✶16.BÖLÜM✶

7.3K 428 33
                                    



Merhabalar nasılsınız bakalım? Ne var ne yok?

Yoğundum ancak yazdım ama iki bölüm uzunluğunda bir bölüm oldu ve bomba! Umarım beğenirsiniz;)

Desteklerinizi bekliyorum oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü benim için önemli:)

Yorumlarda görüşmek dileğiyle ♥

Bölüm tüm okurlarıma ithaf edilmiştir.;)

Medya: Elis

Medya: Toygar Işıklı Sen Yanımdayken

★Keyifli Okumalar Dilerim Bir Tanelerim★

“Eğer istemiyorsan beni, söyle güzelim, zora sokmam seni...”
                          Yaman Çetinoğlu...

{Elis Demir}

Heyecan, korku ve gerginlik... Şuan hissettiğim duyguları tam olarak böyle tanımlıyorum. Uras vuruldu, Esin ifade için karakolda ve Yaman’la birlikte Eskişehir’e doğru gidiyoruz!
Normal geçen bir akşamın gecesi ancak bu kadar hareketli olabilirdi! Bir yanda annemler Sedef hanımlarla evde tek kaldılar diğer yanda Esin...
Arabayı sürmeye odaklanmış Yamana yandan bir bakış attım, benden tarafa bakmadı bile! Sırf Eskişehir’e abimle giderim dedim diye sitem ediyor... Oflayıp cama doğru döndüm. Karanlık yolu aydınlatan sokak lambaları eşliğinde etrafı izledim bir süre. “Yaman, ne kadar saatte orada oluruz?” diye sordum sırf konuşalım diye. “İki buçuk saat sonra oradayız, Esin’e mesaj at güncel konumunu bize atsın, belki biz gidene kadar Uras’ın yanına geçer.” “Tamam atıyorum,” dedim ve telefonumu çantamdan çıkarıp mesaj bölümüne girdim.

‘Kuzum biz Yaman’la yoldayız geliyoruz, iki buçuk saate şehir içinde oluruz sen güncel konumunu haber ver. Nereye gidersen oradan konum at seni bulmamız kolay olsun,’ yazıp gönderdim.
Arabada oluşan sessizlik sinirimi bozunca radyoyu açtım, biraz karıştırdıktan sonra, Sıla’dan vur kadehi ustam, dizelerinde denk gelince durdum ve arkama yaslandım.
Yaman’dan uzaklaştığım o 10 ayda bu şarkıyı o kadar çok dinleyip ağlamıştım ki, şuna Yaman’la yan yanayken dinlemek bir hayalı yaşıyormuşum gibi hissettiriyor.
Derin bir iç çekip bakışlarımı Yaman’a çevirdim. “Çok mu kızdın?” diye sordum usulca. Bakışlarını kısa bir an yoldan çekip bana baktı, “Kızmadım,” dedi ve önüne döndü.

“Bana hiç öyle gelmedi, belli kızmışsın işte.” Derin bir nefes aldıktan sonra, “Güzelim, neden bir şey olduğunda aklına ilk ben gelmiyorum?” diye sordu sıkıntılı bir sesle. “O an abim yanımdaydı ve bende panik olmuştum. Evdekilerin durumu malum, annem abileri ile konuşmuyor hatta onlarla hiç abi kardeş ilişkileri olduğunu sanmıyorum. Ortalık karışıkken hızlıca arkadaşıma ulaşmak istedim, ki telefonu alır almaz da ilk sana mesaj attım, bu ayrıntıyı atlama.” Sağ elini uzatıp elimi tuttuğu gibi dudaklarına götürüp öptü, “Sevi seviyorum...” dedi kalbime kadar ulaşan sesiyle. Bende seni seviyorum demedim. Eh biraz daha bekleyecek.

“Yaman, Fulya teyzemleri bilgilendirdin mı? Haberleri yoksa telaş ederler.” “Haberleri var sen arabaya bindiğin sıra bahçe kapısından size geçiyorlardı.” “İyi bari annemler Sedef hanımlarla yalnız kalmasın, ne olur ne olmaz babamın hali hal değildi.”
“Pamir abi orada annemlerde gitti, merak etme bir sorun çıkmaz.” “Umarım öyle olur, en son Sedef hanım bayılmıştı.” “Merak etme güzelim,” dedi sakinleştiren sesiyle. Tam o anda telefon çalmaya başladı, Esin’in aradığını görünce hemen cevapladım. “Kuzum iyi misin?” “Elis, hiç iyi değilim,” dedi ve başladı ağlamaya...
Uzunca bir süre çaresizce arkadaşımın ağlamasını dinledim, devam eden süre boyunca da sakinleştirmeye çalıştım. Biz Esin’in yanına gidene kadar da telefonu kapatmadık.

Esin, beni aradığında hastanede olduğunu söylediği için doğruca hastaneye gitti. Saat üçe on kala hastaneden içeri girdik, gecenin bir körü olmasına rağmen acil kısmı şaşırtıcı şekilde kalabalıktı. Acilden girip, ameliyathane bekleme alına geçtik, Esin, Per perişan halde elinde telefon sağ sola volta atıyordu. Hızla yanına ulaştım ve tepki bile vermesini beklemeden sıkıca sarıldım, “Hışt... Her şey geçecek...” dedim kulağına doğru. Hıçkırıkları ve iç çekmeleri dışında bir cevap alamadım. “Uras’tan haber var mı?” diye sordum, Esin’i boş koltuğa oturturken. “Yok, ameliyattan daha çıkmadı, sanırım kurşun organlardan birine isabet etmiş, durumu ciddiyetini koruyor. Ya benim yüzümden bir şey olursa...” Esin’in sakinleşmeyeceğini anlayınca koridorun ilerisinde olan lavaboya götürüp elini yüzünü güzelce yıkadım, biraz olsun ağlaması durduğunda derin bir nefes aldım. Bekleme alanında döndüğümüzde Yaman hızla yanımıza geldi. “Uras ameliyattan çıktı durumu şuan için stabilmiş, yoğun bakıma aldılar, bende sizi bekledim,” direk durumu açıkladı. “Yoğun bakım ünitesine gidelim,” diyen arkadaşımın koluna girip peşine takıldım. Tabi Yamanda sağ elimi avucunun arasına aldı bir saniye bırakmadı.
Sabaha karşı, Uras’ın ailesi hastaneye geldi, durumu hakkında doktordan bilgi alan aile, hayli üzgündü. Neyse ki Uras’ın ciddi bir şeyi olmadığı için içim bir nebze olsun rahat.

Hastane de geçen saatler ilerledikçe bitkin düştük yine de Esin’in iç çekmeleri ve ağlayışları dinmedi...
Sabah sekiz civarındayken, Sedef hanım ve eşi hastaneye geldi, Sedef hanım Esin’e sıkıca sarılıp defalarca öptükten sonra telefonlarını açmadığı için bir güzel payladı. Aile içi karışıklığa karışmamak adına Yaman’ın yanından kalkmadım. “Hadi gel kahvaltı yapalım,” diyen Yaman’a doğru döndüm. “Şuan yemek düşünebildiğine inanamıyorum, insanlar ne halde ve sen midenin mi derdine düştün?” dedim hayretle. “Bir tanem, Uras, iyi sadece bir süre dinlenmesi gerekecek, Esin’in de ailesi geldi ve artık bizlik bir şey kalmadı, önce yemeğimizi yeriz sonra da otel bir güzel dinleniriz, uyandıktan sonrada Ankara’ya döneriz,” dedi çarçabuk. Bir süre tepki vermeden yüz hatlarını inceledim ve ciddi olduğunu kavrayınca kabullenişle derin bir nefes koy verdim.
“Pekala haklısın, burada yapacağımız bir şey kalmadı... Esin’le konuşayım çıkarız,” derken çoktan ayaklanmıştım bile. Annesi ve babası tarafından azarlanmaya devam edilen arkadaşımın yanına gittim ve hafifçe boğazımı temizledim, gözler üzerime dönünce, “Yaman’la kahvaltı yapmaya gideceğiz, gelir misiniz?” diye sordum kibar bir tavırla. Sedef hanım hemen cevap verdi, “Kızım, siz gidin güzelce kahvaltınızı yapın ve evinize dönün, annenler merak etmesin. Kızımı yalnız bırakmadığın içinde ayrıca teşekkür ederim,” dedi samimiyetle.
Bakışlarım Esin’e döndü. “Siz gidin canım, annemler burada beni merak etme,” dedi ve sıkıca sarıldı.
Vedalaşma faslından sonra kendimi arabada buldum ve kahvaltı yapmak için yola çıktık.
Yol üzerinde bulduğumuz en yakın kafeye girip cam kenarına oturduk, Yaman çok acıkmış olacak ki, gelen garsona serpme kahvaltı siparişi verdi. “Çok yorgun görünüyorsun bir an önce yemeğimizi yiyelim de dinlen,” dedi gözlerini gözlerimden ayırmadan.

“Annemlerle konuştun mu? Şarjım bitti diye senin telefonundan aramıştım, daha sonra aradılar mı?” “Ben Egemen amcayı aradım ve genel bilgilendirme yaptım, dinlenmeden direksiyona geçme ölümün ellerimden olur, diyerek tehdit etti yani dinlendikten sonra eve döneceğimizin bilincinde, merak etme her hangi bir sorun yok,” dediğinde garsonda kahvaltımızı getirmişti.

Kahvaltımız masadaki yerini alınca yemeğe koyulduk. Sakin ve sessiz geçen kahvaltının sonunda, hesabı ödeyip arabaya geçtik.
Ben Esin’le ilgilendiğim zaman dilimin de Yaman kalacağımız oteli ayarladığı için beklemeden otele geçtik. Daha önce Yaman’la defalarca aynı odada kaldığım için onunla uyumak garipseyeceğim bir durum değil, hal böyle olunca gayet rahat bir tavırla otel odasına girdim. Sağ olsun düşünceli adamın, büyük bir oda kiralamış, odanın içinde ikinci bir oda olduğunu görünce içten içe mutlu oldum. Eh en azından düşünmüş.
“Güzelim, sen iç taraftaki odada kal, banyo senin olduğun tarafta duş almak istersen giyeceğin yedek kıyafet var,” dedi tebessümle.
“Teşekkür ederim, her şeyi düşünmüşsün ama banyo edecek enerjim yok bir an önce uyumak istiyorum,” dedim bir yandan da esneyip. “Peki madem,” dedi ve alnımdan öpüp derin bir nefes aldıktan sonra, “İyi dinlenmeler, bir şey olursa seslenirsin,” dedi tebessümle. “Sana da iyi dinlenmeler,” dedikten sonra iç taraftaki odaya geçtim. Odadaki koyu renk perdeleri kapattım ve pantolonumu çıkardığım gibi yatağa yattım. Asla pantolonla uykuya dalamam, uyuyabilmem için üzerimde rahat bir şeyler olması lazım giyecek pijama bulur muyum? Bilmiyorum açıkçası bununla uğraşmak bile istemiyorum...
Kafamı yastığa koyduğum an kapanan gözlerim sayesinde huzurlu bir uykuya daldım...

Yemyeşil, ağaçların içindeyim... İçimde öyle bir huzur var ki keyifli kıkırtılar eşliğinde bir süre ormanda yürüdüm... Bembeyaz papatyalarla dolu çayırlığa gelince hızımı kesmeden papatyaların tam ortasına oturdum... Gözüme kestirdiğim papatyayı kopartmak için elimi uzattığımda parmağımda bir yüzük gördüm... Şaşkınlıkla parmağımdaki alyansı çıkarıp iç kısmına baktım...
İtalik harflerle yazılmış Yaman, ismini görmek içimde tarifsiz bir duygunun büyümesine sebep oldu. Evliliği düşünmezken bile onunla evlenmiş olduğum gerçeği mutlu etti beni. Yüzüğe daldığım için papatyalar ikinci planda kaldı haliyle... Papatyaları boş verip yürümeye devam ettim ve birden sahne değişti hava karardı... Güneşli ve huzurlu hava birden puslu ve kasvetli bir hale büründü, gök yüzünün grisine baktıkça huzursuzlanıyorum ve adımlarım hızlanıyor. Korkuyla çarpan kalbim, iki katlı ve büyük bahçeli evi görünce biraz olsun rahatladı. Evin bahçesine girdiğimde ilk dikkatimi çeken şey bahçedeki renk, renk çiçekler oldu.
Tam kapıyı çalacakken açılan kapı, beni şaşırtsa da tepki veremedim... Üç yaşlarında minicik sevimli bir çocuk kocaman gülümsemesiyle baktı bana sonra aklına bir şey gelmiş olacak ki, gözleri şaşkınlıkla açıldı, “Eyvah! Yakalandık! Baba kaç,” dedikten sonra minik eli ile ağzını kapatıp içeri koştu. Merakla eve girip çocuğun gitti yöne baktım gördüğüm şey kalbi tekletti...
Yaman... Gördüğüm kişi tam olarak o...
Üzerinde mutfak önlüğü yüzünde un lekeleriyle gülümsedi bana.
“Erken geldin mavişim,” dedikten sonra iki adımda yanıma gelip öptü beni. Yaman, en son gördüğüm halinden daha farklı halde olduğu için şaşkınım, daha olgun, daha yapılı üstelik daha karizmatik... Yüzünü çevreleyen sakalların üzerindeki un tozunu hafifçe dağıttım ve “Yaman neler oluyor?” diye sordum gözlerimi bir an bile gözlerinden ayırmadım.
Şaşkın bakışlarımı görünce, “Sürpriz yapacaktık yakalandık!” diye hayıflandı. “Ne sürprizi?”

“Aşkım, bugün evlilik yıldönümümüz unuttuğunu söyleme sakın, bozuşuruz! Ayrıca mutfağı biraz dağıtmış olabiliriz kızma mavişim, hepsini toplayacağım,” dedi ellerini belime doladı, arzulu bakışlarını görünce yüzümün yanmaya başladığını hissettim.
Yaman’a tam cevap verecekken az önceki sevimli çocuk görüş alanıma girdi. Yüzünde korku dolu bir ifadeyle baktı bana. “Ne oldu, yoksa benden mi korktun?” diye sorup ona doğru bir iki adım attım. Bakışları Yaman’ı bulunca titrek bir nefes aldı, “Baba, annemin pastasını düşüydüm çok üzülüy mü?” sorusunu büzdüğü dudaklarıyla sorunca kalbimin ortasına garip bir duygu hissettim... Sanki onun üzüntüsü kalbime yansıdı. İçim sıkıldı derin bir nefes aldım.
Yaman çocuğu kucağına alıp, “Babacığım, sen merak etme annene yenisini yaparız zaten içine yumurta kabuğu düşmüştü,” deyip keyifle güldükten sonra çocuğun yanaklarını öptü. Çocuk suçluluk dolu bakışlarını bana çevirip, “Anne sen üzülme, söz daha güzelini yapacağız,” deyince olduğum yerde dondum kaldım...
Mavi gözlerindeki hüzünlü bakışlara bakakaldım...
Anne dedi! Hem de bana!

Gözlerimi açtığımda bir kaç dakika kendime gelemedim, gördüğüm şeyin rüya olduğunu anlamam dakikalarımı aldı yatakta oturur konuma geldim ve camın önünde bir karaltı dikkatimi çekti. Karanlık odada ne olduğunu anlayamayınca hemen abajuru açtım. “Yaman?” dedim şaşkınlıkla büyüyen gözlerim eşliğinde. “Güzelim?” dedi huzurlu bir sesle... “Sen neden buradasın?” “Akşam oldu dinlendiğini ve acıktığını düşündüğüm için seni uyandırmaya geldim ama...”
“Ama?”
“Ama uyandırmaya kıyamadım, sonra bir baktım ki seni izliyorum,” dedi içime işleyen gülümsemesiyle. “Hım,” dedim başka da diyecek bir şey bulamadım. Yüzünde manidar bir ifadeyle, “Rüyanda ne gördün?” diye sordu. Az önce gördüğüm rüya aklıma gelince kalbimin ritmi değişti buna rağmen, “Bilmem hatırlamıyorum,” diyerek geçiştirdim. Yoksa rüyamda seni gördüm evlenmiştik üstelik bir de oğlumuz mu var deseydim? Daha neler?

Kocaman bir kahkaha attı, “Adımı sayıkladın, rüyanda beni gördün,” dedi ve oturduğu yerden kalktığı gibi yanıma gelip, alnından öptü. Cevap vermeme bile fırsat tanımadan, “İnkar etme güzelim... Ayrıca beş dakikaya hazır ol çıkacağız,” dedi ve tekrar öpüp hızla odadan çıktı.
Bir kaç dakika kalakaldım... Ne zaman yataktan çıkıp hazırlandım hatırlamıyorum bile.

Yola çıkmadan hemen önce otelin restoranına geçtik ve güzelce karnımızı doyurduk...
Ankara yoluna düştüğümüzde saat akşamın dokuzu olmuştu bile!
“Annemler aradı mı?” diye sordum ona doğru dönüp. “Ben onları aradım ve bilgilendirdim yani endişe etmeni gerektirecek bir şey yok güzelim.” “Pekala sen öyle diyorsan öyle olsun bakalım...” “Bu arada yarın ne yapalım istersin?” “Yarın Pazar ve evde pineklemeyi düşünüyorum, Esin’le konuştun mu? Uras’la ilgili her hangi bir gelişme var mı?” diye sordum merakla. “Seni uyandırmadan hemen önce aradım, sesi gayet iyi geliyordu, Uras, akşam altı gibi kendine gelmiş, yani kafamıza takılacak bir sorun yok.”

“Güzel en azından ciddi bir şeyi yok,” dediği sıra Yaman’ın telefonu çalmaya başladı, camın önünde duran telefonuna kısa bir bakış attı, “Güzelim cevaplar mısın? Kulaklık yanımda değil,” deyince yandan bir bakış atıp telefonu aldım. Fulya teyzemin aradığını görünce hemen cevapladım, “Fulya teyze?”
“Elis, kızım, iyi misiniz?” “İyiyiz bir sorun mu var?” “Yok kızım ne sorun olacak, biz de sizdeyiz annenlerle oturuyoruz neredesiniz ne yapıyorsunuz diye sormak için aradım.” “Anladım, biz yoldayız şimdi Fulya teyze, iki saate evde oluruz her halde?” “Tamam kuzum, dikkatli gelin aklımız sizde.” “Merak etmeyin, dikkatli oluruz,” dedim sakin bir tonla. “Görüşürüz kızım,” deyince kısaca vedalaşıp telefonu kapattık.

Yaman kısa bir an bana doğru baktı, “Ne olmuş?” diye sordu. “Nerde olduğumuzu merak etmişler bir şey yok yani, dikkatli olun falan dedi.” Kafasını olumlu anlamda salladı ve bir süre sessiz kaldı.
Devam eden yarım saat boyunca sessizce yola devam ettik, en sonunda sessizliğe dayanamayıp radyoyu açtım. Çalan müzik en azından biraz olsun iyi hissettirdi.
Neden bilmiyorum ama Yaman uzun süre konuşmadı, bende konuşmak için bir girişimde bulunmadım. En sonunda sıkıntıyla bir nefes aldı, “Güzelim, Yarın akşam Ayaz bir parti verecekmiş birlikte gidelim mi?” diye sordu. O zaman sessizliğin sebebini anladım, ne tepki vereceğimi bilmediği için böyle davrandı. “Ayaz’la son on bir ay boyunca bir kez bile konuşmadım, vereceği Parti’ye neden gideyim ki? Artık eskisi gibi bir samimiyetimiz yok ayrıca Güneş’le tüm bağımızı kopardık! Onların bulunduğu bir ortama neden gireyim ki? Üstüne üstlük Emir ve Batu da bir kez olsun ne halde olduğumu sorma zahmetine bile girmedi. Sonuç olarak beni ilgilendiren bir durum yok ama onlar senin arkadaşların istiyorsan sen git,” dedim ve hızla önüme döndüm.

“Haklısın ama onlarda kendi çaplarında haklılar,” deyince hırsla soluyup ona döndüm. “Hadi erkekleri geç! Güneş bir kez bile nasıl olduğumu sormadı, neymiş efendim ona haber vermeden şehirden ayrıldım diye benimle arkadaşlığını bitirme kararı almış! Öyle bir zamanda kendini düşündüğü için asla haklı olamaz, kaldı ki zaten arkadaşımda değilmiş!” dedim hırsla.
“Neyse güzelim bunları düşünüp gerilme, bizde yarın başka şeyler yaparız,” dedi hevesle. Omuz silkip önüme döndüm, “Partiye gitmek istiyorsan git, ben sana engel olmak istemem,” dedim tek düze bir sesle. “Sen olmadan eğlenemem ki ayrıca eğlenmek istesen gece kulübüne gidelim,” dedi rahat bir tavırla. Cevap vermedim. “Sen bizim mekanın son halini görmedin, dehşet bir şey oldu, bir gün mutlaka gidelim,” dedi hevesle.

Bizim mekan diye söz ettiği yer, zamanında babamın, açtığı ve tek başına işlettiği daha sonra da Yağız amcanın ortak olduğu Darkness Again adlı mekan. “Olur gideriz,” dedim sadece.
Elimi tutup öptükten sonra elimi dizinin üstüne koydu, gözlerimi ona diksem de bunu umursamadı bile. Elimi geri çekmeye kalktığımda sağ elini, sol elimin üzerine koyup engel oldu. “Yaman ne yapıyorsun?” “Ne yapıyorum?” “Bende sana onu soruyorum ya!” Omuz silkip beni duymazdan gelince oflayarak önüme döndüm. Bu adam iflah olmaz...

Kalan yol boyunca elim Yaman’ın dizinde durmaya devam etti, evimize giden caddeye girince elimin üzerindeki elini çekti, böylece elimi egemenliğinden kurtardım.
Yaman arabayı bahçeye park edince hızla dışarı çıktım, iki buçuk saatten fazla zamandır oturuyor olmak o kadar can sıkıyor ki anlatamam! Eve girmeden bahçe içinde iki tur attım ancak ondan sonra kapıya varıp zile bastım. Abim kapıyı açınca yanağına öpücük kondurup salona geçtim, Fulya teyzemler ve annemleri çay içerken bulunca boş tekli koltuğa oturdum. Yaman ve abim de salona gelince babam konuşmaya başladı, “Evet neler yaptınız bakalım?” diye sordu doğrudan bana bakarak.
“Dün gece, direk hastaneye gittik, sabaha kadar da hastanedeydik, Sedef hanımlar gelince hastaneden ayrıldık, kahvaltı yapıp dinlenmek için otele geçtik. Sanırım akşam yedi gibi falan uyandım, Yaman daha erken kalkmış, akşam yemeğimizi yiyip yola çıktık. Bu arada Uras’ta uyanmış ve iyiymiş,” diyerek hızla açıklama yaptım. Babam, “Güzel,” dedi ve arkasına yaslandı. Annem derin bir nefes alıp, “Esin nasıl?” diye sordu ilgiyle. “Yaman konuşmuş iyiymiş.” Kafasını olumlu anlamda sallasa da bir şey söylemedi.

Yağız amca, “Madem her şey tatlıya bağlandı o zaman biz kalkalım sizde dinlenin, iyi geceler,” deyip zengin kalkışı yaptı. Hal böyle olunca Yamanları uğurladık, annemler de odalarına çıkınca bende odama geçtim. Telefonumu şarja takıp hızla banyoya geçtim, küveti doldurma zahmetine bile girmeden hızlıca duş alıp odama geçtim ve giyindim.
Saçlarımı taramadan hemen önce telefonum titredi, gecenin on ikisi olduğu için merakla telefonumu elime aldım. Gördüğüm mesaj gülümsememe sebep oldu, ‘Daha şimdiden özledim...’

Yaman’dan gelen mesajın bu derece mutlu edeceğini tahmin etmezdim. Gelen ikinci mesaj kalbimi titretti, ‘Seni sevmenin çok ötesindeyim mavişim...’ Ne kadar mesaja cevap vermek için delirsem de cevap vermedim. Saçımdaki havluyu alıp, saçlarımı taramaya başladım...

Üçüncü mesaj titreşimini duyduğumda tarağı bırakıp telefonu elime aldım. ‘Yarın için net bir şey söylemedin, baş başa bir şeyler yapalım istiyorum ne dersin?’ Cevap verme gereği hissedince mesaj yazma kısmına girdim, ‘Daha önce de söylediğim gibi yarın pineklemeyi düşünüyorum, ha illa bir şeyler yapalım dersen gel birlikte pinekleyelim, evden çıkmak istemiyorum.’ Yazıp gönderdim.
Saniyeler içinde cevap geldi, ‘Egemen amcamın sabrını sınamak gibi bir derdim yok güzelim. Zira her an fikrini değiştirebilir ve beni evden kovabilir, belki de yanına yaklaşmama bile izin vermez bu nedenle gözüne batmak istemiyorum, dışarda bir şeyler yapsak daha iyi olur.’ ‘İnan şu iki gün ruhumu yordu, :(’ mesajı gönderdikten sonra merakla cevabı bekledim. Gelen mesaj, ‘Peki senin istediğin gibi olsun,’ olunca biraz moralim bozuldu.
Astığım suratımla saçımı tarayıp kurutma zahmetine girmeden yattım. Zira iyi geceler mesajı bile gelmedi! Bozuldu tabi! Of.
Gecenin üçüne kadar, bilgisayarın başında Yaman’ın sosyal medya hesaplarını inceledim. Tabi ki kendi hesaplarımda hala engelli olduğu için sahte bir hesap açıp her fotoğrafına baktım. Hesabının açık olması büyük şans...

Instagram hesabında dikkatimi çeken en güzel şey benim fotoğrafımı paylaşmış olması oldu, hem de fotoğraf daha ben Ankara’ya dönmeden bir ay önce paylaşılmış hem de ‘Özledim’ notuyla... Bu fotoğrafı ailem gördü mü görmedi mi bilmiyorum ama yine de çok hoşuma gitti. 
Ay ama ben bu adama ölürüm ki... Bilgisayarı kapatıp komidinin üzerinde bıraktım ve ışığı kapatıp yattım. Daha önce var olduğunu bile bilmediğim fotoğrafımı Yaman’ın hesabında görmek, üstüne gördüğüm rüya... Ne yalan söyleyeyim kalbimin bir derece yumuşamasını sebep oldu, belki de Yaman’a karşı çok sert olmamalıyım...
Gözümün önüne gelen rüyam, kalbimle Yaman’la daldım uykuya...
Pazar günüm, her zaman ki pazarlar gibi geçti, öğlene doğru uyandım, kahvaltımı geç yaptım, yatana kadar da günüm oldukça sıradandı. Bugün tek fark Yaman’ı görmemiş olmam, üstelik, tek mesaj bile atmadı! Başına bir şey gelmiş olsa mutlaka birinden duyardım değil mi?

Dün gece ki mutluluğumun yerini kızgınlık aldığı için kolay kolay uykuya da dalamadım...
Ne oldu da birden geri çekti kendini?

Dört Gün Sonra

Yaman’la görüşmemizin üzerinden geçen beş koca günün sonunda patlamaya hazır dinamit gibiydim! Ne Pazartesi sabahı, gördüm ne de okulda yanıma geldi, merak edip sınıfına gittiğimde sınıfta bulamadım. Okul çıkışı Fulya teyzemlere gittim, Yaman efendi evde de değildi! Şirkete bile gittim orada da değildi!
Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri de günüm Yaman’ı bulmaya çalışarak geçti, açık konuşmak gerekirse hissettiğim sinir yüzünden kalbini kırmayayım diye aramadım ama bir kaç defa mesaj attım! Aptal, geri dönüş yapsa bile iyiyim, demekten ileriye geçmedi!

Bugünde günüm diğer günlerden pek farklı olmadı, Yaman efendiyi göremediğim, görmediğim için sinirlendiğim ve özlediğim bir günü daha yaşıyorum, zaten Esin Uras’ın yanında ve raporlu olduğu için okula gelmiyor, konuşacak kimsem olmadığı için Yaman’ın yokluğunu daha fazla hissediyorum. Bir kaç kez annemle konuşmaya çalıştım, tek söylediği, ‘Sabrın sonu selamettir kızım sabret,’ oldu. Farkındayım Yaman bir şeyler planlıyor ve nerede olduğunu bir tek ben bilmiyorum bu daha da çok sinirime dokunuyor.
Oflayarak öğlen yemeğimi aldığım gibi bahçeye geçtim, sandviçimi yerken bir yandan da aklıma iyi şeyler getirmeye çalıştım ama barut gibiyim!

Peşimden ayrılmayan, sürekli arabasını bahane edip arabama binen, numaramı almak için kırk takla atan adam gitti! Nasıl sinirlenmem?

Sinirden sandviçimi hızlı hızlı yedim, tam Yaman’ın gelmişine geçmişine saydıran bir mesaj yazmaya karar vermiştim ki telefonum çalmaya başladı, “Efendim anneciğim?” diyerek cevapladım.
“Nasılsın kızım?” diye sordu merakla. “Hala sinirliyim! O mandafon öküzü hala adam akıllı bir şey söylemedi bir elime geçireyim öldüreceğim!” Annemin keyifle kahkaha attığını duydum, “Bence kıyamazsın ama yine de sen bilirsin tabi... Nerdesin sen şimdi, sınıfta mısın?”

“Hayır bahçedeyim, kapalı alanda duvarlar üzerime, üzerime gelmeye başlayınca kendimi bahçeye attım, bizim fakültenin oradayım,” dedim öfkeyle soluyup.
“Derin derin nefes al rahatlarsın, elbet Yaman’ın derdini de anlayacaksın merak etme, öpüyorum çok evde görüşürüz,” dedi hala keyifli gelen sesiyle. Hatta sesi heyecanlı gibiydi! Hayırdır inşallah... “Görüşürüz anneciğim,” deyip kapattım telefonu. Annemle konuşmak biraz olsun iyi geldiği için Yaman’a mesaj atmaktan vazgeçip telefonla oynamaya başladım.
Ne kadar süre elimde telefonla oynadım bilmiyorum, müzik sesi duyunca dikkat kesildim ama bakışlarım hala telefonda...

Elime doğdu gül yüzün ah
Kana kana içtim dünümü,
Yüzüme güldü ilk sözün ah
Yana yana seçtim günümü...”
Şarkının sözlerini duyduğumda ilk yaptığım şey bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirmek oldu. Şaşkınım çünkü bu sesi tanıyorum...
Gözlerim, sesin sahibini bulduğunda nefesimi tuttum, bir yandan gitar çalarken diğer yandan bana doğru yürümeye devam etti...
“Sen Yanımdayken o tozlu yollar aşka gider
Ah sen sonumuzu yazsan inan dayanamam ölürüm ben...
Ayrılık bize günah
Sonunda yansam bırakmam ah...”

Tam karşımda durdu ve gözlerimin içine bakarak şarkıya devam etti...

“Elime doğdu gül yüzün ah
Kana kana içtim dünümü
Yüzüme güldü ilk sözün ah
Yana yana seçtim günümü gel

Aradı durdu gözlerim ah
Bekledi günler geceler
Yalnızdım uyuyamadım
Düğüm, düğüm oldu heceler

Sen yanımdayken o tozlu yollar aşka gider
Ah sen sonumuzu yazsan inan dayanamam ölürüm ben...

Ayrılık bize günah
Sonunda yansam bırakmam ah

Elime doğdu gül yüzün ah
Kana kana içtim dünümü
Yüzüme güldü ilk sözün ah
Yana yana seçtim günümü.

Elime doğdu gül yüzün ah
Kana kana içtim dünümü
Yüzüme güldü ilk sözün ah
Yana yana seçtim günümü gel...” (Toygar Işıklı)

Şarkının sözlerini öyle içten söyledi ki ne zaman ayağa kalktım hatırlamıyorum bile...
Yaman’ın tam karşısına geçtim, aramızda bir adımlık mesafede kaldığında durdum.
“Sen benim her şeyimsin... Evet aptalım, çok saçmaladım, özür dilerim. Seni seviyorum sonumuzu yazsan inan dayanamam ölürüm ben...” dedi yanağına doğru uzanan bir damlayı hızla sildi. Ben cevap bile veremeden başka bir şey dikkatimi çekti.
Bilmem kaç katlı fakülte binasının büyük bir bölümünü kaplayan bir pankart açıldı. Tam da daha fazla şaşırmam her halde diye düşünürken o devasa pankartı görmek...
Kocaman harflerle yazılan yazıya baktım, ‘Elis Demir seni, tarif edemeyeceğim kadar çok seviyorum, lütfen aptallıklarımı affet...’ Yazının hemen altında kocaman bir fotoğrafımın olmasını nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum!
Aramızdaki kısacık mesafeyi kapattıktan sonra ellimi tutup kalbinin üzerine koydu, “Bu adam sensiz bir hiç Elis... Yokluğunun acısını yaşamışken bir daha sensizliği göze alamam... Lütfen affet beni, kalbine kabul et beni...” bir elini çenemin altına getirip bakışlarımı ona çevirdi zira, hala koskoca pankarta bakıyordum.
Ne zaman akmaya başladığını bilmediğim göz yaşlarımı parmağının ucuyla sildikten sonra beklentiyle baktı bana...
Evet yine Yaman yüzünden ağlıyorum ama bu seferkinin sebebi acı değil, mutluluk... İnsan mutluluktan da ağlarmış! Yaman’ın yüzü acı dolu bir hal alınca kalbim korkuyla çarptı.
“Eğer istemiyorsan beni, söyle güzelim, zora sokmam seni...” dedi zoraki bir gülüşle. O gülüşü o kadar sahteydi ki yanakları bile hareket etmedi. Gözlerindeki korkuyu gördüm, onu reddedebileceğimin korkusunu gözlerinde gördüm. Elimin altında atan kabinin her dakika daha hızlı attığını hissettikçe heyecanlandım. Şuan öyle yoğun duygular içindeyim ki, sanki o ve ben, başka kimse yok... Evet çok acı çektim ve evet Yaman’a acılarımın hesabını tam olarak soramadım ama artık mutlu olmak istiyorum...

O gün gördüğüm rüyam gerçek olsun istiyorum, artık hissederek gülmek istiyorum...
Verdiğim karar doğrultusunda kendime daha fazla düşünme fırsatı tanımadım, çoktan benden umudu kesmiş ve yıkılmak üzere duran adama, şaşırma fırsatı bile tanımadan öptüm. Bir kaç saniye şaşkınlıkla kalakalsa da kendini çabuk toparlayıp kollarını belime dolayıp sıkıca sarıldı, kollarımı boynunda birleştirip sarıldım, dudaklarımın üzerinde gerilen dudakları sayesinde güldüğünü hissettim.
“Sana aşığım hayatım...” dediğinde mutlulukla kıkırdadım. Ve evet mutlulukla gülerken bile ağladım, Yaman’ın gözyaşı benimkine karıştı ama kimin umurunda...
Mutluyum... Kalbimin içine kuş sıkışmış gibi hızla atıyor ve rahatladım... Omuzlarından da kalbimden de büyük bir ağırlık kalkmış gibi hissediyorum...

Duyduğum alkış sesleri nedeniyle gerçek dünyaya dönüş yaptım ve geri çekildim, bir yandan nefesimi düzene sokmaya çalışırken diğer yandan da kalbime hakim olmaya çalıştım. Alnını alnıma yasladı, “Teşekkür ederim bir tanem, bu hayattaki en büyük hediyem senin,” dedi ve alnımdan öpüp sıkıca sarıldı...

★★★★

Evet.... Aşık bir Yaman.

Artık çiftimizin aşkını okuyabileceğiz.
Bölüm nasıldı?

Sizce gelecek bölümde neler olacak?

Neler olsun istersiniz?

Elis doğru olanı mı yaptı yoksa daha süründürmeye devam mı etseydi?

Sizi çok seviyorum.

Elif Diril.




Kalp Ortağım: GÖNÜLÇELENWhere stories live. Discover now