2; a duty not so free

5.4K 617 122
                                    

  "Tamamdır, hyung. Asansördeyim şimdi." diyerek Seokjin'le olan konuşmasını sonlandırıp telefonunu cebine tıktı Taehyung. Sabah şirkete gelerek Bay Jeon'un büyük oğluyla görüşmüş ve ihtiyaç duyduğu bilgilerin neredeyse tamamını elde etmişti. Şimdi de biricik hyung'u, onu birkaç sokak öteye park ettiği arabasında bekliyordu.

Karşıdan karşıya geçip yolunun üzerindeki kahveciye girdi ve sırada beklemeye başladı. Jeon Junghyun bu sabah ona öyle güzel haberler vermişti ki Taehyung tüm bu olup bitenleri Seokjin-ie hyung'uyla kutlaması gerektiğini düşünüyordu. Bu hafta sattığı resimlerden birinin parasıyla sonraki haftanın malzemelerini alacaktı, geriye kalan parayı gönül rahatlığıyla harcayabilirdi zira Junghyun ona bu sabah kendi ek kartını vermişti.

Bay Jeon'un izni ve sınırsız limitiyle birlikte.

Hyung'una kahve, kendisine de sıcak çikolata alıp dükkandan ayrılırken sırıtışının boyutundan dolayı acıyordu yanakları. Kaldırımda dilenen bir kadına nasıl gülümsediyse kadın ona kaşlarını çatmış ve "Benim halimle alay mı ediyorsun?" diye çıkışmıştı; zaten Taehyung da tam o saniye kendine gelmiş ve mutlu gülümsemesini bastırmaya çalışarak Seokjin'in arabasına doğru koşmaya başlamıştı.

"Sesinden anlaşılıyordu zaten!" diye gülerek açtı Seokjin ön yolcu koltuğunun kapısını. Daha doğrusu, açmaya çalıştı ve birkaç denemenin sonunda başarılı olunca da bilmiş bilmiş gülümsedi. Bebeğinin nasıl bir külüstür olduğunu yalnızca kendisi kabullenmiyordu ama o an için Taehyung'un morali öylesine yüksekti ki hyung'una sataşmak gelmedi içinden. Arabaya binip kağıttan bardakları ellerinde, başladılar konuşmaya. Seokjin sigarasını dudaklarının arasına yerleştirirken Taehyung sırtını arabanın kapısına dayayarak bedeninin hyung'una doğru çevirmiş ve hemen sabahtan beri olup bitenleri anlatmaya koyulmuştu. "Pasaport, vize, uçak biletleri... hepsini onlar karşılıyor!"

"Ne?" Konuşmakta zorlanınca sigarayı parmaklarının arasına almıştı. "Ne dedin?"

Hevesle salladı başını Taehyung. "Junghyun bana kendi kredi kartını verdi. Hyung," Ağlayacakmış gibi bir ses çıkardı. "Bu işi kabul ederken hiçbir maddi beklentim yoktu, ama şimdi..." Derin bir nefes aldı. "Bu akşam babama bulgogi ısmarlayacağım."

"Çok sevindim," dedi Seokjin samimiyetle. "Hem baba oğlu kavuşturmuş olacaksın, hem de bu sefaletten kurtulacaksın..." Taehyung sıcak çikolatasını yudumlarken yaşça büyük olan kaşlarını çatarak bakışlarını aniden ona çevirmişti. "Kaçan başka çocuğu yok mu? Onu da ben bulsam ya?"

"Hyung..." Taehyung kendini tutamayıp kıkırdarken Seokjin "Yah!" diyerek yükselmişti. Elini savururken sigarasından ayrılan kül arabanın zeminine döküldü ve genç adam bu sefer de küfretmeye başladı.

"Şimdi, şöyle ki, beyefendi Londra'nın en pahalı muhitlerinden birinde yaşıyormuş."

"Kız arkadaşıyla, değil mi?"

"Evet, kızın ismi Maddie. Dur, fotoğrafı vardı..." Arabaya ilk bindiğinde çıkarıp ayak ucuna bıraktığı çantasına eğildi ve bir elinde sıcak çikolatası olduğu için de tek eliyle içindeki dosyayı çıkardı. Söylediğine göre Junghyun bu dosyayı Taehyung'a özel olarak bizzat kendi sekreterine hazırlatmıştı. "Bak, bu kaçak oğlan," diyerek ilk sayfadaki fotoğrafı Seokjin'e uzattı.

"Biyometrik fotoğrafında bile yakışıklı çıktığına göre..." diye mırıldandı Seokjin şaşkınlıkla, kaşları havalanmıştı. Kahve bardağını bacaklarının arasına sıkıştırıp izmariti camdan dışarı fırlattı ve fotoğrafı iki eliyle tutup yüzüne yaklaştırdı.

Taehyung onu suçlayamazdı zira aynı tepkileri verememesinin tek sebebi o an fotoğraftaki şahsın abisiyle karşı karşıya olmasıydı.

"Fazla yakışıklı, bu işte bir bokluk var." dedi Seokjin fotoğrafta jilet gibi giyinmiş, saçları temiz ve taranmış olan çocuğa bakarken. 

the boarding house // taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin