#gökkuşağıseninle

1.7K 83 68
                                    

Yazar Notu: Yoğun geçen bir haftanın ardından merhaba, canlarım. Bundan sonra her cuma buralardayım inşallah. Bu bölümbenim ennnn sevdiklerimden. İnşallah siz de seversiniz.

***

"Anne, ipliği geçiremiyorum."

"Benim gözlerim çok görüyor da sanki. Çocuğa iş ver, peşinden sen koş!"

Dikiş dikmeyi ilk öğrendiğimde üç gün boyunca ipliği iğne deliğine sokmaya çalıştım. Tüm arkadaşlarım, gözleri düğmeden bez bebekler dikip içlerini pamukla tıkarken, ben üç gün boyunca iple boğuştum.

Dilimin ucuyla ipi ıslatıp, o küçücük deliği görmek için gözlerimi kısıyordum. İpi ıslattıkça ikiye açılıyordu. İpin bir ucu delikten giriyordu, diğeri dışarıda kalıyordu. Bazense ipi o kadar çok ıslatıyordum ki tükürüğüm karşısında yenik düşüp boyun eğiyordu. Sonra ipin zarar görmüş kısmını kopartıp, tekrar yapmaya çalışıyordum. Yapamıyordum. Yapamadıkça daha çok stres oluyordum. Stres oldukça ellerim titriyordu ve bu sefer hiç yapamıyordum.

Üçüncü günün sonunda annemin nakış malzemelerini karıştırıp yorgan iğnesini buldum. Siz siz olun yedi yaşındaki bir kız çocuğuna hayvan kadar yorgan iğnesi vermeyin. Sonra o da benim gibi iğneyi koltuğun üstünde unutursa; acısı sizin kalçanızdan çıkabilir.

Yani diyeceğim o ki; üçüncü günün sonunda yorgan iğnesinin kocaman deliğine, incecik ipliği geçirdim. Üç günlük azmimin sonucunda başarımı kutlamak için dışarı çıktığımda iğne koltuğa saplı kaldı. Sonra annem gelip üzerine oturdu. Kadıncağız, can havliyle nasıl çığlık attıysa sokaktan duyuldu. Eve gittim ki, annemin elindeki terlik görüş alanıma girdi. Eğik atışı, annemden daha doğru hesaplayan birisi varsa o da benden daha yaramaz çocuğu olan bir annedir.

Tam isabet! Terliği omzuma yedim.

İşte o gün bugündür çok güzel dikiş dikerim...

* * *

Halsiz bedeni ormanlık alandan ağaca kadar bana dayanarak devam etmişti. Ayağını sürüye sürüye kan ter içinde zorlukla gelebilmişti. Ama bundan sonrasına gücünün yeteceğine inanmıyordum. Hızla kan kaybediyordu. Bacağından yaralanmıştı. Çok kötü gözüküyordu. Buna neyin sebep olduğunu bilmiyordum. Sadece kan vardı, çok fazla kan...

Acaba atar damarına denk gelmiş miydi ki? Eğer öyleyse hastaneye gitmek gerekirdi.

Hazal'ın ağaca yaslanmasını sağlayarak omzumdan çektim. Böylece aracın arka kapısını açtım. Büyük bir gıcırtıyla açılan kapının sesi kuşları ürkütüp, uçmalarını sağladı. Kapıları açtıktan sonra tekrar Hazal'ın bana dayanmasını sağladım. Gözleri yarı kapalıydı, kolunu omzuma attı. Çıldıracak gibiydim. Aklıma milyonlarca soru birikiyordu ve bunları sormak için beklemek çok zordu.

Neden gitmişti?

Ne zaman geri dönmüştü?

Yoksa dün geceden beri bu şekilde baygın halde miydi?

Benden neler saklıyordu?

Kayıp olduğu günlerde ne yapmıştı?

En önemlisi de bunu ona kim yapmıştı?

Hazal bu durumdayken bu sorular şimdilik geri planda kalabilirdi. Şu an o eski, planlı hayatımda yaptığım öncelik sıralamasına ihtiyacım vardı. Elimde kalem kağıt yoktu ama kafamdan bunu hazırlayabilirdim. Kafamın içinden hayali bir liste oluşturmaya başladım.

1-Hazal'ı hastaneye götür.

Üstünü çiz.

Bu ihtimal dahilinde değildi. Eğer gidersek ikimizi de yakalarlardı. Şimdilik kendi çözümlerimi oluşturmaya karar verdim.

Ev Kızı Evren (Altın Günü Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin