21

4.6K 548 294
                                    

27012020, 5.30 a.m.

Küçük bir çocukken televizyonda gördüğüm her şeyden çok fazla etkilendiğimi hatırlıyorum. Pembe dizilerde ağlayan kadınlara eşlik ederdim veya kötü karakterlere saf bir kin beslerdim. Annemler benimle hep bu yüzden dalga geçerdi.

Okumayı öğrendikten sonra aynı durum kitaplarıma bulaşmaya başladı. Yüz sayfalık bir kitap hatırlıyorum - adı aklımdan silinmiş kitabın- arkadaşı kırmızı bir balona dönüşen bir çocuğu anlatıyordu. Her küçük çocuk gibi, ana karakter de uçan balonlara bayılıyordu ve bu duruma ilk başta çok sevinmişti. Arkadaşının ipini sıkıca tutuyor, o park senin bu park benim geziyordu neşeyle. Fakat bir gün bir dondurmacı görüyor, birden ipi bırakıveriyordu. Gökyüzünde yükselen, ve bir noktada patlayıp kırmızı plastik parçaları çocuğun eline ulaşan arkadaş hakkında bir şeyler yazmak, sekiz yaşındaki okuyuculara hitap eden bir kitap için fazla travmatikti. Haliyle çok etkilenmiştim, hiç sevmediğim sıra arkadaşıma ağlayarak sarılıp bir hafta onun peşinde dolandığımı hatırlıyordum.

Sonra sosyal medyayla tanıştım. Hiçbir şeyi umursamayan bir ortaokul çocuğu için müthiş bir şeydi. Çirkin çıktığınız fotoğrafları gülerek paylaşırdınız, birkaç durum güncellemesi yapardınız ve insanların bağırarak küfür edip durduğu oyun videolarını izlerdiniz. Uzun bir süre sadece gülmüştüm. Sekizinci sınıf, sosyal medyada yalnızca gülmek isteyen insanların olmadığını gördüğüm ilk zamandı. Karşıma alakasız bir video çıkmıştı, gözleri garip bakan genç bir kadın vardı videoda. Pek ilgimi çekmese de biraz izlemiştim, kadın mutlu bir genç kızken bir sabah kalktığında gözlerinin artık göremediğini fark etmesiyle değişen hayatı hakkında konuşuyordu. Boğazımda belirmeye başlayan yumruyla videoyu yarısında kapattığımı hatırlıyordum. O videodan nasıl etkilendiysem, birkaç gün ortalıkta saatli bomba gibi gezmiştim, annem odamı toplamamı söylediğinde bile ağlamaya başlıyordum. En sonunda içimi döktüğüm kişi de Jeongguk olmuştu.

Ona videoyu anlattıktan sonra "Ya ben de bir sabah kalkarsam ve duyma yetimi kaybetmiş olursam mesela?" diye yakınmıştım.

Bana deliymişim gibi bakmıştı, ama asla bozuntuya vermeden "Böyle bir şeyin olma olasılığı çok düşük Taehyung." demişti yumuşak sesiyle.

"Biliyorum." diyip burnumu çektim ben de. "Ama hayat çok acımasız, bir sabah her şeyin mahvolduğunu görmek için bir şey yapmış olman bile gerekmiyor." Burukça gülümsedi sözlerime karşılık. İkimiz de ergenliğe yeni adım atıyorduk, hayatı ve zorluklarını süslü cümlelerimizle çözdüğümüzü düşündüğümüz bir zamandı. O günlerde büyüdüğümü sanıyordum, inanılmaz.

Tabii tekrar ağlamaya başlamam kısa sürmedi. "Bir daha müzik dinleyemediğim bir hayatı düşünmek bile beni yıkıyor."

Jeongguk kollarını etrafıma dolamıştı, bu gerçekten durumdan etkilendiği andı galiba. "Üzülme Taehyung." dedi ensemin yakınlarında bir yerlerden. "Kulakların bozulsa bile beni duyabilirsin kesin. Ben sana şarkı söylerim." Nedense o an ona inanmıştım. Sarılışına karşılık verdim ve bir daha bu konu yüzünden ağlamadım.

Yine de duygularım yine üst üste gelmiş olmalı ki, bu sabah zihnimin açıldığı ilk anda videodaki o kadını düşünmüştüm. Sol gözümde muazzam şiddette bir ağrı vardı ve ben gözlerimi açmaya korkuyordum. Belki de korktuğum o an gelmişti ve bir sabaha kör olarak uyanacaktım.

Hayır, şiş gözlerimi zorlukla araladığımda kör falan değildim. Jeongguk'un gözlerinin içine bakıyordum.

Karanlıktı ve kafamın sol tarafında belirsiz bir acı hakimdi. Yeni uyanmıştım, kör olduğuma inanıyordum ve tepemde dikilmesini hiç beklemiyordum. Doğal olarak gözlerimi onun parlak gözlerine odaklayabilmem için uzun saniyelerin geçmesi gerekmişti.

folie a deux  - taekook Where stories live. Discover now