2. Bölüm: "Yara Kabuğu"

513 51 50
                                    

Soundtrack 2:

Erkin Koray - Öyle Bir Geçer

Merhabalar herkesee. :) Bu arada ben çok hızlı yazdım ama siz yavaş okuyun. :d

Keyifli okumalar diliyorum.  Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım ama. ♥️

2. Bölüm: "Yara Kabuğu"

   Ruhunun her zerresinde yaralarının, acılarının izini taşıyan bir kadın düşünün. O yaraların üzerini kalın örtülerle örtüp, buruk gülümsemesini kocaman bir sahte mutluluk maskesinin ardına saklayan bir kadın... Duygularını kamufle etmekte usta, dışarıdaki insanların gözünde sakin bir hayatı vardı. Kara kirpiklerinin çevrelediği, siyaha yakın kahverengi gözleri kan çanağı gibiydi aslında; onların üzerine upuzun perdeler indirmişti. Geçmiş tüm çocukluğunun üzerinden basarak geçmişti, ruhu paramparça olmuştu. Kimliğini kaybedersen, ruhundan kalan parçalarla yenisini yaratırdın. Eskisi gibi olmazdı, çatlaklarda dolu olurdu. Hep bir noksan, hep bir tamamlanmamış olurdu. Lakin elinden fazlası gelmezdi.

   Bu kadın, ta kendisiydi. Sırtında geçmişin fırlattığı zehirli oklarla dolanan o kadın...

   Erva Ahu Karaer. Parçalanan kimliğinden geri kalan ile de Erva.

   O kendi kimliğinin mutluluğa bakan yüzünü yırtıp atmış, gerçeklerle yüzleşen acılı yüzünü ise beraberinde götürmüştü. Acısını dindirmek için kendini parçalamış, az da olsa başarılı olmuştu. Onları tamamen mezara gömmemişti lakin zihninde bir hücreye tıkmıştı. Bu yüzden aldığı nefes artık ona zehir zemberek gelmiyordu.

   Kafesinin önüne geldiğini fark ettiğinde düşünceler zihnini terk edip gitmişti. Beyaz kol çantasından anahtarlarını çıkararak anahtar kilidine soktu. Normalde saat sekiz buçukta iş başı yapan çalışanlarla o da kafeye girerdi ama erken uyandığı için erken açmaya karar vermişti. Zaten bu aralar gözüne fazla uyku girmiyordu, taş çatlasa da beş altı saat uyuyabiliyordu.

   Kafeden içeri girdikten sonra ışıklandırmayı açtı. Ortam biraz daha aydınlanırken çantasını kırmızı masalardan birine koydu. Gözünün önüne düşen siyah dalgalı saçlarını toparlayabilmek için bileğine bağladığı bordo bandanasını saçlarına geçirdi. Kaburgalarına kadar dökülen saçlarını bir hamleyle arkasına atarken perdelere doğru ilerlemeye başlamıştı. Kafenin perdelerini de açtıktan sonra kafe bahçesinin kapılarını açtı . Kafenin içerisindeki fazladan masaları bahçeye taşıdı.  Gökyüzünün ışığı kafenin içini doldurunca derin bir nefes verdi. Ortalığı toparlamıştı. Bu saatlerde kafeye çok fazla uğrayan olmuyordu.

   Bir buçuk yıl önce kendi imkanlarıyla açtığı kafeye baktı. Çalıştığı birkaç iş, üniversite bursu ve sonradan ödediği borçlarla açtığı bir kafeydi. Bu kafeyi çok büyük umutlarla açmıştı. Her şeyi geride bırakıp gitmek kolay değildi, hele de bırakıp gittiğin bizzat kendin isen. O, bıraktıklarını hatta yıktıklarını bir daha inşa etmeye çalışmıştı. Bir tekneyi parçalayarak kayık yapabilirdiniz amma ve lakin bir kayıktan tekne yaratamazdınız. Bu yüzden hayatında her bir şeyler eksik kalmıştı. Ruhundaki boşlukları dolduramamıştı lakin onlarla yaşamayı öğrenmişti.  Boşluğa düşmüş bir ruhun kamçısı her zaman o ruhun yüreğine bağlıydı. Ruh, yıkılmış duvarlarının molozlarını bulunduğu bedenin yüreğine yağmıştı. . Bu sebepten de o yürekte hissedilen boşluk aslında ruhtaydı. Bu boşluk insanın yüreğini öyle dağlardı ki, o boşluk sanki boşluk değil de yüreğe saplanmış keskin bir mızraktı. O yürekten şelale misali akan kan da acıların dışavurumuydu.

BEYAZ KUĞU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin