19. Bölüm

19.3K 1.2K 492
                                    

kubratfs 'e ithafen yazılmıştır. Keyifli okumalar...

İyi bayramlar bayram şekerlerim.❤

             İHTİLALİN İHTİMALİ

Bitmemiş bir yaşanmışlığın sonuna ne konabilirdi?

Bir cümle eğer son bulmuşsa nokta, tümcede anlam gereğini özellikle belirtmek istenen özne, tümleç gibi ögelerden sonra virgül, herhangi bir nedenle bitirilememiş cümlelerin sonuna üç nokta, soru bildiriliyorsa soru işareti konurken bizim Sancak ile sonumaza hangisinin konduğunu bilmiyordum. Belki... Belki boş kalmış yaralı bir ceylan gibi inliyordu hâlâ bir yerlerde son kan damlasını akıtırken.

Onu unutmamı söylemişti... Hiç varolmamış geçmişin dikenli sancağı altında, titreyen ruhumun avuç içi kadar yüreğini tutamıyordum elimde. Bizim son cümlemiz Cemal Süreyya'dan, Ahmet Arif'ten, Necip Fazıl Kısakürek'ten mi olmuştu bilmek zordu.

Üzerime giydiğim siyah, eski eşofmanıma uygun olan eski tişörtü giymiştim. Evin duvarlarını önce araba fırçasıyla temizlemiştim üzerine yapısan örümcek, örümcek ağları yok olsun diye. Hemen sonra da su bazlı boyayı duvara fırça yardıyla sürmeye başladım. Panjurları öncesinde gazete kağıtlarıyla sardığımdan yapmak kolay oluyordu. Demir eşekle -iki tarafli acilan merdiven- üst tarafları boyarken biraz zorlansam da mutfağın penceresinin baktığı, evin arka tarafına düşen duvara iki kat boyayı sürdüm. Annemler gittikten sonra başlamıştım boya badanaya kulağıma taktığım kulaklıkla. Arka taraftan sonra çardağa yakın olan kısma iki kat, ondan sonra da fideleri diktiğimiz tarafa iki kat, en sonunda da verandanın olduğu yere iki kat boya sürmüştüm. Ben evin su bazlı boyasını bitiremeden gelmişti annemler ama nedense gidip sormak gelmiyordu içimden. Yağlı boya ile panjurları boyamadan önce penredeki çatlak macunları keskin uçlu bir bıçakla temizleyip taze taze macun çektim. Çerçeveleri ve kapıları boyamadan önce annem bir güzel silip temizlemişti. On iki gibi başladığım iş akşam vakti ancak bitmiş onunla beraber ben de tükenmiştim anneme belli etmesemde. Su bazlı boya kalın ruloyla kolayca sürülürken yağlı boya ince detaylar içerdiği için daha çok uğraş istemişti. Kollarımdaki tüm kasların seğirdiğini, seğirirken sancı kustuğunu hissediyordu.

Annemle beraber akşam yemeğini yedikten sonra fidelerin dikili olduğu bahçeye geçip salıncağa kuruldum yorgunluğumu azıcık atma umuduyla. Banyodan çıkıp kurutmadığım saçlarımda havlu, elimde taraf, eşofman cebimde telefon, kulağımda kulaklık vardı. Tam telefonu elime alıp müzik açacaktım ki Sancak'ı gördüm.

"Sancak." Başını kaldırıp bakmadı. "Sancak," dedim tekrardan duymamış olduğunu var sayarak ancak yine dönmeyince sağ ayağımı yere basarak hafifçe eğilip taş aldım yerden ve gelişi güzel fırlattım. Sırtına, kürek kemiklerinin tam ortasına konuvermiş beni de nişancılığımdan sebep gülümsetmişti. Anında döndü.

"Gülseli," dedi bana doğru yaklaşırken, hemen sonra kulağındaki kablosuz kulaklıkları çıkardı. "Ne yapıyorsun gece vakti burada? Niye uyumadın?" Karşıma geçti elleri cebinde. Bana uyumayı tembih eden adamın gözlerinin altında müthiş uykusuzluk vardı. O güzel çehresine hiç yakışmayan halkalar denizde oluşan girdaba benziyor, gözlerindeki tarif etmekte zorlandığım o görüntü ise hayalet ağlara benziyordu. Denizin dibini gören ve geriye çekilmeyen o ağlarda can vermiş birçok canlı yatıyordu.

Bir bütünün parçası olan gözleri bağrını yara yara ağlayan göklerle yarışır cinsten bir karanlıkla iç içeydi.

Sakallarının arasını mesken edinen gamzesi ancak bir lûtuf olabilirdi. Bakanı içine çeken bataklık yahut bakmayana kumpas olabilecek cinsten bir tünelin çıkmazıydı. Ne şekilde adım atarsan at içinden çıkmanı imkansız kılıyor, aynı zamanda korkutuyordu.

Gül KOZASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin