20. Bölüm: "Kardan Adamın Kordan Kalbi"

672K 35.5K 125K
                                    

20. Bölüm: "Kardan Adamın Kordan Kalbi"

Steelheart, She's Gone

Riverside, We Got Used To Us

Gökhan Kırdar, Yerine Sevemem

Kalbinde enkaz olanın, dilinde keşke bitmez.

Öyle bir keşkemsin ki, kalbimi yıkıp yeniden yapsalar bile göğüs kafesim daima bir gecekondu mahallesi.

Ve o mahallenin sokaklarında önce kimsesiz çocukları vururlar.

Kimsesizim sevgilim, biraz affet, sonra da vur beni.

Genç adamın saati devamlı olarak aynı rakamlara ulaştığında duruyor, piller bitiyor, bileğindeki saatlerin kayışları eskiyor, yeni saatler bileğine dolanıyordu ama bu düzen bir türlü değişmiyordu. Saati her akşam 19.26'da yeniden duruyordu.

O akşam, Toprak'ın bileğini saran siyah kayışlı saat, sanki zamanı o günde mühürlü kılıp saniyeleri dondurmak istiyormuş gibi yeniden durdu.

İki dudağı arasındaki mesafeye hiç yalan sığdırmaz, çayı dudak payı bırakmayacak kadar çok doldururdu ince belliye. Saçları daima kısa kestirirdi, serçe parmağındaki tırnağı anlam yüklemeden uzatır, televizyonda hiç izlemediği bir kanalın konusunu bilmediği bir dizisi oynarken koltukta uyuyakalırdı genelde. Toprak, nereden baksan yalnız bir adamdı; etrafında kalabalık bir çember olan...

Parmakları arasında çevirip durduğu dolma kalemin ucundaki siyah mürekkep, siyah sayfasının üzerinde gitgide genişleyen siyah bir delik oluşturmuştu. Siyah delik bir girdap gibiydi, o kalemi çevirdikçe büyüyor, Toprak gözlerini çekmeden önüne çektiği beyaz kâğıda açtığı mürekkep izini izliyordu. Bir kelimeye ihtiyacı vardı, kelimeyi kâğıda kondurmalı ve içindeki tüm duygular çözülmeliydi; çünkü ona göre bu, kâğıdı kelimelerle yaralamaktı. Üstelik biliyordu ki, insanın kalbi, kâğıdı dolduran kelimeler kadar yaralıydı. Bir insan ne kadar yazarsa, kalbindeki yara o kadar büyüyordu. Bu yüzden geceleri babasından yadigar kalan kristal kadehe konyak doldurur, kelimelerden yara izleri çizerdi kalbine.

Son yazdığı yazıda saklanan her duygu, hatırında kalan bir çift kahverengi gözün yüreğine indirdiği tedavi buseleri gibiydi.

Biliyordu, bir gün ruhu tedaviyi kabul ederse, kollarını açıp koşacağı tek ilaç, o kız olacaktı.

Kolunda duran saatin sessizliğine kulak verdi, kalemi bir kez daha çevirdi ve kelimeleri bulmaya çalıştı. Bakışlarını kaldırıp duvardaki yuvarlak, öne doğru göbekli saate baktığında iki dudağı arasında bir yalan boşluğu oluşmuştu; ama o boşlukta yine yalnızca doğrular vardı. Duvardaki saatin de durduğunu görmek, kalbinde amansız bir patırtının eli ayağı gibi olmuştu. Şimdi o patırtı yürüyordu, onun ruhuna dokunuyor, zihninde süzülüyordu.

"Toprak," dedi kendi kendine, pürüzlü sesi kelimelere bıraktığı duygular yüzünden donuktu; bazı insanlar onun hislerinin olmadığını düşünürdü, oysa o tüm hislerini kâğıda bırakır, kalem ile paylaşırdı. "Eğer bu tedaviye yanıt verirsen, kurtulan ruhun, acıyan yine kalbin olacak."

🌬

"Sığınak."

Dudaklarımın esaretinden kurtularak onun zihnindeki özgürlüğe doğru yola koyulan kelime buydu.

Sustu.

Kar taneleri, yeryüzünün kirli tenine dokunmak için dökülürken, bu görüntü bana, kar tanesi kadar duru bir kadının ruhu kirli bir adama dokunmak için gösterdiği çabayı hatırlatıyordu. Kartal'ın sessizliği bir ninni gibi kafamın içinde, yakamı bir türlü bırakmayan o gürültünün üzerine kül misali yağıyordu. Parmakları, buzun yüzeyi kadar soğuyan sert yanağımda dolaşınca kirpiklerimin kirpiklerine dokunma arzusu içimde fırtınalara gebe kaldı ve gözlerimden gözlerine akan her duygu, onun kalbinde yangın gibi büyüyerek yanmaya başladı.

VAVEYLAWhere stories live. Discover now