4. Bölüm: Ebedî Lisân

27 9 0
                                    

Kabilenin yerleşim alanı çok büyük değildi, birbiriyle arasında çok mesafe olmayan çadırlardan oluşuyordu. Gördüğüm kadarıyla bir su kuyusu vardı. Yanlarına vardığımızda bizi oldukça sıcakkanlı karşıladılar. Bana samimi davranıyorlardı fakat ben konuştukları dili anlamıyordum. Affan, gerektiği zaman aramızda çeviri yapıyordu. Böylece bizi en geniş çadırlarına aldılar ve  günü orada bitirdik. Akşam bize türlü şaraplar sunarak eğlencelerine dahil ettiler. Zaman zaman çocuklarıyla da oynuyordum, hepsiyle iyi anlaşmış ve kendimi sevdirmiştim.
Yatma vakti geldiğinde yüreğimde garip bir kıpırtı vardı. Yaşadıklarımı düşündükçe içten içe bu yolculuğuna bitmesini istemediğimi fark ettim. Affan'a, çöle, ondan öğrendiklerime ve öğrenecek olduklarıma farkında olmadan öyle bağlanmıştım ki hakkında hiçbir şey bilmediğim bu gizemli çölden ayrılmak istemiyordum. Ama yine de zamanı gelince ayrılacağım düşüncesi beni huzursuz etmişti. Bu düşüncelerle farkına bile varamadan çoktan uykuya dalmıştım.

Geceleyin bazı fısıltılar duyarak uyandım. Yatağımda doğrulup etrafa baktığımda çadırın aynı bölümünde kaldığım Affan dışında kimse yoktu. O ise uyuyordu. Bu seslere bir anlam veremedim ve başımı tekrar yastığa koydum. Fakat uyku ne mümkün! Sebebini kavrayamadığım bir şekilde tüm uykum kaçmıştı. Bense iyi gelir düşüncesi ile biraz hava almaya karar verdim.
Dışarı çıktığımda gördüğüm manzara muazzamdı. Neden bilmiyorum; gök, bir önceki geceye göre gözüme daha muhteşem görünüyordu. Belki de bu kez beni rahatsız eden korkular olmadığından göğün gerçek güzelliğini fark edebiliyordum. Bu düşüncelerle serin kuma oturdum ve göğü izlemeye koyuldum. Hava hafif rüzgarlıydı; gözlerimi kapatıp yüzümü yalayan serin rüzgar ile mest olmaya başladım. Neden bilmiyorum, zaman zaman yine fısıltılar duyuyordum ve gözlerimi açıp etrafıma baktığımda kimseyi göremiyordum. Bu durum birkaç kez kendini tekrar etti ve sonunda, gerçek olduğundan emin olduğum kıpırtılar duydum. Arkamı döndüğümde Affan, gülümseyerek bana doğru geliyordu.
"Dostum, neden uyandınız? Bir sorun mu var?"
"Hayır, hayır... Aslında, bazı fısıltılar duyuyorum Affan."
"Ah, demek bu kadar erken!"
Yıldızların ışığı altında Affan'ın gözlerinin sevinçle ışıldadığı gördüm.
"N-ne demek istiyorsun? Ne bu kadar erken?"
"Dostum, yüreğiniz ebedî lisânı duymaya başlıyor! Sizinle gurur duyuyorum! Asla, asla bu kadar erken olacağını bilemezdim! Bazı insanlar bunu başaramadan eğitiminden ayrılır."
"A-anlamadım. Ebedî lisân da nedir?"
"Ebedî lisân, tüm yaratılmışların konuştuğu ortak dildir ve kulaklar değil, yürekler ancak onu duyabilir." deyip gülümsedi ve kolunu omzuma attı. Bense yeniden o fısıltıları duymaya başlamıştım. Kulaklarını ovarak seslerin netleşmesini umdum. Ama duyduğum şey Affan'ın sesi oldu.
"Dostum, sadece serbest bırakın. Yüreğinize güvenin, o gerçek bir bilgedir. Yalnızca ona izin verin ki işini yapsın."
Affanı dinledikten sonra dediklerini yapmaya çalıştım. İçgüdüsel olarak önce bedenimi rahatlatmam gerektiğini düşündüm ve bedenimde gittikçe gevşeyen kaslara odaklandım. Birkaç dakika sonra bedenim tamamen gevşemişti, sonra yüreğimde endişe ve korkuların hür kalması gerektiğini düşündüm ve bu kez mânen rahatlamaya odaklandım. Gittikçe rahatladığımı ve huzurla dolduğumu hissediyordum ama rüzgarın uğultusundan başka bir şey duyamıyordum. Bekledim... Bekledim... Ama hiçbir şey yoktu. Sonunda umutsuzlukla gözlerimi açtığımda aynı manzaraya uyanmayı bekliyordum ama ışık dolu, bambaşma bir dünyaya uyandım. Affan'ın ışıktan bedeni ise karşımda parlıyordu ve arkasında iri, her iki yana açılmış bir çift kanatla bana elini uzatıyordu. Bu gördüklerimi beni biraz heyecanlandırsa da garip bir şekilde sanki olması gerekenin bu olduğunu biliyormuşçasına sakince hareket ediyordum. Affan'ın ışıktan elini tuttuğumda beni kaldırdı ve dudaklarının bir şeyler söylemek üzere kıpırdadığı gördüm fakat yine hiçbir şey duyamıyordum. Sonrasında sol eliyle alnıma dokundu, alnımda büyük bir baskı hissettim ve gözlerimi hızla açtım. Şimdi aynı yerde oturuyorduk, Affan gözlerini kapatmış bir şekilde yanımdaydı, üzerimizde yıldızlar vardı. İşte, pek bir şey değişmemiş gibiydi. Her nereye gittiysem, oradan gerçek dünyaya dönmüştüm. Tam az önceki yaşadığım mistik deneyimi Affan'a anlatmak üzere  ağzımı açacaktım ki bir ses benden önce davrandı.
Bu ses Affan'a aitti. İşte! O gözleri kapalı ve dudakları hafif aralıklı, kımıldamaz şekilde otururken onun sesini duyuyordum.
"Kutlu olsun Dostum! Artık ebedî lisâna ermiş bir bilgesiniz. Artık yüreklerimiz, biz ses çıkarmadan konuşabilir..."
Gülümsedim, içimi tarifsiz bir mutluluk ve coşku kaplamıştı. Sonra rüzgarın sesini duydum.
"Bilgeler arasına hoşgeldin bilge. Bu yalnızca gerçeği duyan yüreklerin dilidir. Bu yalnızca bilginin değerini bilenler içindir. Kutlu olsun Bilge, kutlu olsun Bilge, kutlu olsun Bilge!"
Coşkuyla Affan'ı ayağa kaldırdım ve sımsıkı sarıldım. Tüy kadar hafif, ama elimde duran bir elma kadar gerçek hissediyordum. Affan ise bu halime gülüyordu. Bundan sonra olanları pek hatırlamıyorum ama hatırladığım şey, o anki coşkuyla Affan'ı fazlasıyla sarstığım ve beni sonunda çadıra zor götürdüğüydü...

YolcuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin