18-Empati

6K 166 3
                                    

Emel mutfakta oturmuş, ağlamaktan başka bir şey yapmıyordu. Tolga eve girer girmez seslendi. "Emel?" Cevap vermedi ve Tolga'nın onu bulmasını bekledi, ki bu da zaten fazla sürmedi.

"Neler oldu?" Emel başını masaya dayadı ve "Allah kahretsin" diyip ağlamasına devam etti. Nasıl bu kadar korkak olup, Özge'yi kaderine terk edebilmişti? Pişmandı. Daha da kötüsü kendine fazlasıyla kızgındı. "Uras Bey'in bundan haberi var mı?" Emel birden ayakladı ve Tolga'yı itekledi. "Bıktım senin Uras Bey'inden! Geberse de kurtulsak!" Tolga tekrar aynı soruyu sordu "Biliyor mu?" Emel "Evet biliyor!" dedikten sonra Tolga'ya şimdi ne yapacaksın? Diyen bakışlar attı. Tolga paniklemişti. "Nasıl biliyor ya? Hangi ara öğrendi?" Emel hala masada duran Özge'nin telefonunu aldı ve gösterdi. "Aradı. Bende açtım ve anlattım." "Neee? Yani senin bu eve girdiğini de öğrendi! Şimdi sıçtım! Ben şimdi sıçtım işte! Öldüm ben!" Emel öfkesini kontrol edemedi ve Tolga'ya okkalı bir tokat yapıştırdı. Yediği tokat ile şaşırıp kalan Tolga, küçük bir çocuk gibi kızaran yanağına elini götürüp "napıyorsun be?" diye çattı. "Sen ne bencil şerefsiz adamın tekisin be! " "Bana bak yine haddini aşıyorsun!" Emel bir kez daha Tolga'ya vurmak için yeltendi ama bu sefer kolay olmadı. Tolga "ehh yeter be!" diyerek Emel'i kolundan tutup savurdu. "Allah belanı versin!" Emel bunu dolu dolu ve çok içten söylemişti. "Senden yardım bekleyecek kadar salak olan bende hata! Arkadaşımı kendim kurtarırım! Sende, o yavşak sahibinde uzak dursun artık bizden!" Tolga'nın yanından hızla geçip evin kapısına yöneldi. Açamayınca "lanet olsun!" diye cırladı. Bu ev lanetli gibiydi, girince çıkmak zordu. Tolga daha fazla Emel'in bu şımarık tavırlarına katlanamayacaktı ve bu yüzden ona korkunç yüzünü göstermeye kararlı bir şekilde peşinden gitti. "Aç şu kapıyı!" Dediğini duymamazlıktan gelen Tolga, Emel'i boğazından tutup sertçe duvara çarptı. "Senin bu hırçın kız tavırlarınla uğraşmaktan bıktım!" Emel hâlâ korkusuzca, gözlerini üzerine dikiyordu. "Bu meydan okumalarından da bıktım" diyerek boğazını sıkmaya başladı. Nefes almakta git gide zorlanan Emel tepinmeye başladı. "Ben sana izin verdiğim için bana bu kadar saygısızca davranabildin ama bana gücünün yetebileceğini mi sanıyorsun? Seni şu an öldürsem, kim seni kurtarabilir?" Ölüm korkusuyla yüzleşen Emel panik ile daha da fazla çırpınmaya başlamıştı. Çırpınmasını bir süre izleyen Tolga, gülümsedi ve ellerini Emel'in boğazından çekti. Olduğu yerde çöküp kalan kız, öksürmeye başladı. "Orospu ço..." ama küfürünü tamamlayamamıştı. Tolga adeta kırmızı renge dönmüş öfkeli gözleriyle ona korkunç bir şekilde bakıyordu. "Sen hâlâ bana laf edebilecek kadar aptal mısın?" Emel sersemlemiş olsa da ayağa kalktı ve dişlerini sıkarak, "kapıyı aç!" dedi. "Özge'yi çok seviyorsun değil mi?" Aniden yöneltilen bu soruya anlam veremeyen Emel kaşlarını çatarak Tolga'ya baktı. "Kardeşin gibi görüyorsun değil mi?" Emel soruları es geçerek "açar mısın şu lanet kapıyı" dedi. Tolga, Emel'e tıpkı biraz önce kendine yapıldığı gibi hiç beklemediği bir anda tokat attı ve "soruma cevap ver!" diye emretti. "Evet" Tolga "Evet ne?"diye sordu. "Evet, kardeşim gibi görüyorum." Tolga kıkırdadı. "birden tokat yemek nasıl oluyormuş?" Emel tam ağızını açacakken "buna cevap verme" diyerek lafına devam etti. "Özge'yi kardeşin gibi görüyorsan onu daha iyi anlamakta istersin." Emel, "Tabiki isterim ama şuan neden bunları konuşuyorsun ki?" diye sordu. "Öyleyse, onun bu evde başına gelenleri sende yaşamalısın!" Emel, yere bakan başını birden kaldırdı ve Tolga'ya baktı. "Bu da ne demek?" Tolga cevap vermedi ve Emel'i kolundan sürükleyerek Özge'nin odasına sürükledi.

Emel'i yatağa fırlattıktan sonra oturağına gelmeye çalışan kıza, "a-ah! Sakın kıpırdayım deme!" diye uyardı. "Tolga, lütfen beni rahat bırak. Gitmek istiyorum." Tolga ceketini çıkartıp özenle sandalyenin üzerine bırakırken, "Özge'de tam böyle söylemişti!" dedi. "sana tokat attığım için bana şuan bu işkenceyi yapıyorsun değil mi? Özür dilerim tamam mı?" Bu sırada Tolga, Emel'in üzerine çıkmıştı. "Ve Uras Bey'de demişti ki, 'artık çok geç!' " Tolga, Emel'in dudaklarına kendi dudaklarını zorla bastırdı. Kafasını hızla sağa sola sallayarak kurtulan Emel, ellerini Tolga'nın omuzlarına yerleştirerek mesafeyi korumaya çalıştı. "Ersin, Özge'yi kaçırdı. Uras bu durumu öğrendi ve büyük ihtimalle şu an ilk uçakla geri dönüyor. Sen ise bana bunu yaparak zaman mı kaybedeceksin? Kendine gel Tolga, bu yaptığın sana ne kazandıracak?" Tolga hemen "haklısın" dedi. Emel'in içi az da olsa rahatlamıştı fakat hâlâ Tolga'nın bütün ağırlığını bedeninde hissediyordu. "Sen tam bir zaman kaybısın ve seni sikmek bana hiçbir şey kazandırmaz!" Böyle bir aşşağılanmayla karşılaşan Emel umursamadı ve kurtulmak için "evet bu yüzden üzerimden kalk ve Özge'ye ulaşabilmek için bir yol bul" dedi. "Şimdi de bana emir veriyorsun!" Hırsla Emel'in kazağını göğüslerinin yukarısına doğru sıyırdı. Kırmızı renk sütyeni öylece ortaya çıkmıştı. Emel yaşadıklarından dolayı git gide soğuk kanlılığını kaybediyordu. Kazağı indirmek için yeltenmek istedi ama Tolga tek eliyle Emel'i bileklerinden sıkıca yakalayıp, başının yukarısında tuttu. "Günlük giyiminin aksine iç giyimin daha zevkli ve renkliymiş" Emel çemkirmesini kontrol edemedi ve tükürüklerini saçarak "kapa çeneni" diye haykırdı. Tam bu sırada telefon çalmaya başladı. Tolga aniden Emel'i bıraktı. Çalan melodiyi Uras için atamıştı ve açmama lüksü yoktu. Emel hemen kazağının üzerinde gerektiği gibi durmasını sağladı ve Özge'nin odasından kaçıp kendini banyoya kilitledi.

Özge, şaşkınlıkla Ozan'ın yüzüne bakıyordu. "Soruma cevap ver. Senin burada ne işin var?" Ozan gülümsedi "İşim sensin" Özge sakinliğini korumaya özen gösteriyordu. Sonuçta Ozan dostuydu. Şuan onun yanındayken güven de olduğuna emindi ama Ozan'ın yanında olmak aynı zamanda Uras'tan uzaklaşmak oluyordu. Kafasında sürüyle düşünce dönerken sadece "Bu da ne demek oluyor?" diye sordu. "Sonra anlatacağım." Özge hayır anlamında hızla başını salladı. "Sonra olmaz Ozan şimdi!" Ozan, Özge'ye sevgiyle baktı ama bu bakışlarda Özge'yi rahatsız eden bir şey de vardı. Parmaklarını, Özge'nin yanağında gezindirdi. "Bana güvenmiyor musun?" diye sordu. Özge sessiz kaldı. "Seni alıkoyan o heriften daha çok benimle vakit geçirdin. Sana karşı hep iyi olmadım mı? Şimdi bu tavrın ne?" Özge soğuk bir şekilde "Sen benim tanıdığım Ozan değilsin" dedi. Ozan derin bir nefes aldı. "Evet doğru senin tanıdığın Ozan o restoranda yerde yığılı kaldı." Özge'yi nereden vurabileceğini çok iyi biliyordu. Bu lafı ederken kırgın bir ses tonu takınmayı da ihmal etmedi ve devam etti. "Seni seven, sana kendinden bile çok değer veren, Ozan orada kaldı. Sen onu hiç sevmedin ve Uras ona acımasızca vururken belki de zevk bile aldın." Kıpkırmızı kesilen Özge, önce ne diyeceğini bilemedi. Aniden "Ne demek belki zevk bile aldın? Sence ben öyle biri miyim?" diye sordu. Ozan omuz silkti. "Bilmem, sen artık benim tanıdığım Özge değilsin." Özge göz yaşlarının yanaklarından akmasına izin verdi. "Ben hâlâ aynı kızım sadece" içini çekti, ağlaması şiddetlenmişti ve durdurmasına imkan yoktu. Ozan "sadece ne?" diye sorarak devam etmesini istedi. "Uras'a aşık oldum." Ozan sinirlense de bunun tam aksine güler yüzüyle "bu sadece bir yanılgı" dedi. "Hem zaten bir daha onu görmeyeceksin, şimdiden durumu algılayıp ona aşık olmadığını kabullenmen lazım." Özge bu laflara aldırış etmedi. Ozan yanılgı diyebilirdi, Ersin ise, Özge'nin hiç duymadığı bir sendrom yaşadığı kanısına varabilirdi. Kendisi ne hissettiğinden emindi. "Bana; bu arabada, benimle birlikte bilmediğim bir yere gelirken ki amacını hâlâ söylemedin." Ozan "sonra" dedi ve Özge sert bir sesle "Şimdi!" dedi.

Uras, Tolga ile konuştuktan sonra siniri daha da artmıştı. En çok güvendiği adamı bile arkasından iş çeviriyordu. Daha gider gitmez, Emel'i getirip eve sokmuştu. Gözlerini Ersin'in üzerinden ayırmamasını her hareketini takip etmesini emretmişti ama adam eve kadar girip, Özge'yi alıp götürmüştü. Emel evde olmasaydı bundan bile haberi olmayacaktı. Tolga'yı gördüğü ilk an öldüresiye dövmek istiyordu. Binlerce kilometre uzakta kalmıştı ve çıldırmak üzereydi. Özge şuan neredeydi? Başına ne gelmişti ve ya gelecekti? Bu durumdan sorumlu olan herkesi cezalandırmak istiyordu ve buna ilk başta babası olacak adam ile başlamalıydı.

Talat geldi ve "Uras Bey daha yeni Rusya'ya geldik ve hemen gözden kayboluyorsunuz. Çok işimiz var lüt..." derken Uras çoktan Talat'ın ağzının ortasına yumruğunu indirmişti. Dudağı patlayan adam sokağın ortasında yere yapışmıştı ve hiçte şaşırmamış gözlerle Uras'a bakıyordu. "Bu kadar çabuk öğrenmenize şaşırdım" dedi. Uras tek bir kelime bile etmeden arkasını dönüp yürüdü. Bir an önce havalimanına gitmeli ve ilk uçakla geri dönmeliydi.

Rehine Aşık ( Askıda )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin