♪ please, never fall in love again

283 42 25
                                    

Nefes alıyordu işte, yetmez miydi?

Neden hayat bir sürü şey istiyordu ondan?

Evinde tıkılı kalmıştı yine. Düşünceleri ona uzun bir halat örmüştü gündüz. Gece olmuştu şimdi de, o uzun halat boynuna dolanıyordu.

Tekrara aldığı en sevdiği film kaçıncı kere başa sarmıştı kim bilir. Uzandığı koltukta minicik oldu, dizlerini kendine çekerek. Kulağı hala filmdeydi. Taehyung ile oturup kaç kere Sherk izlemişlerdi. Ona Taehyung ile bu koltukta geçirdiği vakitleri hatırlafıyordu.

İlerleyen dakikalarda ezbere bildiği bir repliği mırıldandı.

"Eğer birini seviyorsan eşek, gitmesine izin vermemelisin."

Güldü kendi kendine gözlerini sıkı sıkı kapatıp. Sonrasında ağlayacağını bildiği için doğruldu yattığı yerden. Uzun dalgalı saçları gözlerini kapayınca huysuzca çekti gözlerinin önünden ve televizyonun önüne eğilip DVD'yi cihazdan çıkardı. Çizilmemesine dikkat ederek yerine yerleştirdi, Taehyung'un bu eski CD'in üstüne yazdığı şeylere ve kalplerde takılı kaldı biraz gözü. Yarısı buradaydı, CD'lerin yarısı Tae'de kalmıştı.

Sıkıntıyla ellerini uzun saçlarından geçirdi ve hızla evden çıkmak için ayakkabılarını giydi, eline gitar kutusunu aldı.

Saat baya ilerlemişti, üstüne deri ceketini geçirirken bugün hiçbir şey yemediği aklına geldi. Açlığını bile unutur haldeydi.

Boş sokakta sallana sallana yürürken yine köşe başında buldu kendini. Yine durdu ve hatalarının sel bastığı çiçekleri izler gibi uzunca aynı yeri izlerken buldu kendini. Kendini bulduğu tek yer burasıydı.

Fakat bugün büyük bir değişiklik var gibiydi. Tabelası yanıyordu küçük dükkanın, ama içeride Taehyung'un loş ışığı yoktu. Bu saatte pek uyumazdı, yine de erken uyuduğunu düşündü Jungkook. Orada olmaması içine tarifsiz bir huzursuzluk salıyordu.

Sıkı sıkı tuttu gitar kutusunun kulbunu ve yavaşça adımladı yolun karşısına. Bunu ne cesaretle yapıyordu bilmiyordu ama en son buradan bağıra çağıra çıktığını ve suratına kapatılan cam kapının tuzla buz oluşu geldi. Taehyung'un ondan sonra asla yakından görmemişti, aylar olmuştu ve göz göze gelmemişti bile.

İçinde bir yangın başlarken cam kapıya yaklaştı ve yavaşça içeriye baktı.

Karanlıktı.

Taehyung bugün yoktu. Ya yukarıya çıkmışsa diye düşündü. Üzgün olduğunda veya bir şeyler yolunda değilse sadece yukarı kattaki evine çıkardı, çünkü Jungkook ile o evde çok anıları vardı. Onlardan nefret ettiği ve gecelerini dükkanında geçirdiğini Jungkook da biliyordu.

Sonrasında hemen kapının yanındaki küçük apartman girişine ilerledi. Sadece zile basacak ve orada olup olmadığını kontrol edecekti. Başka hiçbir amacı yokken ve fazla düşünemiyorken cebinde titreyip duran telefonu görmezden gelip titreyen parmağı ile zile dokundu.

Nefesini tutmuşken bir süre bekledi, cevap almayınca bir kere daha dokundu. Sonra kendini kandırmayı bir kenara bıraktı. Taehyung yoktu.

Yavaşça omuzları düştü, bu gece onu uzaktan da olsa göremeyecek miydi?

Sonra yolun karşısına geçmek ve mekana gitmek için hareketlendi. Küçük ama kırgın adımlar atarken boş sokağın başında bir kahkaha yankılandı. Bu gülüşü nerede olsa tanırdı, bu tınıyı asla unutmamıştı.

Unutsa kalbi dururdu.

Bir adamın koluna girmiş konuşup gülüşerek evine doğru yaklaşırken içinden geçirdi, sen bunu hak ettin Jeon. Bunu görmek nefesini kesmişti. Kendine olan nefreti ve onu böylesine kaybetmenin verdiği ağırlık içindeki gözyaşı okyanusun hırçın dalgalarını kalbine sarmıştı.

songs that i want to sing for you | taekookWhere stories live. Discover now