♪ ghost of you

241 38 20
                                    

Ne yapardı insan, bazen hislerini boğazında düğüm olunca?

Susmak ona sorulmadan sunulan tek seçenekti.

Soğuk ve rengi soluk parmakları sıkı sıkı telefonunu kavrarken gözleri kendinden bile gizli bir anlaşma imzalamıştı benliğiyle.

Onları kırpmak, günah gibiydi.

Öylece izliyordu ve anlamak istemediği aştı üstü bir iki kelimeyi.

Harflere, dillere lanet etti.

Zaman kavramını kendi ile birlikte kaybetmişken koşar adımlarla sevdiği yanından gitti gideli üşüyen bedenini mekandan dışarıya attı. Taehyung'a ses kaydı atmamıştı, bu da demek oluyordu ki onu dinlemek için yakınlarda bir yerlerdeydi. Deliler gibi koşturarak ondan bir iz ararken sanki daha çok aklını arar gibiydi. Ellerini uzun tutamlarından geçirip görüşünü açmak için suratından çekerken peşinde onunla beraber koşturan Yoongi'den bir haberdi.

Birden olduğu yerde durması ile Yoongi aralarındaki mesafeyi kısa sürede kapatıp sertçe tişörtünden kendine doğru çekti onu, soğuk havaya inat sinirden kanı kaynıyordu. Kendine böyle kötü davranması Yoongi'yi deli ediyordu. Tek yumruğunu sıkmış ona kendine gelmesi için sıkı bir yumruk geçirmek isterken karşısındakinin titreyen omuzlarını fark ederek ağız dolusu küfürler etmeye başlamıştı. Üstündeki ceketi çıkarıp Jungkook'un omzuna koyarken onu ensesinden kavrayıp kendine çekti.

"Jungkook bir gün yemin ederim sen de, sevgilin de elimde kalacaksınız." Söylenerek geniş omuzlu yaşça küçük olan çocuğun sırtını ısınması için hızlıca sıvazlamaya başladı. Böyle olmadığını düşünüp ondan ayrıldıktan sonra telefonunu çıkarıp bir taksi çağırmıştı. Gözleri boş ve düşüncelere dalmış olan çocuk, Yoongi'nin ne yaptığı ile asla ilgilenmiyordu.

Yoongi onu endişeyle süzerken Jungkook içinde büyüyen korku ile savaşıyordu. Taehyung ona mesaj atmıştı, veda etmişti. Bu demek oluyordu ki, başka birine aşıktı? 

Kafasını iki yana hızlıca salladı, titremeleri artmıştı.

Çünkü içi üşüyordu. Başkasının düşüncesi onu iki ayrı zıtlığa sürüklüyordu. Kalbi acıdan yanarken en derinlerinde bir yerlerde donmaktan ölecek gibi hissediyordu. Şu anda o kadar savunmasız hissediyordu ki, birisi parmak ucuyla dokunsa dengesini kaybedecek derecedeydi. Ki bu yalan da değildi, Yoongi onu taksiye bindirirken hiçbir direnme belirtisi göstermemişti. Ne ara evinin önünde durduğunu da bilmiyordu.

Yoongi onun ceplerini ararken eskiden bu eve beraber Taehyung ile iki deli aşık gibi çılgınca öpüşerek girdiği anıları sarmıştı dört bir yanını. Kolundan sürüklenirken bahçedeki solmuş çiçeklerde gezinmişti gözleri kısa bir süre. Yoongi uzun olmasına izin vermeden onu eve çekmiş ve kapıyı kapattıktan sonra evin de dışarısı kadar soğuk olduğunu fark ederek sinirli sinirli içeriye doğru adımlamaya başlamıştı. Jungkook önemsemeyip hafifçe omzunu silktikten sonra üstünde beyaz çarşaf örtülü olmayan tek koltuğa oturup ortadaki sehpada duran kahve fincanına bakmıştı.

Buraya oturduğu an Taehyung'un çilekli lipbalmının hafif pembeliğini taşıyan bardağı izlemek uzun süreli bir hobisiydi. Taehyung bu eve gelmediğinden beri bir karış yerinden oynamamıştı. Gergince arkasına yaslanırken saçlarını karıştırmıştı Jungkook, o her yerdeyken nasıl aklından çıksındı? Nasıl onu unutmasını beklerlerdi? Düşünceleri derinleşmeden Yoongi aynı sinirle geri dönmüştü.

"Jungkook, buzdolabı boş, her yer toz kaplı ve sen burada yaşıyorsun? Havalar soğudu ve evi ısıtmak için bir girişimde bulunmuyorsun! Kafayı mı yedin sen, hastalıktan geberip gideceksin!" Burnundan solurken Jungkook onu sakince dinliyordu ve aklı tam olarak bulunduğu yerde olmadığı için cevap vermemeyi seçti. Yavaşça ayağa kalktı ve odasına ilerleyecekken yakasına yapışan eller ona engel oldu.

songs that i want to sing for you | taekookWhere stories live. Discover now