7.Bölüm: "Ailem yok benim!"

Start from the beginning
                                    

"Isabel, çoğu zaman seni zeki sanıyorum ama sonra bir aklının olmadığını düşünüyorum."

Isabel gözlerini devirdi. "İyi, tamam!"

"Bilmediğimiz bir şehirde, bilmediğimiz yollarda..." diye söylenmeye devam etti Diane yol boyunca yaptığı gibi. Ama Isabel'e etki etmiyordu bu yakınmalar. Bunları çok görmüştü.

"Evet!" diyerek sesini heyecanla yükseltti Isabel gördüğü ahşaptan, derme çatma bir binaya karşı. Koyu kahverengi gözleri bir anda çakmak taşı gibi olmuştu. "Burası taverna olmalı."

"Girelim öyleyse," dedi Diane sonunda teslim olmuşçasına. Hatta bir yandan o da bunu istiyor gibiydi her ne kadar belli etmemeye çalışsa da.

Tavernaya girdiler. Girdikleri anda Isabel'in burnunu yanık yağ ve alkol kokusu doldurdu. İkisi karışınca güzel ama bir yandan da berbat duygu yüklü koku yayıyordu. Taverna aynı zamanda adam kokuyordu, berbat olan duygu yükü de buradan geliyor olmalıydı.

Masalar bakır bira maşrapalarıyla doluydu. Oturaklarda hepsinin yüzü kızlara dönmüş olan koca koca adamlar oturuyordu. Taverna cılız mum ışıklarıyla aydınlatılmıştı. Gecenin hançer gibi keskin olan soğuğundan korunmak amaçlı olsa gerek, şömineyi yakmışlardı ve içindeki ateş çatırdayarak yanıyor, etrafı daha sıcak bir hale getiriyordu. Ahşap ve muhtemelen eski bir bina olduğu için gezinen insanlara bir sürü kulak tırmalayıcı gıcırtılar eşlik ediyordu.

Isabel başlığını geriye atıp, etrafı süzmeyi kesip adamlara baktı. Adamlardan biri, "Ooo, kızlar!" diye bağırdı bira maşrapasını yukarıya kaldırarak.

Isabel adama kötü bir bakış atarak Diane ile müsait bir masaya ilerlemeye başladı. Masaya huzurla oturmaya çalıştılar ancak tavernadakilerin gözleri hâlâ kızların üzerindeyken bu huzuru korumak zordu.

Çalışan sadece üç kişi var gibi görünüyordu. Yaşlı bir adam tezgâhta duruyor, yemekleri pişirip para alıyor; orta yaşlarda erkeksi bir yüz ifadesine sahip olan ama pembe bir elbise giyen kadın tavernadakilerle dostça sohbetler edip tezgâhtan içki götürüyor; kadından daha genç duran ama saçlarına yavaştan aklar inmiş olan adam da kadınla aynı şeyi yapıyordu. Isabel adamla kadının surat benzerliğinden dolayı onların kardeş, tezgâhtaki adamın da babaları olduğunu tahmin ediyordu.

Pembe elbisesi vücuduna dar gelen o şişko kadın onlara doğru yürüdü ve eğilip, "Arzunuz var mıydı?" diye sordu. Biraz yabancılamış gibi bakıyordu. Ne tesadüf ki Isabel ve Diane'in bakışları da çok farklı değildi.

"İki bira fena olmaz," dedi Isabel.

Kadın başını sallayıp babası olduğunu düşündüğü kişiye kendi aralarında kurduğu işaret dili ile iki bira hazırlamasını söyledi. Sonra tekrardan kızlara döndü. "Nereden yolunuz düştü gecenin bu saatinde? Yolunuzu mu kaybettiniz yoksa?" Kızların üstlerinde başlarına baktı. "Sizin gibilerin buraya pek yolu düşmez de."

"Sizin gibiler derken?" diye sordu Diane saldırgan bir tavırla.

"Varlıklı ailenin kızları gibi görünüyorsunuz."

Isabel'in beyninde aile kelimesini duyduktan sonra şimşekler çarpmaya başladı. Varlıklı bir ailenin kızları... Bir ailenin kızı olmak nasıl hissettirir bunu bile bilmiyordu. Hatta bir aile birbirine nasıl davranır, bir aile nasıl olunur hiçbir fikri yoktu.

Diane yutkundu. Aile konusunda Isabel'den daha ketumdu, daha çok aşabilmişti bu konuyu. Isabel ise bu konunun üzerine her zaman daha çok düşmüş ve daha hassas olmuştu.

"Yok, değiliz," dedi Diane. "Sizin gibi insanlarız işte."

"O zaman bu elbiseleri çalmış olmalısınız," dedi kadın göz kırparak, yüzünde ise hınzır bir gülümseme vardı.

Zehir Kadehleri Leydisi (Devam Edecek.)Where stories live. Discover now