29

4.2K 344 380
                                    

Taeyong önündeki defteri uzun bir nefes verip kapattığında aklının başka yerde olduğu kesindi.

Aklı Jung Yoonoh'tan başkasında değildi.

Dönemin başında çıkma teklifiyle başlayan konuşmaları ilerlemiş, hiç beklemediği bir hâl almıştı. Yeri gelmiş buluşmuşlardı bile. Birlikte sohbet etmişlerdi -en azından o konuşmuş Taeyong dinlemişti- ve birlikte vakit geçirmişlerdi. Taeyong ilk defa biriyle bu kadar hızlı yakın olabilmişti.

Taeyong hâlâ onun elini tutup 'gitme' dediği günü bile net bir şekilde hatırlıyordu. Elinin onun eline temas etmesiyle nasıl kızardığını da.

Taeyong ona güvenmişti, güvenmekte her ne kadar zor olsa bile, fobiyle dolu hayatına onu kabul etmek istemişti.

     İlk defa denemek istemişti Taeyong. İlk defa fobisini bir kenara bırakıp onunla yakın olmayı istemişti. Soğuk gözüken fakat sıcak bir gülüşe sahip olan kumral saçlara yakın olmak istemişti. Aşık olmayı denemek istemişti. Aşık olmaktan çok korksa bile.

Hayatı bir anda Jung Yoonoh ile dolmaya başlamıştı. Güzel sanatlar okuyan sanat çocuk ile. Sanki her yerdeydi artık; önünde, arkasında, solunda ve sağında. Taeyong nereye baksa onu görüyordu sanki.

Taeyong defterini çantasına yerleştirdiğinde boş olan kütüphaneden çıkıp spor salonunun yolunu tuttu. Düşündüğü milyon şey vardı, zihni çok yorgundu. Her ne kadar dışarıya sakin ve tatlı bir yüz yansıtsa da.

Ya onun için yeterince iyi değilsem? Ya onu hayal kırıklığına uğratırsam? Ya onu beni mutlu ettiği gibi mutlu edemezsem? Ya onun istediği kişi değilsem? Bu sorular zihninde dönen milyon tane sorudan sadece birkaç tanesiydi.

Taeyong spor salonuna girdiğinde ince sesiyle seslendi. "Hyung?"

Sesi spor salonunda eko yaparken spor salonunda hiç kimse yoktu. Taeyong duş kabinlerinin oraya göz gezdirdiğinde pembe dudaklarını dışarı çıkarıp düşünmeye başladı. Buradan belki ayrılıp odasına dönmüştü. Bir saat olmuştu konuşalı sonuçta.

Fakat geri dönmek için adım attığında durması bir olmuştu.

Hyung'u önünde ıslak saçlarına rastgele yerleştirilmiş havluyla karşısındaydı. Kumral saçları ve siyah salaş atletinin göğüs kısmı terlemişti. Yüzünün hafif kızarık olması çok çekici gözüküyordu. Kumral saçlarını arkaya doğru atıp sildiğinde Taeyong midesindeki kasılmaya engel olamadı. Hyung'u çok yakışıklı ve ateşli gözüküyordu.

Hayır, fazla ateşli gözüküyordu.

"H-Hyung ben sanmıştım ki" Taeyong gözlerini kaçırırken kızarmasına engel olamamıştı.

Jaehyun ise havlusunu kumral hafif terli saçlarından yavaşça çekip spor çantasına yerleştirirken cevap vermişti. Bir yandan küçük olanın kızarıklığına bakıyordu.

"Sen sanmıştın ki?"

Taeyong bocaladığını hissettiğinde ellerini önünde birleştirip oynamaya başlarken mırıldandı.

  "İstediğin zaman...istediğin zaman soru sorabilirsin demiştin ya bu yüzden geldim"

Jaehyun önündeki tatlılığa bakıp gülümsedi.

Taeyong iki gamzenin varlığını gördüğünde yere serilecekmiş gibi hissetmişti. Gamzeler birine bu kadar mı yakışırdı? O sanatın ta kendisiydi. Jung Yoonoh fazla mükemmeldi, bir şaheserdi.

Büyük olan spor çantasını fermuarını kapatıp küçük olanın yanında bittiğinde Taeyong zorla olsa da gözlerini birleştirebilirdi.

Taeyong büyük olanla göz göze gelince midesindeki kelebeklere engel olamadı. Kelebekler çok fazlaydı, sayıları hatta öyle fazlaydı ki sanki Taeyong konuşsa hepsi ağzından fırlayacak ve etrafa uçuşacaklardı. Büyük olan yanında bittiğinde boy farkları yüzünden Taeyong artık terli bir boyun girintisine bakıyordu.

virtuoso // jaeyongWhere stories live. Discover now