T a n ı t ı m

9K 348 2.6K
                                    

23 Kasım Perşembe/Saat: 01.46


Parkenin üzerinde iz bırakan postallarını çıkarmadan girdi genç kızın odasına. Usul usul yatağa yaklaşıp, hizasına kadar eğildi. Ciğerlerine dolan portakal çiçeği kokusunun sarhoşluğunda gözlerini kapattı. Kendine göre oldukça kısa süren dakikaların ardından, gözlerini açıp yatağında delice yatan kıza baktı.

Kıvırcık saçları yüzünü sarmalamış, bir eli yastığının altında, beline dolanan çarşaftan çıkmış ayakları ile deliksiz bir uykudaydı.

Girdikten sonra kapatmadığı pencereden gelen esinti, önündeki kızın hafif bir serzenişle çarşafına sarılmasına neden olduğunda kalın dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Yüreğinden taşan şefkat ile uzun kollarını cılız bedenin altında kalan çarşafa uzattı. Bir iki hareketle kolayca eline gelen örtüyü kızın omuzlarına kadar çıkarıp, oturması için özenle bırakılmış gibi duran boşluğa yerleşti.

Aldığı nefesler ile havalanan kıvırcık tutamları kızın yüzünden çekip, yastığa serdi. Kiraz kırmızısı ince dudakları, fındığa benzeyen minik burnu, kaşlarına değen uzun ve kıvrık kirpikleri seyre dalmışken cebindeki son mektubun ağırlığı yüreğine düştü.

Gitmek, onu ardında bırakmak istemiyordu ama zaman dolmuştu. Yapabileceği hiçbir şey yoktu. Bunun farkındalığı ile uzun zamandır yapmak isteyip uzak durduğu şeye yeltendi.

Kollarını, genç kızın iki yanına sabitleyip yavaşça üzerine eğildi. Yüzleri arasında sadece milimler kala durdu. Kokusu, yakından çok daha güzel, baştan çıkarıcıydı.

İnce dudaklardan kopan cansız fısıltı ile yerinde hareketlenip uzaklaşmak isterken, kemikli parmaklarının arasına sızan tenin yumuşaklığı ile olduğu yerde nefessiz kaldı.

Birbiri ardına kırpıştırdığı gözlerini, yastığın hemen altında birleşen ellerine çevirdi. Kalbi, göğüs kafesini parçalayıp çıkmak istercesine hızlanmıştı.

Kısa bir an, "Uykusunda bana bunu yapıyorsa, ayıkken neler yapardı kim bilir?" diye düşündü.

Hayallere taşıdığı güzel anların bir başkasında kaybolmuşken, elleri arasındaki  parmakları okşadı. Çatlamış dudaklarındaki kurumuş kabukların narin tene zarar vermemesi için hafifçe nemlendirip, nefesini tazeledi. Portakal çiçeklerinin huzurunda alnına bastırdığı dudakları geri çekemezken, elalarını gizleyen kapaklardan kurtulan bir damla yaş, kızın göz pınarlarında yuva yaptı.

Tüm hücrelerine akın eden nefesi, yüreğinin en kuytu köşelerine hapsedip geri çekildi.

Ceketinin cebinden çıkardığı mektubu, yatağın başucunda bulunan komodinin üstündeki gece lâmbasının önüne koydu. Halı altı, kullanmadığı kıyafetlerin arası, ders kitaplarının sayfaları, gözlük kutusu değildi bu sefer bıraktığı yer.

Veda olduğunu bilmeliydi...

Duvardaki saate kayan bakışları ile gitme vaktinin geldiğini anlayıp oturduğu yerden kalktı. Pencerenin önüne geldiğinde, ay ışığının yansıdığı odada uyuyan kıza son kez bakıp geldiği sessizlikle odadan ayrıldı.

Evin önünde kendisini bekleyen adamı umursamadan yürümeye devam ederken, dilindeki kuruluğa daha fazla dayanamayan genç kız, gözlerini aralayıp kendine gelmeye çalışmakla meşguldü.

Başucunda bulunan düğmeye basıp odanın aydınlanmasını sağlarken, üzerindeki çarşafı atıp yataktan doğruldu. Burnuna yeni yeni gelen kahve kokusuyla birlikte gece lâmbasının önündeki mektubu gördü. Kısa bir şaşkınlığın ardından titreyen elleri ile zarfı alıp açtı.

"Sevmiyorum portakal çiçeğim."

Dörde katlanmış beyaz sayfada yazan kısacık cümle kızın mutlulukla gülümsemesine neden oldu. Pencereye koşup karanlıkta görmeyi ümit ettiği şeyi ararken, sokaktan çıkmak üzere olan adamı fark etti.

Üzerindeki pijamalara aldırmadan giriş katına inip, spor ayakkabılarını giydi. Portmantoda asılı olan anahtarlarını alıp sokağa çıktığı an delicesine koşmaya başladı. Kaburgalarının altından göğsüne doğru süzülen ince sızıyı mutlulukla karşıladı. Müptelası olduğu kahve kokulu adamı bulmasına az kalmıştı. Onu yakaladığında, kendisini bu kadar peşinden koşturduğu için önce bir güzel dövecek, ardından hayal dâhi edemediği şekilde sevgisini sunduğu için sımsıkı sarılıp kokusunu içine çekecekti.

Sokağın sonuna geldiğinde ikiye ayrılan yolla birlikte hangi tarafa gideceğini düşünürken, içinden gelen sese uyup sola döndü. Sokak lâmbalarının aydınlattığı yolda ilerlemeye devam ederken, karşısına çıkan duvar ile dudakları titredi. Geri dönse bile artık ona yetişemeyeceğini bildiği için bir süre olduğu yerde durup, soğuğun bedenine işlemesine izin verdi.

Titreyen bedenini hareket ettirip ağır adımlarla yol ayrımına geldiğinde elindeki mektuba baktı. Gecenin bir vakti evine dönmek yerine ilk başta seçmesi gerektiğini düşündüğü yolda yürümeye devam etti. Başı önde yürüdüğü için fark etmediği direğe çarpıp popo üstü kaldırıma düştüğünde, bir süre kendi kendine söylenip küçük bir çocuk gibi debelendi. Dışarıdan bakana oldukça komik gelebilecek hâli, genç kızın içini yakıyordu.

Dizleri üzerindeki mektuba damlayan gözyaşının dağıttığı mürekkebi izlerken, esen hafif rüzgârda burnuna gelen kahve kokusu ile birlikte başını kaldırdı. İlerideki sokak lâmbasının altında yürüyen adamı gördüğünde düştüğü yerden kalkıp yeniden koşmaya başladı. Karşı kaldırıma geçen adamı takip eden kız, etrafına bakmadan yola atladığında kendine doğru hızla gelmekte olan arabanın altında kalmaktan kurtulamadı.

Elindeki mektubu sıkıca tutmuş, gözleri kapanmak üzereyken yardımına arabadakiler gelmişti. Kaldırımda yürüyen adamın ise dünyadan haberi yoktu.

Instagram: bbetulayyy



BENİ HİSSET  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin