2| tanırdım, ne olursa olsun anlardım o olduğunu

512 73 151
                                    

Çoğu bölüme sözleri kurguyla uyuşan şarkılar eklemeyi düşünüyorum.

Yorum yapmayı unutmayın :)

Büyülenmişim ben ruhumun
köklerinde. Kalbimde yanıyor
cızırdayan bir ateş.
-Elivør Pálsdóttir/ Trøllabundin

Bir uğultu vardı kulağımı tırmalayan, beni rahatsız ediyordu. Gözlerimi açmak ve o sesleri susturmak istiyordum. Ama kolay değildi bunu yapmak çünkü başım o kadar sızlıyordu ki yüzümü buruşturmuş "Su" diye söylenmiştim sadece. Sonunda tüm sesler kesilmiş ve uğultu kaybolmuştu. Ensemde büyük bir el hissedince -bu Taehyung olmalıydı- ona yardımcı olmak adına doğrulmaya çalışmış, dudaklarıma temas eden bardakla ağzımı aralamıştım.

Kana kana içiyordum, sanki yıllarca susuz kalmış gibiydim. Üstelik ağzımda o kadar kötü bir tat vardı ki ne kadar içsem de geçmiyordu. Başımdaki tüm ağrıları görmezden gelip düşünmeye çalıştım, hiçbir şey hatırlamıyordum. Bayılmış olabileceğimi düşündüm. Sonunda dudaklarımdan ayrılan bardakla yavaşça gözlerimi araladım. Tanrım, gözlerim bile ağrıyordu.

Görüşüm bulanıktı ve netleştirmek için gözlerimi kıstım. Anlaşılan sadece Taehyung ve Jimin değil birkaç yabancı daha vardı. Nerede bayılmıştım ben böyle? Başımı tekrar yastığa koyup gözlerimi kapattım ve tekrar açtım, şimdi daha iyi görüyordum. Bu altın rengine boyanmış tavan da neyin nesiydi?

"İyi misiniz?"

Duyduğum sesle yerimden doğrulup gördüğüm görüntüyle gözlerimi kocaman açtım. Bunlar da kimdi?

"Neredeyim ben?" diye sordum, sesim yeni uyandığımdan dolayı pürüzlü çıkmıştı.

Gözlerim yabancı yüzlerde gezinirken nerede bayılmış olabileceğimi düşündüm. Burası saraya benziyordu, üstelik kadının ve karşımdaki dört adamın kıyafetlerine bakılacak olursa tarihi bir film çekiminin ortasına düşmüştüm. Çünkü Kore hiçbir zaman böyle bir dönemden geçmemişti.

"Merak etmeyin güvendesiniz, Kim Krallığı'ndasınız."

Dudaklarımından küçük bir kıkırtı kaçmıştı, doğru tahmin etmişim. Başımdaki sızı hızla azalmaya başlayınca kendimi daha iyi hissettim. Yataktan çıkıp kollarımı ve bacaklarımı hareket ettirmeye başladım, tüm bedenim uyuşmuştu.

Hâlâ beni izleyen bedenlere gülümseyip yanlarına gittim ve saygıyla eğildim.

"Teşekkür ederim her şey için, sayenizde iyi hissediyorum."

Herkes neden şaşkınca bakıyordu bilmiyorum ama eve gitsem iyi olurdu. Eminim Taehyung ve Jimin meraktan deliye dönmüştür.

Önünde eğildiğim yaşlı adam eğilince kaşlarımı çattım. "E-efendim, ben hizmetliyim. Prens Hoseok yanımda."

Yanındaki genç adamı gösteriyordu ve o az önce bana efendim mi demişti? Pekâlâ, kendini rollerine fazla kaptıran bu insanlardan bir an önce uzaklaşsam iyi olacak. Kabalık olmasın diye gülümsemiş devasa kapıya ilerlemiştim. Evet, kapı gerçekten gösterişli ve kocamandı.

"Gitmene izin veremem, babam seninle görüşmek istiyor."

Kolumu tutan Prens(!) Hoseok'a bakıp gözlerimi kahvelerine diktim. Bakışlarımla uyarmaya çalışıyordum ama etkilenmişe benzemiyordu. "Kolumu bırak." dedim tok bir tonda, sinirlenmeye başlıyordum. Bir rüyadan uyanır gibi gözlerini kırpıştırıp elini çekmişti. Benim aksime yumuşak ve sakin bakışları vardı.

The KINGDOM |YoonKookWhere stories live. Discover now