. "Kembral tek ve gerçek kadim tanrı diğer tanrılar tarafından suikasta uğramadan önce tüm güçlerini ona bırakarak yarattığı bir varlık. Diğer tanrılar eline verdikleri bir kılıç sayesinde onu manipüle edip kullanıyorlar. Eğer o kılıç olmasaydı tek ve gerçek kadim tanrıdan bile daha güçlü bir tanrı olabilirdi." dedi. "Peki bu varlık nasıl bir şey hakkında daha fazla şeyden bahset bizim için bir tehdit oluşturabilir mi?" sorusunu yönelttim. "Evet bizim için büyük bir sorun yaratabilir. Bu sorunlardan en büyüğü ise Kembral'ın 3 farklı silaha sahip olması ve bu silahlardan birinin 800 yıl önceki tanrılar ve iblisler arasında geçen savaşta Kembral tarafından kullanılması. Tabii ki buradaki sorun şu, Kembral Tüm iblis klanını tek başına katlederek kılıcını katlettiği tüm iblislerin ruhuyla doldurdu ve kılıcı ölümsüz olan herkesi her şeyi öldürebilir bir forma büründü. Diğer bir sorun ise Kembral sadece ben anlaşma yaptıktan sonra peşime düşer ve büyük ihtimalle beni şu an arıyordur. Kembral'ın eskiden çok yufka yürekli biri olduğu ve herkesi sevdiğine dair bir söylentide var fakat şu an ki Kembral ile onun bir alakası yok." "S-sen salak mısın? Bunca zaman bana bunları nasıl anlatmazsın aklım almıyor!" dedim ve bir hışımla kalkıp odanın içinde bir sağa bir sola gitmeye başladım eğer Kembral ile karşılaşırsam nasıl bir yol izlemeliyim diye düşünmeye başladım. "O bir insan değil ve güçlerim onun üzerinde işe yaramaz. Bu nasıl bir düşman adam kadim tanrıdan bile daha güçlü nasıl baş edebilirim onunla?" İçim nefret ve korkuyla doluydu herkesi öldürmek isteyebilecek kadar sinirlenmiştim acilen sakinleşmem gerekiyordu. Telefonu elime aldım ve saatin daha 12 olduğunu gördüm. Daha 4 saat vardı, kendimi M'den biraz olsun soyutlamak için uyuyabileceğimi düşündüm ama önce bir duş almalıydım. Soyunarak duşa doğru doğru yürüdüm ve duşa girdim. Duşumu aldıktan sonra bornozu üzerime takıp yatağa doğru fırladım ve uyuklamaya başladım. Birden uyandırıldım bir şey tarafından, otel odasıyla şu anda bulunduğum yerler farklı yerlerdi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken karşımda bir adam belirdi. O kadar ezici bir aurası vardı ki vücudumdaki tüm oksijenin kaynayarak patlamama sebep olacağını hissettiriyordu. 1.90 boylarında, kaslı yüzü ve vücudunda bir sürü yara izi olan, sol, sağ ve sırtında koskocaman kılıçlar taşıyan bir adamdı bu. Dibime kadar sokuldu ve "Buldum sizi." Dedi alaycı bir gülümsemeyle ve sol eliyle hadi aslanım görüşürüz der gibi omuzuma vurarak uzaklaştı. Başka bir ses duymaya başladım ve tekrar uyandım. Başımdaki M "Ne oldu iyi misin? Kan ter içinde bağırıyordun" diyerek su içirmeye çalışıyordu. Daha önce böyle ezici bir aurayla karşılaşmamıştım. "B-birini gördüm!" dedim nefes nefese. "Ne? Kimi gördün?", "Siyah saçlı, yüzünde ve vücudunda yara bere olan, 1.90 boylarında iri yapılı, sağ, sol ve sırtında 3 tane kılıç taşıyan biriydi. Sırtındaki kılıç diğer 2 kılıçtan daha büyüktü. O kadar ezici bir aurası vardı ki o an vücudumdaki tüm oksijenin kaynadığına yemin edebilirdim." Diyerek anlattım. M'in yüzündeki şaşkınlığı hiçbir şekilde tasvir edemiyordum daha önce onu hiç bu şekilde görmemiştim. "Bir şey dedi mi sana? Hatırlıyor musun?" sorularını yöneltti çok ciddi ve korkulu bir tavırla. "E-evet. Sizi buldum gibi bir şey söyledi" Diyerek cevapladım. M birden yerinden kalktı ve "Lanet olsun! Bu kadar çabuk olmamalıydı" cümlesini sürekli tekrar ediyordu. Onu bu şekilde gördüğüm anda uyumadan önceki tartışmamız aklıma geldi, sanırım bu adam Kembral'dı. Doğrulaması için M'e sordum ve kafa sallayarak onayladı beni. Kembral diye birinin var olduğundan yeni haberim oldu ve daha ne yapabileceğime bile karar vermemişken yüzleşecek olmam beni gerçekten korkutuyordu. "M bu Kembral'a karşı ne yapabiliriz?" diye bir soru yönelttim fakat aldığım cevap beni hiç memnun etmemiştim. Koskocaman bir "Hiçbir şey"di bu cevap. Nasıl hiçbir şey yapamayız, nasıl durduramayız. Beynim kendini imha etmek üzereydi ve tam bu sırada dışarıdan silah sesleri gelmeye başladı tam Kembral bizi bulamasın diye kaçmayı düşünürken bu silah sesleri beni iyice köşeye sıkıştırmıştı. Silah sesleri bitene kadar yapacak hiçbir şeyimiz yoktu bu yüzden oturup düşünmeye başladım.Kembral tanrılar tarafından bir kukla haline getirilmişti ve bunun olmasını sağlayan şey ise elinde tuttuğu kılıç olmalıydı. Bu kılıcı onun elinden alabilirsem bir ümit onu uyandırabilirdim sanırım ama uyandırmanında benim için kesin bir çözüm olacağını hiç sanmıyordum. Her ne kadar iyi kalpli olduğu söylentileri dolaşsa da sonuçta bunlar birer söylentiydi ve asıl korkutucu olan elindeki kılıç, öldürülmeyenler bile öldürebilen tüm iblis klanının katledilmiş ruhlarıyla yıkanan bu lanet derecede güçlü olan bu kılıç bana gerçekten çok sorun çıkaracaktı. Ölümsüz olmanın hiçbir getirisi olmayan bir savaşa girecektik ve benim ona karşı kullanabileceğim tek şey zekam olacaktı. Tam bu sırada aklıma bir fikir geldi fakat pek beğendiğimi söyleyemezdim, bir miktar düşündüm ve aklımdaki soruları gidermek için M'i yanıma çağırdım ve M yanıma gelip "Efendim!"diyerek oturdu. "Senin şu anlaşma şartın hakkında bir şeyler soracağım olur mu?" diyerek bir soru sordum. "Sence bunun sırası mı?" cevabını verdi bana ve bende "Evet tam sırası!" dedim biraz yüksek bir ses tonuyla ve konuşmaya başladım. "Eğer senin isteğini yerine getirip seni öldürürsem güçlerim bende kalacak mı? ve Kembral benim peşime takılacak mı?" sorularını yönelttim ve şu cevabı aldım "Evet güçler sende kalacak ve hatta benim güçlerimide sen alacaksın ve Kembral'da senin peşine düşecek çünkü güçler senin elinde olacak.". "Peki ya şu lanetler?", "Hayır, lanetler seni etkilemeyecek" gibi kısa bir diyalog geçti aramızda ve dışarıdaki silah sesleriyle birlikte tekrar sessiz düşüncelerimin arasında kayboldum."Eğer Kembral peşime takılmaya devam edecek ise M'i şuan öldürmemin bir anlamı yok. Peki ya M'in ölümünü kendi lehime kullanırsam ne olur?. Kılıcın kontrolü altındayken yaptığı şeyleri hatırlayacağını sanmıyorum, hatırlasa bile hepsini hatırlayamaz sanırım.Bu plan hiç hoşuma gitmiyor neden bu şekilde hiçbir garantisi olmayan bir plan yapmak zorunda kaldım. Hayatım boyunca oynayabileceğim en berbat ve kazanma şansı en düşük kumarı oynayacağım sanırım ama hedefim için tüm varlığımı bile bu kumara katabilirim bu yüzden yaptıklarım ve yapacaklarım için pişman olmak gibi bir lüksüm olamazdı.

Yeni Bir Tanrının DoğuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin