-2- Buluşma.

34.7K 1.1K 211
                                    

Gitmelerinin ardından geçen bir yıldan uzun süre, onların bir daha geri dönmeyeceğine inanmam için yeterli bir sebepti.

Ama yine olan olmuştu ve Doruk ile Ada yeniden karşımızda duruyorlardı.

Ne tepki vereceğimi şaşırmıştım.

Buğra'nın beline sardığım kollarımı ondan ayırırken bakışlarımı kapının önünde duran ikiliye yönlendirdim.

İkisi de fazlasıyla değişmişti, yani görünüş açısından.

Ada; önceden omuzlarına bile yetişemeyen saçlarını uzatma kararı almıştı sanırım, çünkü artık kömür karası rengindeki saçları omuzlarının biraz daha altında duruyordu. Üstündeki kıyafetlerin uğradığı evrim bile Ada'nın ne derece değişmiş olduğunu vurguluyor gibiydi.

Gözleri daha da özgüvenli bakıyordu artık.

Doruk ise, yüz hatlarının daha da keskinleşmesi dışında ufak tefek ayrıntılar sayesinde değişmiş gibi görünüyordu.

Saçlarının uç kısımlarının renkleri güneşin etkisiyle bir ton daha açılmıştı ama kumral görüntüsünden yine de hiçbir şey kaybetmiş gibi görünmüyordu.

Daha da olgunlaşmıştı, çekici olan yönü daha da artmıştı ama yine de hala eski Doruk gibiydi.

Anın beraberinde getirdiği şaşkınlık hissini yeni yeni atmaya başlayan bizimkilerden sevinç nidaları yükselirken derin bir nefes alıp içimden ona kadar saymaya başladım.

Çünkü Doruk'un bakışları yine benim üzerimdeydi.

Onlara soracak yüzlerce sorum vardı, burada olduğumuzu kimden öğrendikleri gibi mesela. Ya da gelmelerinin neden bu kadar uzun sürdüğü.

Neredeyse 14 aydır yoklardı ve bu da Türkiye'yi turlayacaklarını söylerken şaka yapmadığının kanıtıydı işte.

Bu süre zarfında 2-3 kez ancak konuşmuştuk, onlar da telefondan topluca görüntülü arama yaptığımız zamanlardı.

Doruk yüzündeki her zamanki sevecenlik dolu olan sırıtışıyla önce Kaan'ın, ardından Buğra'nın yanına ilerledi.

Yumruklarını tokuşturup sarılmalarını izlerken tüm dikkatim onların üstünde yoğunlaşmıştı. Buğra kinci manyağın tekiydi, ama şu anda Doruk'la sıkı bir şekilde sarılmaları ve gülüşleri kinciliğini ona karşı uygulamadığını hissettiriyordu bir nevi.

Çünkü gülüşü samimiydi ve içinde en ufak bir kin bile barındırmıyordu.

Doruk Buğra'nın doğum gününü kutlamakla meşgulken yanlarından sıyrılıp Kaan'ın yanına ilerledim.

Kaan da inatçı ve huysuz bakışlarından hiçbir şey kaybetmemişti, beni taklit ederek tek kaşını havaya kaldırdı ve söyleyeceklerimi hemen söylemem için uyarıda bulunurcasına kafasını hafifçe salladı.

Cesaretle dikleştirdiğim omuzlarımı mağlubiyet hissiyle serbest bırakırken hemen lafa dalma mecburiyetinde hissediyordum kendimi. "Doğum günün kutlu olsun, en mükemmel insan!" diye bağırdım sevinçle.

Mağlubiyetler bazen cidden de güzel olabiliyordu.

"Ve?" dedi konuşmamın geri kalanına devam etmem için beni destekleyerek.

"Ve..." deyip duraksadım, "Onur ile olan tartışmanda Onur'un tarafını tuttuğum için pişmanım, yani tamam belki birazcık değilim ama olsun. Bundan sonra, yemin ederim ki karışmayacağım bir daha. Çünkü dersimi aldım, fazla uyuzsun." 

Sen Gittiğinde. -SGÖ-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin