BİRİNCİ BÖLÜM

212 1 0
                                    

Elleri tenimin üzerinden yağ gibi kayarken hissedebildiğim tek şey boşluktu. Kafamı kesinlikle toplayamıyordum neredeydim, ne yapıyordum ve kiminleydim? Bu sorular beynimin içinde dönüyor fakat kesinlikle cevaplarını bilmiyordum. Midem ölesiye bulanıyor, başım dönüyor fakat bedenimdeki hafif dudak dokunuşlarının durmamasını istiyordum. Bağırdım "DURMA!" -ki öyle bir niyeti yoktu, sesimi duyduktan sonra biraz daha hızlandı, kalp atışlarım enkaz dalgalarını haşin rüzgara karşı amaçsızca ve tüm yanlışla içine hapsediyordu. Kaçmak istiyor muydum? Hayır! Yanlış mıydı? Evet! Karşı gelecek miydim? Sanmıyorum! O zaman o sahte gecenin temelleri atılmalıydı. Adım adım ilerlediği vücudumdaki dudaklarla boynuma öpücükler kondurdu, daha sonrasında dudaklarıma. Yüzü görüş açıma çoktan girmişti, fakat kesinlikle bakmak istemiyordum. O kimse kimdi. Şu an beni mutlu ediyor muydu? Evet. Ve ben kesinlikle bu sorunun cevabıyla devam edecektim. Belki yanlıştı, belki acımasızdı fakat bir cevabı vardı. Gözlerimi sımsıkı yumdum, böylesi midemi daha fazla bulandırıyordu fakat kalbimin bulanmasından kesinlikle daha hayırlıydı. Delice ve kuvvetli bir hazla dudaklarımız patlarcasına gecenin bu kör saatinde öpüşüyorduk. Bu çılgınca bir şeydi. Bana sahip olmayı o kadar çok istiyordu ki erkekliği kasıklarıma değdiğinde bunu çok net anlayabiliyordum. Hala pantolonunu çıkartmamasını heyecanına ve ürkekliğine verdim. Düşüncelerimi duymuşçasına üzerimden kalktı ve tüm pratikliğiyle bir çırpıda çıkardığı pantolonunu odanın en köşesine fırlatıp üzerime tekrar çıktı ve beni adım adım soymaya başladı. Ele geçiren pişmanlık duygusu bedenimi sarmadan zihnimi aldığım zevke hapsetti. "Ah" dudağımı ısırdığında küçük bir inleme çıktı ağzımdan fakat bu bile onun hareketlerindeki etkiyi fazlasıyla arttırmıştı. Sert bir hamleyle belimden tuttuğu gibi yatakta ters çevirdi. Kalbim öylesine hızlı çarpıyordu ki sol tarafımın yatağa yapıştığı andaki acısı sanki içimi patlatacaktı. Erkekliği vücudumda gezerken kızaran yüzüm ve dikilen tüylerim biraz utanmama neden olmuştu. Daha doğrusu "Bu ben miyim?" Sorusuyla yüzleştirmişti beni. Değildim, ben o zevkini ucuz yoldan temin eden bir sokak fahişesi değildim. Ki şu an öyleydim, deliğime yaklaşan diliyle ve küçük parmak hareketleriyle beni rahatlatmaya çalışan insanın kim olduğunu bilmeyen ahmaktan başka biri de değildim. Ve o da sarhoşluğumdan yararlanmaya çalışan bir piçten başka bir şey değildi. Kendimi toparladım, kollarımı yatağa sabitledim ve bedenimi kaldırdığım o sırada bacaklarımdan da yardım alarak sırtımı yatak başlığıyla birleştirdim. Gözlerim kapalıydı, derin bir nefes aldım ve tek elimi saçımın geriye sabitlenmesi için attığımda, göz kapaklarım hafif kasılarak açıldı ve ben tekrardan o kehribar gözlerle karşılaştım. İçimi alan telaş karşısında ne yapacağımı bilmiyordum. Bütün gece piyanonun başındaki adam ve tüm gece dokunduğu tuşların ardından parmakları vücudumdaydı. Ağlamakla gülmek arasında bir yola sürüklenirken, kapının açıldığını fark ettim. "Ağca!" Diye öfkeli bir ses kulaklarıma ilişti, gözlerim hala kehribarlarda olduğu için kim olduğunu kestiremiyordum fakat ses oldukça tanıdık gelmişti. Sarhoşluğun verdiği aksak hareketlerle üstümdeki adamı ittirdim, yere eğilemeyecek kadar midem bulandığı için üzerime giyecek eşyalarımı almadan tüm çıplaklığımla kapıda dikilen adama yöneldim. Kim olduğunu kestiremesem de büyük bir tahminim vardı. 

"Buğra"

Şaşkınlığımdan ve içimdeki kusma isteğimden kurtulamamıştım. "Siktir, siktir, siktir!"  

Elim istemsiz yüzüne gitti, yarı baygın gözlerle ona bakarak yeni çıkmaya başlayan sakallarını okşuyordum. Her şey o zaman başlamıştı, elimi ters bir hareketle yüzünden ittirdi ve omzuma çarptığı gibi kendimi yerde buldum. Peki, o neredeydi? Arkamda kocaman bir savaş muharebesi...  Kafamı arkama onlara doğru iyice sabitlediğimde görebildiğim tek şey yerde hareketsiz yatan bir beden ve bu sarhoş halimle bile anlayabildiğim bir durum vardı, tüm odayı aydınlatan kehribarların sahibi kesinlikle üstündeki adama karşılık vermiyordu. Suçlu muydu? Hayır, onun bir boktan haberi yoktu! Kendini koruması gerekmez miydi? Evet. Peki neden? Bu sorular başımı ağrıtmaktan başka bir işe yaramadı ve ben kendimi bir anda tuvalette bulmuş, klozete tutunmuş bir halde kafamı içine sokmuş kusuyordum. Midemin bulantısı yavaştan geçerken hafızamda oluşan yarıklar yavaştan doluyordu, hareketlerim hala kontrolümün altında değildi o yüzden klozetin yanındaki küvete sırtımı dayadım ve gözlerimi kapattım...

***

"Ah" diye inlediğimde ellerim başıma gitti ve sertçe sıktım. Başım acımasızca ağrıyordu, gözlerimi açamıyordum. Neden bu kadar ağrıdığına dair en ufak bir bilgim yoktu ya da var mıydı? Ah kesinlikle vardı. Zorlayarak iki üç göz kırpmasından sonra gözlerimi açabilmiştim. Aydınlanan gökyüzü, başımın ağrısını iki katına çıkarırken üzerimdeki yorganı uçlarından tutarak sıktım. Kıvrandığım yatakta yaklaşan adım seslerini duyarken avucumun içindeki yorganın uçlarını kaldırarak içine girmek istedim. Çok yaklaşmıştı ve ben ne yapacağımı bilmiyordum, dün geceden arda kalan bütün anılar yavaş yavaş zihnimi bulandırmaya başlayınca utancımdan kıvrıldım. "Kalk yataktan!" Ağrıdan ve utançtan kıvranıyordum fakat şaşkınlık duygusu ağrılarımdan daha ağır basmayı başarmıştı. İçimden geçen düşüncelerin ardı arkası kesilmezken, onun gözleri bir duvarı delecek kadar keskindi. Neredeydi eski neşeli adam, beni her gün güldürerek uyandıran dudaklar ve kahverengi sıcak bakışlar... Yataktan kalktım, gözlerim ani hareketim sonucu kararmıştı fakat çabuk toparlandım ve karşısına tüm açıklığımla geçtim. "Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim!" Şu an şebeklik kozumu kullanarak ve kırmızı yanaklarımı görmesini sağlayarak bu durumdan sıyrılmayı düşünmüştüm. Nasıl da aptallık etmişim! Biraz daha öyle bakmaya devam ederse bütün oda kıvılcımlara boğulacaktı, hissetmiştim. Sanki bir volkanın patlamasına son dakikalar kalmıştı ve ben ağzından çıkartacağı lavlardan çok korkuyordum. Hiçbir şey söylemedi, karşısında dakikalarca beklememe rağmen ağzından tek bir harf duymamıştım. Yumruklarını sıktı ve artık dayanamayacağını anladığında yanımdan uzaklaşıp, yatağın ucuna oturdu. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Koşar adım yanına gittim ve dizlerinin önüne oturup ellerini tuttum. "Buğra, korkuyorum!" Söylemeye dilim varmıyordu ama ekledim, "beni affet!" Korkuyordum, ne söyleyeceğinden, bir yanım içindekileri anlatsın isterken diğer yanım deliler gibi susmasını istiyordu. Ellerini ellerimden çekti ve konuşmaya başladı. "Bütün gece yanındaydım ve sen tüm gece boyunca bana bakmadın! Ellerin ellerimdeydi fakat gözlerin hep o orospu çocuğunda!" Öfkeliydi, sesi sanki zorunlulukla çıkıyordu, sanki söylemesi gerektiği için, sanki her şeyi bitirmek ister gibi... Yutkundum, gözlerimi kapattım ve dün geceyi tekrar hatırlamaya başladım. Kulağıma gelen buram buram müzik sesiyle kendimi tekrar büyülenmiş hissettim. O kemikli ve uzun parmakların, tüm heybetiyle önünde duran asil piyano ile buluşması sanırım dün geceki sarhoşluğuma sarhoşluk katmıştı. "Şimdi de onu mu hayal ediyorsun?" Kulağıma gelen piyano sesi yerini bu cümleye ve histerik bir kahkahaya bırakmıştı. Sustum, gözlerim gözlerindeydi fakat bakmıyordu. Biliyordu bakarsa dayanamayacaktı, bakarsa affedecekti ve ben bakmazsam her şeyimi kaybedecektim.

Ayaklarını dizlerimin arasından çekerek kalktı, kapıya doğru yürürken kendimi toparlamam uzun sürmedi. "Bu kadar mı, sadece içkinin verdiği bir ahmaklıkla ona baktığım için mi böyle muamele görüyorum!" Sinirlenmiştim, bir yanım Buğra'nın haklı olduğunu söylese de bir yanım hala kabullenemiyordu. Ne olmuştu bana, üşümüştüm kendimden. Çok soğuk hissediyordum düşüncelerimi ve söylediklerimi...

"Sikerim böyle işi! Lan biraz daha geç kalsaydım o adamla yatıyordun!"

DİLEMMAWhere stories live. Discover now