"Yaparım."

Kalbim göğüs kafesimi yırtarken, damarlarımdaki kan kaynayarak buharlaşıyordu birazdan Kemal'i görebilecektim.

Evin içinde yankı bulan tiz kuş sesi aslında zil sesimizdi ve oldukça cırtlak bir tonlamayla evin her yanına bulaştırıyordu sesini. Yerimden kalkarken bile etlerimin üşengeçliğini, ağıtlarını yok saymam epeyce bir zamanımı almıştı. Yeniden duyulan zille bitik halde olan gözlerimi hükümsüzce kırpıştırıp kapıyı açtım. Karşımda gördüğüm kişiyle göğsümdeki bulaşıcı hastalık tüm vücudumu ele geçirdi. Bir yıl, Kemal tam bir yıldır askerlik etmişti:

"Kemal," diyebildim yalnızca. Dün akşam işten geç döndüğüm için onu ailesiyle beraber terminalde karşılayamamıştım. Ben ona gidemeden onun bana gelişi miydi?

Kemal'in annesi, Sema teyzenin konuşmalarına bir kaç kez çalınan kulaklarım 'Kemal askerden gelir gelmez Gülseli'yi isteyeceğiz' diyerek laf duyuruyordu her defasında. İçimdeki coşkulu fırtılar çığ kopartıyordu dağların üzerinden, topraklarım dövülüyor, yer altındaki mavi kardelenlerim göğe çıkmak ve aşık olduğu yakıcı güneşi tadımlamak istiyordu. Ona aşık mıydım bunun önemi yoktu ona güveniyordum.

"Hoş geldin." Sesimin heyecanlı tarafı ağırlıktayken konuşmak ona olan hislerimi belli edebilirdi ama bunu o an düşünemeyecek kadar heyecanlanmıştım.

"Hoş buldum." Kısa süre sonra ismimi zikretti dili. "Gülseli," her zaman ki gibi gayet sıradandı ses tonu.

"Efendim." diyebilen dilimdeki çıbanlar kalbimi delik deşik edecek kadar iğne dolu haliyle. Bu kadar sıradanlığın salt tarafı incitici geliyordu belleğimde oluşturduğum hayallerin renkli seslerini göremiyor olmaktan. 

"Vaktin varsa" diyor "konuşabilir miyiz?"

"Annem yok evde."

"Yok" diyor anlayışla "biliyorum. Evde değil, aşağıdaki parkta konuşalım."

Göğsümü yarıp çıkmak isteyen kalp denen organ illelebet böyle atmaya devam ederse geç yaşta toprak altına girecek, bu dünyadan göçüp gidecektim. Daha fazla ızdıraba kapılmamak için mutfaktaki yemeklerin altını kapatıp yeniden evin dış kapısına gittim. Elbisemin çiçekleriyle aynı renkte bir papuç geçirdim ayağıma: "Gidelim."

Kemal ile yıllarca aynı sokakta türlü oyunlar oynamamış, türlü cinlikler yapmamışız gibi, bugün kendimi ilk kez farklı boyalanmış hissediyordum. Kemal benden on adım önde, ben ise onun epeyi gerisinde Narlı sokağından çıktık. Geldiğimiz parkta on iki söğüt ağacı, on çam ağacı kuşlara ev sahipliği yapıyordu. Söğüt ağacının salkımları yere doğru şelale misali akmış, güneşin değişiyle altında oluşturduğu gölge denizinin serinliği kedilere ve köpeklere ev sahipliği ediyordu.

Parka girdiğimizde Kemal'in suratında eyreti duran bir gülüş peydahlanıyor: "Gülseli" diyor incecik sesiyle. Karşılıklı dikildiğimizde gözlerimiz anında birbirine değiyor boylarımız aynı olduğundan. "Gülseli bana yardım etmen gerekiyor." Kalbimin delice çırpınışları taklacı bir kuşu aratmayacak cinsten.

"Ne için?" Hiç beklediğim gibi gitmeyen yorgun bir başlangıçtı. Oysa Kemal tam tersi tez canlıdır.

"Bak, sen ne düşünüyorsun bilmiyorum. Belki de haberin bile yok."

"Anlamıyorum. Biraz daha açık olur musun?"

Benden işittikleriyle rahatlamak yerine yerindeki huzursuzluğu can yakacak cinsten. Gözleri devamlı etrafı kovalıyor sanki yakalanmak istemeyen bir suçlu edasıyla. Bense onun bu denli tedirgin halinden sebep pek hoş şeyler işitmeyeceğimi hissediyordum. Birini tanımanın en kötü yanı, çiçeklerini onun solduracağından emin elmaktır ve benim aciz kalbim menekşelerini solduracak adamın dilinden dökülen zehre kulak kabartıyor.

"Gülseli, annem bir şeyler söylüyor. Duydun mu?"

"Duymadım. Ne söylüyormuş?"

Derin bir oh çektiğini gördüğümde hissedecek pek bir şey yokmuş gibi karmakarışık, neticesinin ne olacağını bilmediğim duyguları kucaklıyordum.

"Gülseli annem seni ve beni birbirimize uygun bulduğunu söyledi." Yüzünün buruşmuş ve dilinin ucundan ucundan konuşması isteksizliğini gayet iyi resmediyordu. İçimdeki yok oluşu simgeleyen kalp çarpıntım... En zor kısmını bitirmiş gibi yüzünde aydınlanma belirdi ve dili önceki ahvalinden daha iyi işlemeye başladı:

"Mahallede Nazlı var biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum." Pek sık sokağa çıkmayan, çıt kırıldım, Kemal gibi Üniversite okumuş, boyu hayli kısa olan kızdan söz ediyordu.

"Biz Nazlı ile on sekizimizden beri sevgiliyiz. Annemin haberi olmasına rağmen orada burada yakışık almayan şeyler konuşuyor. Hatta bugün yanına annem yolladı beni, seni ikna edebileyim diye. Annem sana sorduğunda biz Kemal'le ağabey kardeş gibiyiz der misin?"

Ruhumda peydahlanan gayri meşru sancılar, bedenimde gark olan sevgim bir solukta piç olmuştu. Devamında işiteceklerimi bilmediğimden hala güçlü duruşumdan zerre ödün vermemiştim.

"Nazlı'ya evlenme teklifi ettim. Annem senin olumsuz yanıtını aldığında mecbur kalacak istemeye."

Birileri hayal kurar, birileri o hayalin sahibi olurdu bu çivisi hiç çakılmamış olan dönek dünyada. Parmaklarıma sıkışan kaderin keskin halkası boynuma geçti ansızın ve çürük çarık iskemlem tahta kurtlarının kemirişine kurban gitti.

Gülseli'yi merak edenlere ilk bölüm benden hediye.

Haydi biraz da başka hayatların kıyılarında beraber gezelim.

13.08.2020

Kendime not: Korona hala bitmedi.

Altın fiyatları fırladı.

Dolar yükseldi.

Gül KOZASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin