Yüzümün kızarmış olduğuna bahse girebilirdim. Bakışlarımı kaçırdığımda gözlerim onunla buluştu. İfadesiz yüzüne takıldığımda gözlerindeki koyuluğu gördüm. Sanki bu rolü fazla abarttığını ima edermiş gibi kardeşine bakıyordu.

Masada Marcus ve benim sözde ilişkim üzerine daha fazla yorum yapılmadan Alex işlerle alakalı konuşmaya başladı. Konuşma başlamadan hemen önce Marcus'un bacağını çimdirdim ve kulağına, "Bunu seninle daha sonra konuşacağız." diye fısıldadım.

Marcus bana sadece sırıttı ve iş sohbetine o da katıldı. Kendimi konuşulan şeylere vermeye çalışıyordum ama kafam başka yerlerdeydi.

Öldürmüş olduğum bir kocam vardı. Bir katildim. Hasta ve çaresiz bir kızım vardı. Uğruna dünyaları yakabileceğim. Ve ben burada yanağıma değen bir öpücükle heyecanlanmış, Alex'in varlığıyla başı dönmüş bir halde iş yemeğinde evcilik oynuyordum. Bu ne kadar doğruydu? Üstüne kafa yormam gereken hayati konular dururken ben burada ne arıyordum?

"İzninizle," deyip masadan kalktım. Bu ani kalkışım sonucu sırtıma değen gözleri hissedebiliyordum. Hızlı adımlarla restorandan çıktım ve temiz havayı ciğerlerime depoladım. Elbette oradan kaçıp gidemezdim sonuçta orada bulunma nedenim aynı zamanda işimdi.

Titreyen ellerimle şakaklarıma masaj yaptıktan sonra nefes egzersizlerini sürdürdüm. Sakin kalmalı ve oraya dönüp profesyonelce devam etmeliydim.

Yerimde bir o yana bir bu yana gözlerim kapalı bir şekilde yürürken bir bedene çarptım. Gözlerimi yavaşça araladığımda karşımda bana bakan bir çift ela gözle karşılaştım. Büyük elleriyle kollarımı tuttu. Sıcak dokunuşuyla ne kadar üşümüş olduğumu fark ettim. Hava serindi.

"İyi misin?" diyen Alex'in yüzüne boş gözlerle baktım. Hayatımda anlam veremediğim en büyük soruydu bu. Cevap vermeden kafamı onaylar biçimde salladım.

"Birden öyle çıkınca endişelendim." Ağzından dökülen sözcükler kadife gibi yumuşak sesiyle kulağıma ilerlerken benim için endişelenmiş olması bakışlarımı yere indirmeme neden oldu.

"Bir şeyim yok efendim, ben iyiyim." dedim.

Çenemden tutarak kafamı kaldırdı ve bakışlarımı kendininkilere sabitledi. "Anlatmak zorunda değilsin. Ama burada soğuktan donmana ve içeridekilerin üreteceği saçma varsayımlara izin verecek değilim. Hadi, gel benimle." dedi. Ağzından yayılan şarap kokusu beni sarhoş etmeye yetecek kadar muazzamdı.

Hâlâ tutmuş olduğu kolumu çekiştirerek beni içeri soktu. İçeri girdiğimizde elini bileğimden çekti ve üç adım ötemde ardına bakmadan masaya doğru ilerledi. Ben orada dengem bozulmuş bir şekilde ayakta kalakaldım.

Derin bir nefes aldıktan sonra saçlarımı geriye çektim ve masaya doğru ilerledim. Masaya oturduğumda, "Devin hanım, iyi misiniz?" diye sordu Alex.

Anlam veremeyen bakışlarla ona baktım. "İyiyim," diye yanıtladıktan sonra karşımda bana bakan çifte döndüm. "Sizlerden çok özür dilerim. Benim biraz midem bulandı da o yüzden lavaboya gitmek durumunda kaldım."

"Hiç sorun değil hayatım." dedi Celine bana gülümseyerek.

Yanımda duran Marcus, "İyi misin?" diye fısıldadı. Daha kaç kere duyacaktım acaba bu soruyu.

Onun masada duran eline elimi koydum ve baş parmağımla okşadım. "Teşekkür ederim. İyiyim." deyip gülümsedim. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama o an onu kendime çok yakın hissetmiştim.

Yeme faslı bittikten sonra artık gece de bitmeye yaklaşıyordu. Saat bir hayli geç olmuştu. Eve gidip kızıma sarılarak uyumak istiyordum.

"Biz Amerika seyahatimizi bir gün daha uzatma kararı aldık." dedi Bay Bilzerian.

"Ah ne güzel bir haber bu." dedi Marcus gülümseyerek. Bu haline gülmek istiyordum. Çünkü içinden Neden gerizekalılar? diye geçirdiği her halinden belli oluyordu. Bunu Alex de fark etmiş olacaktı ki kimsenin anlayamayacağı şekilde gülümsedi. Sanırım bunu sadece ben anlayabiliyordum.

"Değil mi Marcus'cuğum, biliyorsunuz yarın 14 şubat sevgililer günü. Düşündük de, yarın çift olarak bir şeyler yapabiliriz. Tabi eğer müsaitseniz," dedi Celine.

Yarın sevgililer günüydü. Ve bundan ne kadar uzak olduğumu hatırlayıp gülümsedim. Benim için sevgililer günü beş altı sene öncesine kadar önem taşıyan bir gündü. Şimdiyse sıradan bir gün.

"Süper olur! Biz Devin'le size eşlik etmekten memnuniyet duyarız. Değil mi hayatım?" dedi Marcus.

"Tabii," dedim hevesliymiş gibi gülümseyerek. Marcus'la bu gecenin dalgasını geçeceğimize adım kadar emindim. İkimiz de gözlerimizle dalga geçmeye ve küfür etmeye başlamıştık bile.

"Harika!" dedi Bay Bilzerian. "Sen de Mathilda ile gelirsin Alex. Onu da görmeyeli uzun zaman oluyor."

Mathilda'nın adını duyduğumda istemeden sabah yaşanan olaylar aklıma geldi ve sinir kat sayım anında yükseldi. O şımarık, kokoş, sinir bozucu kadının görüntüsü gözlerimin önüne geldiğinde elbisemin kenarlarını çekiştirmeye başladım.

"Tabi, buna bayılacaktır." dedi Alex gülümseyerek.

"Harika, üç eş çok eğleneceğiz." dedi Celine ellerini birbirine çarparak.

Aman ne eğlenmek!

Yarın bu role devam edecektim. Üstüne üstlük kadroya Mathilda da eklenmişti. Ama benim sinirimi bozan şey, anlam veremediğim bir şekilde Alex'in 'eşi' 'nin olmasıydı.

Sanırım onu paylaşamıyordum. Peki hangi ara kendimde bu hakkı bulmuştum?

Sizlere bir güzellik yapıp yetiştirebilirsem 14 şubat özel bölümünü aynı gün içerisinde yani bu gece yayınlayacağım. Yetişmezse 15 Şubata artık. 😂

Yeni bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz? 🤪

Sizce gelecek bölüm neler yaşanacak? 🤓

Vote ve yorumlarınızı bekliyorum! 🙏🏼

Ve tabi sizi seviyorum. 😍

Devin | RAFLARDA |Where stories live. Discover now