IX

971 40 28
                                    

Reyyan gözlerini güneşin odaya sızan ilk ışıklarıyla açtı. Göz kamaştıran ve sıcacık güneşe gülümsedi. Böyle huzurlu bir sabahı hep olsun isterdi fakat bazı nedenlerden dolayı arzusuna kavuşamazdı. Şimdilik. Yatağıyla aşk yaşarken hiç kalkası yoktu. Bütün gün burada, mutlu bir şekilde, yastığın, yorganın arasında geçirebilirdi ama üniversiteye gitmeliydi. Komidinin üzerindeki telefondan saate baktı. Henüz çok erkendi, acele etmesine gerek yoktu. Bildirim gelince doğrulup gelen mesajı açtı. Miran'dandı.

Sabahın hayırlı olsun :)
Uyandın mı?

Uyandım.

O zaman günün aydın, neşen bol olsun güzellik :)

Sende pek bir neşelisin bugün. Sebebini öğrenebilir miyiz acaba? ☺️

Hiç, öylesine mutluyum işte. Olamaz mıyım?

Olursun tabii. Sebepsizce mutlu olan hep güler, hiç ağlamaz derler. Umarım sende de aynısı olur.

Hep beraber olacaksa karşı gelmem ;)

Yüzünde gülücükler açıyordu. Bu adam onu nasıl mutlu edeceğini çok iyi biliyordu. Ayrıca amacına ulaşmak için elinden geleni de yapmaya hazırdı. Bu, Miran tarafından yapılan en güzel jenletmen hareketiydi. Gözü saate kaydığında, daha fazla oyalanırsa geç kalabileceğini anladı. Çabucak yatağından kalkıp yatağı topladı, sonra banyoya girip elini yüzünü yıkadı. Bugün ne giyecekti bilmiyordu ama ziyadesiyle çok güzel görünmesi gerekiyordu. Miran üniversite çıkışı onu gelip alacaktı, bir sürprizi varmış. Saçlarını hafif dalgalı yapıp açık bıraktı. Dolabın kapısını açıp bir süre eşyalarının önünde durdu. Sonunda karar vermişti ne giyeceğini. (Medyada) Hazırlanıp son kez aynaya baktı, ardından ise odasından çıkmıştı. Merdivenleri inerken burnuna yanık kokusu geliyordu. Avluya inip köşeye döndüğünde gördüklerine inanamadı.

Ferhat, Miran'ın Reyyan'a aldığı ayı ile birlikte tüm hediyelerini avlunun ortasında ateşe vermişti.

Ateşten kapkara duman kalkıyor, ortalığı kendisiyle kaplıyordu. Çok iğrenç bir koku geliyordu. Reyyan gözlerine inanmak istemedi, yalan, şakadır zannetti fakat gerçekti. Olduğu yere mühürlenmiş, kıpırdayamıyordu. Ferhat, onun gelişini fark ettiğinde sinsice güldü. İkisinden ziyade Şirin, Ayşegül ve tüm ev çalışanları da buradaydı. Kimse bir şey söyleyemiyor, bir şey yapamıyorlardı. Aynı Reyyan gibi. Dilini yutmuşçasına ağzı açık izliyordu olanları. Canı acıyordu fakat acıyı hissedemeyecek kadar şaşkındı. Kor ateşin nasıl ayıcığı yakıp kül edişini gördükçe, birinin sanki neşter darbelerini kalbine vurduğunu hissediyordu. Gözünden akan bir damla yaşı fark edemedi bile. Şu an herkes dik dik ona bakıyorlardı, ondan bir tepki vereceğini bekliyorlardı ama Reyyan donup kalmıştı öylece. Ne diyecekti ki? Böyle anlarda ne söylenirdi?

"Siz..." Bir süre daha durduktan sonra sükuneti bozdu ama ağzından çıkan bu kelime çok güçsüzdü. Duygularını göstermeye yetmezdi. "Siz ne yapıyorsunuz? Ne yaptınız siz?"

"Anneme hakaret edersen olacağı buydu. Al, oynat şimdi bunu. Umarım aklın başına gelmiştir." Ferhat'ın kelimelerinden öfke, kin, nefret saçıyordu ve o bunu gizlemiyordu. Açık açık Reyyan'dan bir an evvel kurtulmak istediğini, onu daha fazla bu evde görmek istemediğini ifade ediyordu. "Ayrıca nereye gidiyorsun sen? Bugün evden dışarı çıkmayacaksın. Odana çık."

PARAMPARÇA  (ASKIYA ALINDI) Where stories live. Discover now