2. Bölüm: Susuzluk

41 10 0
                                    

Güneş batmak üzereydi. Gün boyunca ne bir damla su içmiş ne de kabilenin yerleşim yerine ulaşabilmiştik. Yaptığımız tek şey yürümekti. Artık sağlığım için endişelenmeye başlamıştım. Belgesellerde izlediğime göre bir insanın çölde her gün en az 2-2,5 Lt su içmesi gerekiyordu. Bense bunun yanından bile geçememiştim. Affan pek konuşkan biri değildi, sadece yürürken bazen duruyor, kendi kendine bir şeyler söylüyor ve rüzgara kulak kesiliyor, ardından yürümeye devam ediyordu. Bense o her ne duyuyorsa duyamıyor, sadece onu ve hareketlerini izliyordum. Böylece hiç konuşmuyorduk ve geriye yapılacak tek şey yürümek, yürümek ve daha çok yürümek kalıyordu. Belki de bu lanet yerden bir an önce çıkmak istediğim için, zaman hiç geçmiyordu. Affan, düşüncelerimi biliyor muydu bilmiyorum. Bilse, muhtemelen bana bu eziyeti yapmaz ve en azından sohbet eder diye düşünüp bilmediği kanaatine vardım. Kendi kendime bunları düşünürken Affan bir Çöl Ağacının altında durmuş, yere çantasından çıkardığı hasırı seriyordu. Anlaşılan, geceyi burada geçirecektik.
"Yanında hiç su yok mu?" açıkçası bir cevap vereceğini ummuyordum ve devam ettim. "Bugün hiç su içmedik, ikimiz için de tehlikeli bir durum. Geceyi çıkarsak da yarın sağ çıkamayız. Buralarda hiç su kuyusu yok mu?" Susmaya devam etti. "Nasıl olur da kuyuların yerini bilmezsin. Sen çöl insanısın!"
Yine cevap yoktu, peçesinin arkasında her ne düşünceler varsa; çantasını karışıyor ve çıkardığı kitaplarla uğraşıyordu. Sonra aklıma bana söylediği şey geldi; "her şeyin bir vakti vardır". Böylece su sorununu görmezden gelmeye çalıştım.
Bu sırada yıldızlar bir bir belirmeye başlamıştı. Çölde gök, koyu laciverte dönmüştü ve yıldızlar, göğe çakılı tılsımlar gibiydi. Buraya gelmeden önce, gerçek anlamda, bu kadar çok yıldız olduğunu bilmiyordum. Teknik olarak bize okulda öğretildiği üzere milyonlarca yıldız olduğunu bilsem de buna şahit olmak bambaşkaydı. Her geçen saatle birlikte yıldız sayısı bine, on bine katlanıyordu. Yıldızlar biraz olsun susuzluktan yana hissettiğim endişeyi ve korkuyu azalttı. Böyle birkaç saat geçirdikten sonra bedenime uykunun çöktüğünü hissettim ve hasıra uzanıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.

II. Kısım
Gecem susuz kaldığım kötü rüyalarla geçti. Gördüğüm kabuslar sonucu terleyerek uyanıyor ve gittikçe daha çok su kaybediyordum. Bu, hiç iyiye işaret değildi. Sonunda korku, tüm varlığımı kapladı ve telaş içinde Affan'ı uyandırdım. Ona acilen su bulmamız gerektiğini söylediğimde bana güldü. Tanrım! Yine sinir bozucu o gülüş! Ölmek üzereydim, bunda gülünecek ne vardı?
"İsterseniz bir gece yürüyüşüne çıkalım dostum." dedi ve sakince kalktı. Herhalde su kuyusuna gideceğiz diye düşünürken yanıldığımı nereden bilebilirdim? Ağaçtan biraz uzaklaştık ve durduk.
"Ee, hani nerede su kuyusu nerede?"
"Susuzluğunuzu dindirecek kuyu, sizin içinizde" deyip göğsüme dokundu.
"Bu da ne demek oluyor!" dedim sinirle.
"Dostum, biraz sakin olmalısınız" Konuşurken çıplak göğsüme bazı dokunuşlar yapmaya devam ediyordu. Sözlerini sürdürdü:
"Çöle geldiğinizden beri aslında hiç susamadınız. Sadece böyle şartlandırıldığınız için susadığınıza inandınız."
O dokundukça yüreğimin serinlediğini fark ettim. Korku, sanki benliğimden ebediyen uzaklaşıyordu.
"Endişeniz durumunuzu daha da kötüleştirdi. Öyle ki, aslında hiç susamadığınızı, geldiğinizden beri suya ihtiyaç duymadığınızı fark edemediniz."
Durdum. Düşündüm. Sözleri doğruydu. Geldiğimden beri ne ağzım kurumuş, ne fiziksel bir susuzluk belirtisi olmuştu. Ve dokunuşlarını sonlandırdı. Arkasındaki ufuk çizgisinde güneş ilk ışınlarıyla renklerini gönderiyor ve dans ediyordu. Ama onun için çok geçti; çünkü benim güneşim, çoktan doğmuştu.
"İşte insan hayatı da böyledir dostum. Aslında hiç ihtiyacınız olmayan kurallara sımsıkı sarılırsınız, hayatınızın nedeninin onlar olduğunu sanırsınız. Bu kimi zaman ahlak kurallarıdır, kimi zaman dindir, kimi zaman bir makam veya paradır. İhtiyacınız olduğu inancı sizi öyle kör eder ki onlarsız mantıklı düşünemezsiniz. Ama aslında kuraklık da, su da, sizin içinizdedir."
Yeniden gülümsedi, yüreğimi engin bir rahatlamışlık sardı. O an ona sımsıkı sarılmak istedim. Ama sadece başımı sallamakla yetindim. Bu sırada güneş doğmuştu.
"Hadi" dedi, "yolculuğumuza devam edelim."
Ve eşyalarımızı toplayıp yeniden yola koyulduk. Çölde bir gün boyunca su içmeden nasıl susamadığım sorusu aklımı meşgul etse de, Affan'a bunu sormadım. Elbet eninde sonunda öğrenirim, diye düşündüm.

YolcuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin