2. Sezon - 22. Bölüm |Acımasız|

48.1K 1.7K 178
                                    

Keyifli okumalar dilerim!
.
.
.
Aşağı merdivenlere doğru çıplak ayak bir halde koşmaya başlarken kalbim deli gibi atıyordu. Ellerimdeki titremeyi azaltmak için ellerimi yumruk yapmıştım. O halde merdivenleri inerken arkamdaki ayak seslerinin artık olmadığını fark ettim. Aslında eskiye oranla çok daha yavaş koşuyordum. Gücümün tükendiğini hissetmiştim. Fakat ayak seslerini duymamam onların beni yakalamaktan vazgeçme ihtimalini düşündürtmüştü.

En sonunda Çınar ile birimlerin dövüştüğü alana geldiğimde gördüğüm görüntü küçük bir çığlık atmama neden oldu. Çınar'a bulaşanların hepsi şu an ölü görünüyordu. Tamamen ölü...bembeyaz duran yüzler...hepsinin de ağzı bir miktar açıktı ve hepsi de yerde sırtüstü yatıyordu. Ayrıca hepsinin sol yanaklarında çiviyle oluşturulmuş kanlı bir "x" harfi vardı. Başları kan içindeydi, karınları kan içindeydi ve mahrem yerleri de kan içindeydi. Az bir miktar kan değildi bu. Sanki bir bidondan yerlere sırf kan dökülmüştü. Ve etraf deli gibi kan kokuyordu.

Bu korkutucu görüntüyü hayatım boyunca aklımdan silemezdim ben. Benimle beraber mezara gideceği düşündüğüm zihnime tamamen kaydettiğim bu görüntüyle ürkek adımlarımı onlara doğru aşağıya uzanan merdivenin bir basamağına attım. Sonra bir basamağına atarken tüm bedenim titriyordu. Temkinli adımlarım her an korkutucu başka birinin arkamdan ya da alt merdivenlerden çıkması ihtimali üzerine atılıyordu.

Bir adım daha derken ayağımın altında bir miktar sıcak bir sıvı hissettim. Kan...iğrenme hissiyatım korkumla bastırılmıştı. Daha fazla burada bu yavaşlık içerisinde merdivenleri inmemem gerekiyordu. Yaklaşık beş dakika önce Çınar'a meydan okuyan güçlü yapıdaki adamlar şu an kanlar içindeydi. Sol yanaklarındaki o iz...Ah, Çınar bana ilk başları saymazsak neredeyse hiç çivilerini göstermemişti. Hatta bir ara artık onlarla ilgilenmediğini bile düşünmüştüm. Ama kendine özel olan, alışılmış boyutlardan uzun, -yani bir kalemin yüzde yetmiş beşi boyutunda- pürüzsüz, parlak, gri, sivri uçlu ve biraz kalın yapılı şeylerden hala daha hevesini almamıştı demek. Belki de hiçbir zaman hevesini tam olarak alamayacaktı. Bu garip alışkanlığında onun birden fazla çeşit çivi kullandığı biliyordum. Bir gün başka bir tane, bir gün başkası, bir gün diğeri...bildiklerim sadece bunlarla sınırlıydı. Üstelik ben onu çınar ağacına götürmeyi planlarken onun ceplerinde çivi taşıması kulağa gerçekten güzel gelmiyordu. Ama bu durum elbette şu anda düşünmemem gereken bir durumdu.

Artık hızlı -neredeyse koşar- adımlarla merdivenleri iniyordum. Buradan ne kadar çabuk uzaklaşırsam o kadar iyi olmalıydı. O adamların hemen yanlarındaki kapıdan dışarıya çıkabilirdim. Dışarısı gerçekten güvenli görünüyordu. Fakat önce Çınar'ı bulmalıydım.

Aşağıya doğru olan diğer bir kısımdaki merdivenlere geldim. İşte şimdi aşağıdaki merdivenlerin sonundaki alanı görebiliyordum. Üç tane daha adam vardı. Üçünün de hali yukarıdakilerden farksızdı. Yukarıdakiler gibi fazlasıyla ölü duruyorlardı. Ve suratlarındaki "x" harfi...Kalbim susmayı tercih ederken zihnim nasıl bir adamla ilişki yaşadığımı bana bir kez daha hatırlattı. Ben...ben sadece çınar ağacına gitmek istemiş ve ona olan aşkımı orada beslemek istemiştim. Oysa şimdi...ne kadar farklı olduğumuzu bir kez daha hatırlamıştım. Çınar KIZILKAYA kesinlikle benden çok farklıydı. Derin bir nefes alırken korkumun yükseldiğini fark edebiliyordum. Şu an burada kim karşıma çıksa korkacaktım, zaten şu an bile çok korkuyordum ama biri karşıma çıksa çığlık atabilirdim.

Ayaklarımın altına bulaşmış sıcak kanı düşünmemeye çalışırken beyaz ışıklarla aydınlatılmış koridorda ilerledim. Yerdeki üç adam artık görüş açıma girmese bile en ufak bir şekilde rahatlamamıştım. Görüntüleri zihnime fazlasıyla kazınmıştı ve şimdi zihnim bir projeksiyon gibi o görüntüyü karşıma yansıtıyordu.

AÇELYAWhere stories live. Discover now